Önemli konular
1. "Kur'ân-ı Kerîm'deki bazı kesin hükümler tarihseldir, bugün için geçerli değildir" demek çok vahim ve büyük bir yanlıştır. Kıyamet'e kadar hükmü baki kalacak olan emirler, yasaklar, farzlar, haramlar, temel değerler ve ölçüler inkâr ediliyorsa, böyle bir görüşün, sahibini küfre götürmesinden korkulur.
2. Peygamberimizin (salat ve selam olsun O'na) mütevâtir ve sahih hadîsleri de bir tür vahy ve ilhamdır. Binaenaleyh bunları inkâr etmek, küçümsemek, tahkir etmek, hafife almak kişinin dinine büyük zarar verir, onu maazallah küfre götürebilir. Yüce Kitabımız Hz. Peygamber hakkında "O hevasından konuşmaz..." buyuruyor.
3. Tarihsellik mezhebinin (ekolünün) kurucusu Pakistanlı Fazlurrahman, ülkesindeki bine yakın ulemâ, müftü, fukaha tarafından protesto edilmiş ve kovulmuştur. Hiçbir aklı başında Müslüman bu merdut (reddedilmiş) adamın peşine düşmez.
4. Kur'ân'da muhkem ve müteşâbihat vardır. Muhkem ayetlerde belirtilmiş olan emirler, yasaklar, öğütler, müjdeler, uyarılar Kıyamet'e kadar devam edecektir. Bu konuda kimsenin reform, yenilik, değişim yapmaya hakkı yoktur.
5. Dünya batıncaya kadar günlük namazlar, Ramazan orucu, zekât, hac devam edecektir... Dünya batıncaya kadar hırsızlık, haksız yere adam öldürme, gıybet, yalan, israf, gurur, kibir, zina, işret, rüşvet, bağy, iffetli kadınlara iftira etmek, zulüm yasak ve haramdır... Helâlleri haram, haramları helâl yapmaya kalkışanlar küfre düşer.
6. Dinî konularda yeterli ilmi ve icazeti olmayanlar ictihad yapamaz ve fetva veremez.
7. Yüce İslâm dininin kadınlarla ilgili kesin hükümleri, kâfirleri memnun ve razı etmek için değiştirilemez.Bu konudaki sahih hadîsler ayıklanamaz. Böyle bir şey büyük vebaldir.
8.Kur'ân-ı Kerîm'i ancak icazetli ve ehliyetli müfessirler tefsir edebilir. Bu konuda icazeti ve ehliyeti olmayanların Kitabullah'ı tefsire yeltenmeleri, küfre düşmelerine yol açabilir.
9. Müslümanlar nasıl abdest alacaklarını, nasıl namaz kılacaklarını, nasıl zekât ödeyeceklerini, nasıl hac yapacaklarını, orucu nasıl tutacaklarını gerçek, ehliyetli, icazetli ulemânın ve fukahanın yazdığı ilmihal ve fıkıh kitaplarından öğrenirler. Doğrudan doğruya Kur'ân tercüme ve meallerinden öğrenemezler, Müslümanlar Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem)sağlığında O nasıl namaz kılıyorsa öyle namaz kılıyorlardı. Bugün de, o Peygamberin varisleri ve halifeleri olan gerçek ulemâdan öğreneceklerdir.
10. İslâm'ı fert ve toplum olarak hayata uygulamak fıkıhsız mümkün değildir.
11. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı din konusunda yeni yorumlar ortaya koyamaz. Cumhur-i ulemânın yolundan gitmeye mecburdur. Yine, adı geçen Başkanlık din konusunda şazz, aykırı, cumhur-i ulemâya zıt ve bid'at görüşleri benimseyemez ve bunları halka İslâm diye gösteremez.
12. Peygamberimiz bütün insanlığı İslâm'a, Tevhide çağırmıştır, O'nun daveti geneldir. "Kur'ân-ı Kerîm Yahudileri imana ve İslâm'a çağırmıyor, Kur'ân Hıristiyanları imana ve İslâm'a çağırmıyor..." iddiası Kur'ân'a ve İslâm'a taban tabana zıt, sapık bir iddiadır.
13. Şeriat Kur'ân'dan, Sünnetten, icmâ-i ümmetten ve kıyas-ı fukahadan çıkartılmış dinî hükümlerin tamamına verilen isimdir. Şeriat ve din eşanlamlıdır. Şeriatı tahkir eden dinden çıkar.
14. İslâm'ın ahlâka, aksiyona, iyiye, kötüye dair kesin emirleri vardır. Bu konuda yeterli not alamayan Müslümanlar iyi Müslüman değil, kötü Müslümandır. Böyle Müslümanlar İslâm'ı ve Ümmet'i temsil edemez, onların adına konuşamaz.
15. İslâm, haram yemeyi kesin şekilde yasaklamıştır. Haram yiyenler, haram yollarla kara ve kirli servet sahibi olanlar halkın şerir takımıdır.
16. Din ve mukaddesat satarak dünyalık elde edenler halkın en beyinsiz, en sefih, en rezil olanlarıdır. Onlar ne zararlı ticaret yaptıklarını bir bilseler.
17. Müslüman kendini dine, din kurallarına, fıkha, İslâm ahlâkına uyduran kimsedir. Dini kendisine uydurmak, dini zamana uydurmak, dini kâfirlerin ve münafıkların istekleri doğrultusunda değiştirmeye çalışmak en büyük alçaklık ve sapıklıktır.
18. Peygamberimiz mü'minleri kâfirlere benzemek konusunda uyarmıştır.
19. Kur'ân, Sünnet, fıkıh, akıl, vicdan, firaset ribayı kötü görür. Riba kesin şekilde haramdır. Kur'ân "ribacılar Allah'a ve Resulüne harp ilan etmişlerdir" buyurmaktadır. Müslüman, ribadan ateşten kaçar gibi kaçar, uzak durur.
20. Küfre rıza, küfrü beğenmek küfürdür.
21. Nifak, küfürden eşeddir.
22. İnsanın en kıymetli değeri imandır.
23. İlk ve en korunacak şey imandır.
24. Hüsn-i hâtime ile ölenler, ebedî saadetlerini (bir müddet Cehennemde yansalar bile) kurtarmış olurlar.
25. İslâm, Kur'ân, Sünnet, Şeriat, Fıkıh,İslâm ahlâkı bizi müjdeliyor, bizi uyarıyor. Gaflet etmeyelim.
Yargılanmalıdır
DARBE hazırlıkları, planları yapmışlar... Bunları fiiliyata geçirmek için harekete geçmişler...Ülkenin birçok yerinde gizli silah, cephane, bomba, uçaksavar, havan mermisi depolamışlar...
Halkı Türk Kürt, Sünnî Alevî, Dinci Laik diye birbirine düşman kamplara ayırmak için bin çeşit fitne fesat yapmışlar.
Emirlerindekilere, halk tarafından seçilmiş iktidarı devirmek, sarsmak, kötü duruma düşürmek için "...her çeşit puştluğu yapın..." diye emir vermişler.
Nice vatandaşı işkencelerle öldürüp cesetlerini yakmışlar.
Her türlü yalana, dolana, entrikaya başvurmuşlar.
Gayelerine ulaşmak için adam öldürmüşler, adam öldürülmesine cevaz vermişler.
Elde bir yığın delil ve belge var.
Şimdi soruyorum? Yukarıda saydıklarım suç değil midir? Bunlarla ilgili kuvvetli belgeler, bilgiler, deliller varsa maznunların (sanıkların) yakalanıp muhakeme edilmesi gerekmez mi?
Bu memleket öyle günler geçirdi ki, koskoca bir Genelkurmay Başkanı, dairesine evinden sefertası ile yemek getirmek zorunda kaldı. Çünkü onu zehirleyebilirlerdi.
Koskoca bir Jandarma Kuvvetleri Kumandanı uçağı havada infilak ettirilerek maiyetiyle birlikte öldürüldü.
Kıbrıs'ta bir manevra esnasında, büyük bir kumandan öldürülmek istendi, mermi başka bir subayı öldürdü.
Ortaya bir yığın belge çıkmıştır. Sivas hadiseleri, Madımak otelinde 33 kişinin dumandan boğularak ölmesi tertipmiş, provokasyon neticesiymiş.
Başbağlar köyünde camiden çıkarken kurşuna dizilen 33 Müslüman köylü, gizli güçler tarafından planlı programlı şekilde öldürülmüş, bunun için cezaevinden birtakım militanlar çıkarılmış oraya gönderilmiş şeklinde iddialar var.
PKKtarafından öldürüldüğü iddia edilen binlerce vatandaşın bir kısmının darbeciler tarafından öldürüldüğü iddia ediliyor.
Binlerce sayfalık iddianameler var.
Korkunç, dehşet verici iddialar, bilgiler, deliller var.
Dehşetli çetecilik faaliyetleri var.
Bazıları yaygara kopartıyor, bunlar boştur, fostur diyor. Dünyanın hangi adaletli ve demokrat ülkesinde bu gibi iddialara, belgelere, bilgilere, delillere fos denilebilir?
Elbette, âdil bir mahkeme tarafından suçları tespit edilip kesin şekilde mahkûm edilinceye kadar zanlılar suçlu sayılmaz. Lakin ortada son derece ağır, son derece vahim iddialar, deliller, isnatlar, bilgiler varsa elbette muhakeme edilmeleri lazım gelir.
Evet bu hadiseler, bu iddialar, bu sanıklar mutlaka muhakeme edilmelidir. Âdil bir şekilde... Suçu sâbit olan çeksin, suçu isbat edilemeyen aklansın.
Bunlar muhakeme edilmezse Allah saklasın Türkiye 1930'lu yılların İspanya'sına döner, iç savaş çıkar, kan gövdeyi götürür, vatan harap olur.
İddialar hukukun, adaletin ışığında temiz, şeffaf ve âdil şekilde incelensin. İstenmesi, yapılması gereken budur.
Bir ilahiyatçı
TABAKAT-I FUKAHANIN en alt derecesi ve rütbesi olan müftülük seviyesinde bulunmadığı halde kendi kafasından, hevasından mevrid-i nassa aykırı ictihadlar yapan aykırı bir İlâhiyatçı benim için "O ilâhiyatçı değildir..." demiş. Ona cevabım şudur:
1. O bir ilâhiyatçıdır ama icazetli bir din âlimi ve fakih değildir. Ona Müslüman oryantalist diyebiliriz.
2. Bendeniz ne ictihad yapıyorum, ne fetva veriyorum, ne de din hakkında kendi re'y ve hevamla konuşuyorum. Ehl-i Sünnet ve Cemaati savunmak her Müslümanın vazifesidir. Onu yapıyorum. Ey Müslümanlar hatâlı ilâhiyatçılara tâbi olmayınız, Ömer Nasuhi Bilmen, Ahmed Davudoğlu ve benzeri icazetli Ehl-i Sünnet hocalarına bağlı olunuz diyorum.
3. Afganî'nin azılı bir mason olduğunu, taqiyye yaparak Müslüman kardeşlerini aldattığını ve kandırdığını, İngiliz ajanı Blunt ile birlikte Halife-i Müslimîn Abdülhamid-i Sanî hazretlerini tahtından indirmek için çalıştığını, gerçek din âlimi ve önderi olmadığını, aktivist olduğunu, menfi ve muzır olduğunu bilmeyenlere duyurmak için din âlimi olmak gerekmez. Bunu Sünnî bir Müslüman gazeteci ve yazar olarak yapıyorum.
4. Bendeniz ictihad yapmıyorum, fetva vermiyorum, din konusunda Ehl-i Sünnet ve Cemaat dışı aykırı ve şazz fikirler, görüşler serd etmiyorum. Aksine Müslümanların, cumhur-i ulemânın yolundan giden icazetli, ehliyetli ulemâ ve fukahaya tabi olmalarını tavsiye ediyorum. Bu yaptığım bir usûl/metod meselesidir. Buna hakkım vardır. Haddimi bilen bir kimseyim.
5. Bu İlâhiyatçı profesör 1970'li yılların başında "HocalarınHocası" merhum ve mağfur büyük âlim, büyük fakih, ehliyeti ve icazeti olan, Sünnîlerin medar-ı iftiharıAhmed Davudoğlu hocaefendi tarafından tenkit edilmiş ve uyarılmıştı. Onun yazmış olduğu "Dini Tâmir Dâvâsında Din Tahripçileri" (Bedir Yayınevi, Tel: 0212/519 36 18) adlı kitabı dikkatle ve insafla okuyanlar hayli önemli konularda aydınlanacaklar, İlâhiyatçının mı haklı, bendenizin mi haklı olduğu konusunda isabetli karar vereceklerdir.
"O ilâhiyatçı değil..." diyecek, aklınca beni saf dışı bırakacak ve meydan ona kalacak, o da bildiğini okuyacak... Yağma yok!..