Kur’an meali yazmak
Kur’an, Allah’ın kullarına gönderdiği evrensel ilahi mesajlar bütününün adıdır. Kur’an okumakla ilgilidir. Okunan ve okunacak olan kitap demektir. Arapça bilmeyenlerin Kur’an’ı anlamasının yolu elbette mealini okumaktır. Onun tam bir tercümesinden söz edilemez.
İslam dininin temel kitabı olan Kur’an’ın adının okumakla ilgili olması herhalde dikkat çekicidir. Okumak aynı zamanda bir metni anlamak demektir. İslam’ı anlamanın yolu ise Kur’an anlayarak okumaktan geçer.
Günümüzde en zor iş Kur’an’ı anlamak ve yorumlamaktır. Çünkü Kur’an diğer beşeri kitaplar gibi basit bir kitap değildir. İnsan kitapları konulu, sınırlı ve dar çerçevelidir.
Kur’an bir kâinat kitabıdır; gerçekten hayat kitabıdır. Kur’an için, yaratılışın kitabıdır, da diyebiliriz. Bu sebeple belli bir konu ile sınırlandırılmış değildir. Çerçevesi son derece geniştir. Allah nasıl her şeyi kuşatmışsa Kur’an da yaratılan âlemi öyle kuşatmıştır.
Kuran’da okumaktan, ilimden, âlimlerden, yerden, gökten, gök varlıklarından, âlimlerden, bitkilerden, meyvelerden, çeşitli rızıklardan, hayvanlardan, insanlardan, cinlerden, şeytanlardan, arkeolojik varlıklardan, tarihten ve coğrafyadan bahsedilir.
Kur’an insanları âdeta Allah’ın yarattığı evrene göre hazırlar. Kur’an sadece dünya hayatından değil, âhiret hayatından da söz eder. O her iki dünyanın kitabıdır.
Özetle; Kur’an Allah’ın yaratıp dünyaya gönderdiği, akleden insanlara indirdiği eksiksiz, derin anlamlı ve çok kapsamlı mesajlar taşıyan bir kitaptır. Bu mesajları anlayabilmek, anılan konularda ilim sahibi olmaya da bağlıdır. Kur’an’ı gereği gibi anlamak yalnız başına bir kişinin işi değildir. Bu sebeple onun mealini yazmak da bir kişinin yapacağı iş değildir.
Tek kişinin yazdığı meal bir topluluğun yazdığı meale göre elbette eksiktir. Tek kişinin anladığına göre yapılmış mealdir. Kuran’ın anlaşılır mealini yazmak hayatı kuşatacak bilim ve sanat adamlarının katılacağı bilimsel bir konseyin işidir.
Kur’an’ı anlayabilmek için mutlaka bir kuruma ihtiyaç vardır. Beşeri ilimleri öğrenmek için nasıl üniversitelere ve yüksek okullara ihtiyaç varsa, Kur’an’ı anlayabilmek için de bir üniversiteye yahut yüksek seviyeli okullara ihtiyaç vardır.
Dolayısıyla, günümüzde Arapçadan başka dillere çevirmek için yapılan ferdi meallerin hepsinin eksik olduğunu, ilahi mesajları tam olarak yansıtmadığını, hatta birçok kavramın yanlış tercüme edildiğini söylememiz gerekir. Bu konuda yayınlanmamış bir makale çalışmamızın olduğunu bu vesile ile belirtmeliyiz.
Tanınmış belli başlı Kur’an-i Kerim meallerinde bile bazı kavramların nasıl gelişigüzel meallendirildiğini, bunlardan seçtiğimiz bazı örneklerle aşağıda göstermeye çalışacağız.
Bakara sûresi, 2/173. âyette ölü eti, kan ve domuz etini yemenin haram olduğu, ancak zaruret durumunda açlıktan ölmemek için, sınırı aşmamak ve zaruret miktarında olmak kaydıyla mubah kılındığı ve bunun bir günahının olmadığı ifade buyurulmaktadır. Bakın Kur’an meallerinin büyük çoğunluğu, bu âyetteki zaruret halini ve zaruret miktarını aşağıda sıralanan ve isimlerini açıklamak istemediğimiz mealler nasıl yansıtmışlardır:
“…Başkasına saldırmaksızın ve ölmeyecek miktarı geçmeyecek şekilde..”
“…Fakat darda kalana, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere..”
“…Ama zorda kalanın, sınırı aşmadan, şuna buna haksızlık ve tecavüze gitmeden…”
“…Taşkınlık yapmamak ve şuna buna saldırmamak şartıyla…”
“...Zaruret haddini aşmamak ve başkalarının hakkına tecavüz etmeden…”
“…Mecbur kalanın, taşkınlık etmemek, aşırı gitmemek şartıyla bunlardan yemesinde bir sakınca yoktur.”
“…Allah’ın hududunu tecavüz ve ona isyan maksadı ile olmayıp…”
“…Fakat helak olacak derecede darlığa düşen kimse, helal benimsemiyerek ve hududu aşmayarak bu haram şeylerden yiyebilir.”
Bu âyette geçen (Bağın ve âdin) kavramlarına, bağlamlarından farklı ve bu siyakla uyuşmayan manalar verilmiştir. Bu manalar aslında ayetin ruhundan uzak görünmektedir. Sadece son üç mealde bu mana doğru olarak verilebilmiş, gerisi kanaatimizce isabet etmemiştir.
Yine Bakara sûresi, 2/184. Ayette, çeşitli mazeretlerle oruç tutmaya ve kaza etmeye gücü yetmeyenlerin, her bir güne karşılık bir fakire yemek vermek (fidye) suretiyle tutamadığı günleri telafi etmesi gerektiği, gönüllü olarak belirlenen miktardan fazla vermek isteyenlerin yapacağı işin onlar için çok daha hayırlı olduğu tavsiye edilmektedir. Bu âyetin metninde geçen (femen tetavvaa hayren) ifadesi bakınız aşağıda, anılan mealler tarafından şöyle meallendirilmiştir:
“…kim gönüllü bir hayır yaparsa bu kendisi için daha iyidir.”
“…Bununla beraber, kim gönül isteği ile hayır yaparsa…”
“…İmdi herkim tatavvuan bir hayır yaparsa…”
“…Bununla beraber gönül isteği ile kim bir iyilik yaparsa…”
“…Fakat kim gönül rızasıyla hayır işlerse…”
“…Kim gönülden bir hayır yaparsa…”
“…Kendiliğinden bir hayır edene…”
“…Kim kendi isteği ile fazladan hayır yaparsa…”
Bu âyette, insanlara genel anlamda bir hayır yapmaktan söz edilmemekte, belki fidyenin miktarının gönüllü olarak fazla verilmesinin hayırlı bir iş olduğu ifade edilmek istenmektedir. Hal böyle iken, yukarıdaki meallerde genel anlamda hayır yapma tarzında bir meallendirme söz konusu olmuştur.
Meallerin yazarlarını burada zikretmek istemedik. Dileyenlere isimlerini verebiliriz. En yaygın olarak kullanılan meallerdir bunlar… Kanaatimizce bu yanlışın sebebi, meali yazanların ferdi çalışması ve öncekilerin verdikleri manayı sorgulamaksın almaları yani taklit etmeleridir.
Bu vesile ile en son cemai tarzda hazırlanıp yayınlanan bir Kur’an mealinden söz etmek istiyoruz. Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sayın Abdülkadir ŞENER, Prof. Dr. Sayın Cemal SOFUOĞLU, Prof. Dr. Sayın Mustafa YILDIRIM’dan oluşan bir heyet tarafından hazırlanan (Yüce Kur’an ve Açıklamalı-Yorumlu Meali) adlı mealin her bir âyetinin titizlikle tartışarak ve araştırarak on yılda meydana getirdikleri Kur’an mealinde yukarıdaki âyette geçen ifadelerde tam isabet edildiğini ve anılan yanlışlara düşülmediğini görmekten büyük bir mutluluk duyduk. Her iki âyetin anılan mealde şöyle meallendirildiğini gördük:
1. (Bakara, 2/173: “Ancak, zorda kalan kimsenin, aşırı gitmemek şartıyla bunlardan yemesinde bir sakınca yoktur.”
2. (Bakara, 2/184: “Oruca dayanamayanlar/kaza etmekte zorlananlar ise, tutamadığı her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye versin. Fidyeyi gönülden gelerek artırırsa onun için çok daha hayırlıdır.”
Bursa’da faaliyet gösteren Kur’an Araştırmaları Vakfında, Mart 2009’da gerçekleştirilen bir seminerde, yazdıkları adı geçen mealde izledikleri metodu anlatan hocalarımız, her bir ayeti tek tek tartışarak meallendirdiklerini, ihtisası gerektiren âyetlerin; örneğin arkeoloji yahut tarih bilgisini gerektiren âyetlerin anlaşılmasında, uzman hocaları davet ederek kendilerinden bilgi aldıktan sonra mealini yazdıklarını ifade etmişlerdir.
Kulların yaptığı her eser, kusur ile mualleldir. Fakat Kur’an mealleri içinde en son ve en ciddi çalışma olarak değerlendirdiğimiz bu mealden okuyucularımızı haberdar etmekle Kur’an’ın anlaşılmasına hizmette bulunduğumuza inanıyor, adı geçen meali gerçekleştiren çok değerli bilim adamlarımızı tebrik ediyor, toplumumuzun Kur’an kültürünü zenginleştirdiğine inandığımız bu çalışmalarından dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.
Not: Meale ulaşmak isteyenler Şu adrese müracaat edebilirler: Mail: [email protected] ; Gsm: (532 6547200)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.