Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Derler ya; “Yarası olan gocunur”

Derler ya; “Yarası olan gocunur”

ETÖ (Ergenekon Terör Örgütü) fiilen gündeme geldiği günden beri, farklı gazeteleri, dergileri, TV kanallarını okuyoruz, dinliyoruz ve izlemeye çalışıyoruz. Hem de dehşetle, ibretle ve üzülerek... İnanır mısınız, bir asra yakındır resmi ağızlardan, siyasi liderlerden, okumuş-yazmış denilen bilim adamlarından dinlediklerimiz, bizden ziyade yeni neslimiz, gençliğimiz için rezalet. Yalan, iftira, itham almış başını gidiyor.
Cumhuriyet döneminin demirbaş bazı konuları, prensipleri, hukuki müeyyideleri, cumhuriyet, demokrasi, laiklik adına bir bir çiğneniyor. Tıpkı cahiliye Araplarının helvadan yaptıkları, daha sonra taptıkları ve karınları acıkınca da yedikleri metot, bugün çağdaş geçinenler tarafından takip edilmektedir.
Ta küçüklüğümüzden beri bizlere demişlerdi ki; “Kanun önünde, hukuk önünde herkes eşittir.” Bugün gördük ki dedikleri ile uygulamaları çelişkilerle doludur. Şimdi sizlere canlı bir örnek vermek istiyorum: 1982 yılında yayın hayatına giren Ribat isimli derginin yayınladığı bir makalesi sebebiyle yazarı tutuklanır. Daha sonra yazı işleri müdürü de tutuklanır. O dönemdeki yazı işleri müdürü ise, Konya halkımızın sevdiği, değer verdiği, emekli öğretmen olan muhterem Veyis Ersöz abimizdir. 21 gün tutuklu kalan yazı işleri müdürü, ilgili makama çağrılarak, yazı işleri müdürlerinin tutuklanmaması gerektiği gerekçesi ile serbest bırakılır ve olay biter. Tutuklanmasına saygılı olan emekli öğretmenimiz, tahliye edilmesine de saygılı davranır. Uğramış olduğu bu haksızlığa sadece saygılı olur.
Şimdi kanun önünde herkes eşittir diyen zihniyete bakalım. Ergenekon sebebiyle birileri gözetim altına alınır, başta emekli olmuş yüksek düzeydeki insanlardan tutun, gazetecilere varıncaya kadar, başlarlar bas bas bağırmaya: “İtibarlı bir insana böyle yapılmamalıdır, bu durum tehlikelidir, bu gidişatın sonu Menderes’in akıbetidir” gibi çirkin ifade ve sözlerle ortalık bulandırılmaya başlanır. Peki, bu devletin kurumunda 30 sene öğretmenlik yapmış, bir milyon nüfusa ulaşmış Konya halkımızın saygı duyduğu yazı işleri müdürünün itibarı yok mudur?
Yolunuz Malatya’ya uğrarsa, İnönü Üniversitesi’nin eski rektörünü sorun. Kime? Simitçiye, ayakkabı boyacısına, sivil toplum kuruluşlarının başkan ve üyelerine, ev hanımlarına, hatta hamallara sorun. Lütfen sorun. Laiklik, cumhuriyet, demokrasi kalkanına sığınılarak neler yapılmış? Toplumsal barış, şehrin kalkınması, bilimsel araştırma ve buluş olarak ne gibi faaliyet yapılmış?
İtibar, şeref, haysiyet o kadar ucuz mu zannediyoruz? Biz, Ergenekon isimli korkunç dosyayı, mazlumların çıkan ahı olarak anlıyoruz. Senelerdir suret-i haktan görünerek toplumu kandıranların, sağı gösterip solu vuranların, gerçek kimliklerini saklayarak nice dalavere çevirenlerin, yüzlerindeki maskeler tek aşağı iniyor.
Şimdi sizlere bir başka canlı örnek vermek istiyorum. Geçtiğimiz hafta, Akdeniz tarafındaydım. İsmini vermek istemediğim, ancak CHP’li belediye başkanının yaptığı bir işi aktarmak istiyorum. Sayın başkan, mazbatasını alır. Cuma gününü bekler. Cuma namazından sonra ilçenin merkez camisi imamını davet ederek dua ettirir ve başkanlık koltuğuna oturur. Şu işte herhangi bir anormallik var mı? Hayır. Anormallik nedir? Bu işi CHP’li belediye başkanı yapınca her şey normal. Ama AKP’li veya Saadet Partili bir belediye başkanı yapsa, kıyamet kopar. “İrtica geldi, laiklik elden gidiyor” yaygarası ayyuka çıkartılır. İşte cumhuriyet döneminin dönen çarkları bu ve benzeri ikilemlerle, sahtekârlıklarla dönmüş, sisli havayı seven kurt gibi, herkes yapacağını yapmış.
Şu acı gerçeği bir daha tekrarlayalım ki bu mantıkla, bu sinsi oyunlarla bu ülkeye ve bu ülke insanına hiçbir şey yapılamaz. İsmi, partisi, seçmeni ne olursa olsun, Mevlana diliyle, olduğu gibi görünüp, göründüğü gibi olmak erdeminden mahrum kalmış insanlarda itibar, şeref, izzet diye bir şey aramak beyhudedir.
Şu gerçeği de bir daha tekrarlayalım ki, bu ülkeye ve bu ülke halkına başı kapalı hanımlardan, alnı secdeli insanlardan hiçbir zarar gelmez. Ve gelmeyecektir de. Bu kuru bir iddia değil, bir vakıadır, realitedir.
İtalya’nın savcısı, temiz eller operasyonunu sekiz senede tamamladı. Ülkeyi virüsten, pisliklerden, olumsuzluklardan temizlemeye çalıştı kendi inancı ve adetleri istikametinde. Bakalım bu ülkenin savcıları, Ergenekon Terör Örgütü’nün yaptığı haksızlıkların, katliamların, aşırmaların, kuyuların hakkından nasıl gelecekler?
Biz gericiler(!) tribünde izliyoruz gidişatı ve olayları. Şu ana kadar bir müftümüz, bir vaizimiz, bir imamımız, bir dervişimiz Ergenekon ekibine dâhil edilmedi. Bir asırdır ülkeyi geri bıraktığı iddia edilen namazlı-niyazlı insanlar, Ergenekon dosyasına girmedi. Bizler bakıyoruz ve izliyoruz. Kimleri? Laik geçinenleri, Atatürkçülüğe sığınanları, cumhuriyeti, demokrasiyi kullananları geceli gündüzlü izliyoruz. İzledikçe de inanan insanlara güvenimiz, ümidimiz, beklentilerimiz kat kat artıyor. Yeter ki ülke kazansın, ülke halkımız kazansın. Eli nasırlı doğulu Kürt kardeşimle, batıda iş bulamayıp hırsızlık yapmayan onurlu Türk kardeşim kazansın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Büyük Arşivi