Konsey sırnaşıklığı... Sizi tanımıyoruz dedik ya!
Temel ile İdris’in hikâyesini bilirsiniz... Her zaman “dost” olacak değiller ya, bu defa bir “alacak-verecek” meselesinden dolayı karşı karşıya gelmişler ve “mahkeme”ye düşüp, çıkmışlar “hakim”in karşısına... Hakim, “davacı Temel”in şikâyetini hatırlatmış İdris’e... Sonra da, “Temel’den aldığın borcu niye ödemiyorsun?” diye sormuş... İdris, “Temel kim?” demiş; “Ben Temel diye birini tanımayrum ki!”... Bunun üzerine Temel’e dönmüş hakim; “Bak” demiş, “Adam seni tanımadığını söylüyor... Seni tanımayan bir adam, senden nasıl borç para almış olabilir ki?..” Temel, büyük bir kızgınlıkla; “Haçan” demiş, “O beni tanımaysa, ben de onu tanımayrum!”
Bu “tanımayrum” sözünün neticesini söylemeye herhalde gerek yok... “Temel’i tanımadığını” söyleyen “İdris’in plânı” tutmuş ve “borç”tan kurtulmuş!..
15 YIL ÖNCE DEKLARE ETTİK
Aramızda bir alacak-verecek meselesi yok... Ama biz, “taa 15 yıl önce” dedik ki; “Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi’nin başkanlık ettiği Basın Konseyi; kanunlar karşısında hiçbir hükmi şahsiyeti bulunmadığı için, bizim gözümüzde illegaldir!.. İllegal kabul ettiğimiz bir kuruluşu da, kesinlikle tanımıyoruz... Ne kurumsal kimliğini tanıyoruz, ne de verdiği kararları!”
Evet, “15 yıl önce” söyledik bunları... Söylemekle kalmayıp, “Vakit Yayın Kurulu” olarak toplanıp, karar aldık, kararımızı da kamuoyuna deklâre ettik.
Gelin, görün ki;
“Basın Konseyi” gibi değil, adeta “Aydın Doğan Konseyi” gibi hareket eden “Oktay Ekşi’nin oyuncakçı dükkanı”ndan, Vakit’le ilgili sürekli “uyarma” ve “kınama” kararları çıktı!..
Her seferinde “tanımıyoruz” dedik ama, Oktay Ekşi ve avanesine lâf anlatmak ne mümkün!.. Bir “kene” gibi yapıştılar sırtımıza!.. Bizim sırtımızdan, kendilerine “meşruiyet” ve “ideolojik rant” sağlamaya çalıştılar!..
İşte yine... Hadi “yılışıklık” değil de, büyük bir “sırnaşıklık” ve “pişkinlik” örneği sergileyip, dün yine “Vakit’in kınanmasına” karar vermişler!..
Kınamazlarsa hatırım kalır!..
ARI KOVANINA ÇOMAK SOKUNCA!
Efendim, “Vakit’in kınanmasına” karar verdikleri “haber”in başlığı şu: “Dalan’a, Aydın Doğan mı kaç dedi?”
Olayın özü ve özeti ise şu:
“Tekirdağ Şarköy 95. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Nurettin Işık’ın, son Ergenekon dalgası öncesi Aydın Doğan’la görüştüğü iddia ediliyor.
Tuğgeneral Nurettin Işık’ın, 24 Ekim 2008 günü saat 15.30’da, resmi bir araçla geldiği Doğan Medya Center’da Aydın Doğan’la bir süre görüştüğü bildirildi. Tuğgeneral Işık’ın bu görüşmede Aydın Doğan’a Bedrettin Dalan’ın Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınacağı bilgisini verdiği öne sürüldü. Aydın Doğan’ın da bu görüşme üzerine Bedrettin Dalan’ı uyardığı ileri sürülüyor.
Nurettin Işık’ın Aydın Doğan’la yaptığı görüşme sonrası operasyonun yapılacağını aylar öncesinden haber alan Bedrettin Dalan’ın da, etrafına Ankara’ya gideceğini duyurarak o gün gizlice İngiltere’ye kaçtığı bildirildi. Bir süre İngiltere’de kalan Dalan’ın oradan da İsrail’e uçtuğu, daha sonra da Amerika’ya kaçtığı savunuluyor.
Aydın Doğan’a Bedrettin Dalan’ın Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanacağı bilgisini verdiği iddia edilen Tuğgeneral Nurettin Işık’ın ise Balıkesir’de görevde bulunduğu dönemde yeğeninden dolayı sıkıntı çektiği ortaya çıktı. Nurettin Işık’ın yeğeni Enis Işık’ın, 28 Kasım 2007 tarihinde uyuşturucu ticaretinden yakalandığı ve hâlen yargılandığı bildirildi.”
TELEFONA ÇIKIP CEVAP VERMEK YERİNE!
Haberden de gördüğünüz gibi;
Daha haberin başlığında “soru” var... Demek ki; ortada “belge” yok, “duyum” var!..
Yani, “iddia” var!..
Vakit de, bu “iddia”yı gündeme taşıyıp, “olayın tarafları”na soruyor: “Dalan’a, Aydın Doğan mı kaç dedi?”
Bu soruyu soruyoruz, çünkü;
“Bedrettin Dalan, kaçmıştır!”
Halen de dönmemiştir!..
Dönecek gibi de görünmemektedir!..
O halde, “gözaltı”na alınacağını “kim” haber vermiştir ona?..
Aydın Doğan mı, başkası mı?.. Aydın Doğan ise, ona bu bilgiyi veren kimdir?..
Muhabir arkadaşlarımız, “Tekirdağ Şarköy 95. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Nurettin Işık”ın ismini zikretmişler!..
Tabiî, “iddia” olarak!..
Peki, Tuğgeneral Nurettin Işık ne yapmış?..
“Muhabirlerimizin telefonlarına çıkmak” ve “iddiayı cevaplamak” yerine, tutmuş Basın Konseyi’ne şikâyet etmiş Vakit’i!..
Şikâyet dilekçesine, Vakit’in 12 Ocak 2009 tarihli haberinin yanı sıra, 6 Şubat 2009 tarihli haberini de ekleyip, kısaca, “Ben masumum” demiş!..
İllegal Basın Konseyi de, 15 Nisan’da toplanıp, “tek taraflı şikâyet”i ele alıp, kararını vermiş:
“Şikayetçi, Aydın Doğan’la görüştüğü iddia edilen gün ve saatte Keşan’da görevi başında olduğuna dair 2. Kolordu’dan aldığı belgeye dayanarak böyle bir görüşmenin olmadığını vurgulamış, uyuşturucudan yargılanan yeğeninin, ‘uyuşturucu ticaretinden değil, uyuşturucu kullanmaktan’ yargılandığına ilişkin mahkeme kararını konseye göndermiştir.
Yeğenine çürük raporu alınmasına ilişkin iddialar nedeniyle yeğeninin psikolojik bozukluklarını kanıtlayan ve değişik hastanelerden alınan raporları da Konsey’e iletmiştir. Ayrıca yeğeninin askere gittiğini ancak askerliğe elverişli bulunmadığı için çıkartıldığını da belirtmiştir.
(...)
Yapılan incelemede Basın Meslek İlkeleri’nin bazı maddelerinin ağır şekilde ihlal edildiği sonucuna varılmış, bu nedenle Anadolu’da Vakit gazetesinin ‘kınanmasına’ oy birliği ile karar verilmiştir!..”
Biraz önce dedim ya;
“Kınamazlarsa hatırım kalır!”
HABERDE YALAN OLAN NE VAR?
Yine de soralım Oktay Ekşi Bey’e;
Vakit’in haberinde “yalan” olan nedir?..
“Tuğgeneral Nurettin Işık’ın yeğeni” için “uyuşturucu ticaretinden yargılanıyor” demişiz... Peki olay neymiş?.. “Uyuşturucu ticareti”nden değil de, “uyuşturucu kullanmak”tan yargılanıyormuş!.. Öyle veya böyle, demek oluyor ki, “uyuşturucu” işi doğru!..
Gelelim, ikinci olaya...
Vakit, 6 Şubat 2009 tarihli “Çürük yakınları tanıdık paşalar” başlıklı haberinde, “Işık’ın yeğeni Enis”in de “çürük raporu” aldığını yazmış!..
Peki, yalan mı?..
Sebep şu veya bu... Nihayetinde bir “çürük raporu” verilmiş mi kendisine?..
Verilmiş!..
O halde, daha neyi tartışıyoruz?..
YAZAN SADECE VAKİT DEĞİL Kİ!
Gelelim, “Bedrettin Dalan’ın gözaltına alınacağını Aydın Doğan’a kim söyledi?” meselesine...
Açık ve net söyleyelim:
Bu “iddia”yı ortaya atan tek gazete Vakit değil!.. O günlerde, “birçok gazeteci” bu konuyu gündemine aldı ve yazdı!..
Onlardan biri de Fatih Altaylı idi ve haberturk.com’daki 7 Ocak 2009 tarihli yazısında özetle şöyle diyordu:
“Operasyonun en önemli hedeflerinden biri olan Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve İSTEK Vakfı Başkanı Bedrettin Dalan da bu operasyonu biliyor ve bekliyordu.
Ergenekon'un bu yeni dalgasında 1 numaralı hedef Bedrettin Dalan.
(...)
Dalan'ın askerlerle olan yakın ilişkileri, 1. Ordu Komutanı olduğu dönemde Orgeneral Hurşit Tolon'la olan sıkı bağlantıları Dalan'ın Ergenekoncu olarak nitelenmesine neden oluyordu.
Ergenekon Operasyonunu yönetenlere göre Dalan, askerle siviller arasındaki bağlantıyı sağlıyor, aynı zamanda medya ile ilişkilerini de yönetiyordu.
(...)
Ve Dalan birkaç ay önce yurt dışına çıktı.
Ne nereye gittiği belliydi ne de nerede olduğu.
Bilinen cep telefonlarını da kapattı ve ortadan kayboldu.
Dalan'ın, yakın dostu olan bir medya patronu tarafından ‘Seni de alacaklar’ diye uyarıldığı ve bunun üzerine yurt dışına çıktığı fısıldanıyordu.”
İşte o “fısıldanan” isimler arasında Aydın Doğan ve Nurettin Işık’ın isimleri de vardı ki, Vakit’in yaptığı, bu “yeraltı fısıltıları”nı, gün yüzüne çıkarmak olmuştur!..
Ama, “Aydın Doğan’ı koruma-kollama teşkilatı” olma yolunda hızla ilerleyen “İllegal Basın Konseyi” ne yapmıştır?..
“Tek taraflı” iddialara dayanarak “Vakit’i kınamaya” yeltenmiştir ki; bunun adı “gazetecilik” değil, “patrona yağdanlık”tır!..
Artık “elektrik” çağındayız!..
“Yağdanlık”larla işimiz olmaz!..
“İllegal”lerle de!..
Hadi, başka kapıya!..
=============
Onları niye kınamadınız?
İllegal Basın Konseyi’nin Vakit hakkında aldığı “kınama” kararıyla ilgili haber “internet siteleri”ne düşünce, okurlar da “yorum” yapmaya başlamışlar.
Kimi, bu Konsey’in “ahlâksız medyanın koruyucusu” olduğunu yazmış, kimisi de; “Böyle bir Konsey ancak Türkiye’de olur, başka ülkede olsa anında kaldırırlar” demiş!..
Ve eklemişler: “Şu Konsey’in kınamalarına bakın hele: Başbakan’ı kediye benzetiyorlar ama kınama yok!.. Vakit gerçekleri yazınca; gelsin kınamalar, gelsin uyarmalar!.. Eee, illegallerin nerede ne yapacağı belli olmaz!..”
İllegal Basın Konseyi ile ilgili eleştirilerden birisi var ki, aktarmadan edemedim... Bir okuyucu; “Cihan Haber Ajansı muhabirini, ‘nasıl geldiysen, öyle git’ diyerek helikoptere almayan ve Yazıcıoğlu ile arkadaşlarının öldüğü dağda bırakan komutan”ın tavrını hatırlatarak demiş ki;
“Sözde Basın Konseyi Vakit’i kınamayı bıraksın!.. Eğer yürekleri yetiyorsa, bir gazeteciyi dağ başında bırakan askeri kınasınlar!”
Heyy Oktay Bey, duydun mu bu sesi?..
Duyduysan, gereğini niye yapmadın? Efenimm, duyamadım!..