Bunlar ön yargılı filan değil, bön yargılı!
Ekranlardaki “tartışma” kılıflı programları izliyor musunuz bilmem... Eğer izliyorsanız; herhalde sizler de benim gibi saçınızı-başınızı yoluyorsunuzdur... Kimi “uzman” kimliği ile, kimi “milletvekili” kimliği ile, kimi de “gazeteci” ve bilmem hangi “STK’nın temsilcisi” sıfatıyla ekrana çıkan kişilerden öyle “ahmakça”, öyle “sığ” ve “sığır”ca sözler sadır oluyor ki; oturduğum yerde hop oturup, hop kalkıyor; “Bunu 5 yaşındaki çocuk bile söylemez” deyip, çılgına dönüyorum... Öyle “yalan” uyduruyorlar, öyle “karartma” uyguluyorlar, öyle “sulandırma” ve “bulandırma” yapıyorlar ki; bu kadarını “zırcahil”ler bile beceremez... Hayır, bunlarınki “ön yargı” filân değil, bunlarınki resmen ve alenen “bön” yargı... Bunlar, bir “öküz”ün trene “bön bön” baktığı gibi bakıyorlar olaylara!.. Ne “derinlik” var görüşlerinde, ne de ipe-sapa gelir bir fikir!..
Sadece laga-luga!..
İŞİNE GELİNCE YARGIYA SARILIYOR
Meselâ diyorlar ki;
“Ortada bir yargı kararı olmadığına göre; bu demektir ki, Ergenekon Terör Örgütü diye bir örgüt yoktur!”
Bu kadarına da yuh!..
Neyse... Farzedelim ki yoktur!..
Yani “yargı kararı” gerekir!..
Demek ki siz, “yargının vereceği karar”a saygılısınız... Yargı “var” derse, siz de “Ergenekon Terör Örgütü”nü var sayacaksınız!..
O halde soralım:
“Ergenekon Terör Örgütü”ne yönelik “operasyon” kararını veren “yargı” değil mi?.. “Gözaltı” kararını veren “yargı” değil mi?.. “Zanlı”ları sorgulayan ve yargılayan “yargı” değil mi?.. Asıl önemlisi, onların “tutuklanmasına” karar veren “yargı” değil mi?..
Burasını düşünmek işinize gelmiyor değil mi?.. Bunlar sorulduğunda “ezber”leriniz bozuluyor, “şablon cümleler”iniz bitiyor ve “çuvallama”ya başlıyorsunuz!..
Çünkü siz;
“Ön yargılı” bile olamayacak derecede “sığ” fikirli birer “sığır”sınız!..
Evet, “ön yargılı” değilsiniz!..
Çünkü, “bön yargılı”sınız!..
DALAN’IN SİLAH FIŞKIRAN ARAZİSİ!
O kadar “bön yargılı”sınız ki; “Bedrettin Dalan’ın tapulu arazisi”nde çıkan “cephanelik” için bile, hani neredeyse “Polis kendi gömdü, kendi çıkardı” diyeceksiniz!..
Usul usul, diyorsunuz zaten!..
Haa bu arada, polise de çamur atıp, “F tipi yapılanma” filan diyerek zırvalıyorsunuz!..
Ama aklınız o kadar “kıt” ki, şunu hiç düşünmüyorsunuz;
Dalan’ın 1992’de aldığını söylediği o arazi, bir “askeri bölge”dir... Kendisinin de ifade ettiği gibi, “tapulu arazi”sine girebilmek için, “komutandan izin almak” zorundadır!.. Daha açık ifadesiyle, asker o bölgede “kuş uçurtmamakta”dır!..
Kaldı ki; “kazı bölgesi”ne giden “polis”lerin bile “askere kimlik göstererek içeri girebildikleri” televizyon haberlerinde yer almıştı!..
Peki bu “sığ” ve “sığır”lar “kör” veya “sağır” mıdırlar ki, bu haberleri görmediler, duymadılar?.. Eğer ahkâm kestikleri konuda azıcık bilgi sahibi olsalardı, “angutça” lâflar edip de komik duruma düşmezlerdi!..
Saksılarını çalıştırırlar ve düşünürlerdi;
“Polis, izinle girebildiği bir araziye o kadar silahı gömebilir mi?!?”
SERMAYE 50 MİLYAR, ARAZİ 28 TRİLYON!
Bence, “cin” olmadan adam çarpmaya kalkan bu “hin oğlu hin”ler, bu tür “madrabazlık”lara kafa yoracaklarına, asıl şu soruyu sormalıdır;
“Dalan’ın 22 Ocak 1988’de kurduğu şirketin o günün parasıyla 50 Milyar Lira’lık bir sermayesi varken, sermayesinin tam 560 katı bir paraya, yani 17 Milyon Dolar’a o araziyi nasıl satın alabilmiştir?..”
Düşünebiliyor musunuz;
Şirketin bütün sermayesi 50 milyar!.. Ama, her nasıl oluyorsa oluyor; bugünkü değeriyle 28 Trilyon’luk bir araziyi alıyor!..
Nereden geliyor bu değirmenin suyu?..
Tabiî, hiç kimse sormuyor;
“Bu işte bir katakulli var mı?”
Ama, kim niye sorsun ki;
Ülkede o kadar “GATAkulli” çevrilirken, Dalan’ın “katakulli”lerine kim bakar?!?..
O PROF’LAR SAYGIN DEĞİL Mİ?
Kafalarına “şüphe”, içlerine “fit” sokmak istemem ama, “Ergenekon sanıkları” arasında uygulanan “ayrımcılık”lara da değinmeden geçemeyeceğim!..
Ekranlara çıkan “Ergenekon yandaşları”nın hemen hepsi; herhalde iyi “prim” yaptığından olsa gerek; ya “Türkan Saylan’a reva görülen muamele”den ya da “Rektör Mehmet Haberal’ın tutuklanması”ndan şikâyet edip, “Bir profesör, hele de bir rektör hiç darbe yapar mı?.. Onlar bilimle uğraşan saygın kişiler” diye martaval okuyorlar!..
İyi hoş da;
“Ergenekon sanıkları” arasında “saygın” olan kişiler sadece Türkan Saylan ve Mehmet Haberal mıdır?..
Ne yani;
Cumhuriyet’teki köşesinde ve ekranlarda “felâket tellallığı” yapan Prof. Erol Manisalı saygın değil midir?..
Meselâ; 19 Mayıs Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay ve Uludağ Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran...
Bunlar “bilim” yerine “filim” işleriyle mi uğraşıyorlar ki, “saygın” sınıfına giremiyorlar!..
Yoksa, “saygın”lığın da bir ölçüsü ve standardı mı var?..
Hadi, hepsini anlarım da;
İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu da “saygın”(!)lar sınıfına giremedi ya, ona yanarım!..
Oysa, adamcağız;
“Bunlar yüzde 95’le iktidara gelseler bile devletin bazı kurumları bunlara müsaade etmeyecektir” diyerek, “Ergenekoncu kafa yapısı”nı gayet iyi özetlemişti!..
Demek ki, bu da yetmemiş!..
Ya da, işin içinde bizim bilmediğimiz başka “standart”lar var!.. Nasıl ki, her “zengin”i “sosyete”ye almıyorlar, bu da öyle bir şey olmalı!.. Her “Prof”u, “saygın” sınıfına almıyorlar!..
Benim umurumda değil de; “Ergenekon sanığı Prof. ve rektör”ler, kendilerine uygulanan bu ayrımcılığı biraz düşünseler, iyi ederler diye düşünüyorum!..
Öyle ya;
Diğerleri “saygın”dır da, kendileri “baygın” veya “yaygın” mıdır ki, adlarını hiç telâffuz eden yok?!?..
KOCA KOCA PAŞALAR MI?!?
Bir de şu söze ifrit oluyorum:
“Koskoca paşa darbe yapar mı?.. Madem darbe yapacaklardı, niye emekliliklerini beklediler?.. Ellerinde asker, bellerinde silah varken darbe yapmadıklarına göre, demek oluyor ki, amaçları darbe değildi!”
Doğru!.. “Koca Paşa” darbe yapmaz ki!..
Darbe yapmak için;
“Küçük Paşa” olmak lazım!..
Meselâ, “Veli Küçük Paşa!”
Gel de, kafayı yeme!..
Ulan, bu ülkede “koca koca paşa”lardan başka kim “darbe” yaptı ki?..
Ne yani;
Darbeleri yapanlar “berber çırakları” ve “kasap kalfaları”ydı da, bizim mi haberimiz olmadı?!?..
Elbette “koca koca paşalar” yaptı “darbe”leri!.. Çünkü onların “tank”ları vardı, “uçak”ları vardı!..
Dahası;
Kendilerine “yardım, yataklık ve yalakalık” yapan “prof”ları vardı, “rektör”leri vardı, “medyatör” ve “provokatör”leri vardı!..
Önce darbe yapmaya “yemin” ettiler, sonra “zemin” hazırladılar ve “akan kanların kıvam bulduğuna” karar verdiklerinde de bastılar “düğme”ye;
“Rejimi koruma ve kollama adınaaa!”
O MANKENLER ALLAME SAYILIR!
Daha nice “sığ”lık ve “sığır”lık örneği var ki, inanın ülkemin geleceği adına üzülüyorum!..
Hani eskiden bazı “manken” ve “şarkıcı”lara “darbelerin tarihleri”ni sorarlardı da, bilemezlerdi!..
Biz de onlara gülerdik!..
Meğer, o manken ve şarkıcılar, bu “cahil güruhu”nun yanında “allâme” sayılırmış!.. Onlar, hiç olmazsa, “darbe”yi inkâr etmiyorlardı!..
Aralarında “milletvekili” sıfatlı “zırcahil”lerin de bulunduğu bu “bön yargılı”lar ise; “bir başbakan, iki bakanın idam edildiği” 27 Mayıs İhtilali’ni bile “darbe” saymıyor, “devrim” sayıyor, iyi mi?..
(.....)
Bu programları izlerken şuna karar verdim ki; bunların çoğu “nato mermer, nato kafa” cinsinden bir ön yargıya sahip!..
“Kepenk”leri indirip, “beyin”lerini kapatmışlar dış dünyaya!.. Bir “papağan” gibi, sadece “ezber”lerini dile getiriyorlar!..
Ezberleri bozulunca, zırvalıyorlar!..
Çuvallıyorlar!..
Apışıp kalıyorlar!..
Eğer sinirleriniz sağlamsa, bunları izlemeye devam edebilirsiniz!.. Ama olan-biten konusunda azıcık bilgi sahibiyseniz, sakın onları dinlemeyin!..
Çünkü onlar “Türkiye’de” yaşamıyorlar!.. Hangi “galaksi”de yaşadıklarını çözmeye çalışıyorum!..
Öyle ya; Türkiye’de yaşayıp da bu kadar “sığ” ve “sığır” olunmaz!..
Hele bu kadar “bön yargılı” hiç!..
===========
İki ihtimalden hangisi?
Herhalde duymuşsunuzdur... Kısa adı ADD olan Atatürkçü Düşünce Derneği karar almış... 17 Mayıs’tan itibaren “Cumhuriyete sahip çıkma mitingleri”ni yeniden başlatacaklarmış!..
Başlatsınlar, hiç umursamıyorum... Öyle ya; Demirel’in dediği gibi; “Yollar yürümekle, meydanlar miting yapmakla aşınmaz!..”
Yalnız, benim anlayamadığım şu:
“Miting” kararı alındığına göre; buna “dernek yönetimi” karar vermiş olmalı!.. Peki, dernek başkanı Emekli Org. Şener Eruygur halen “hastanede” olduğuna ve iddialara göre “bilinci kapalı” bulunduğuna göre, “miting yapma talimatı”nı nasıl verdi?..
Yoksa, böyle bir talimat yok da; “Eruygur’a rağmen” mi alındı miting kararı?.. O halde, bu durum başkana, pardon “komutana isyan” sayılmaz mı?..
Sizin anlayacağınız; bu miting kararında Eruygur’un dahli nedir?.. Yoksa; “Apo’nun PKK’yı İmralı’dan yönetmesi” gibi, Eruygur da ADD’yi hastaneden mi yönetiyor?..
Sadece merak ettim... Belki cevap veren bulunur!..