Oktay Ekşi Hitlerle tavla oynarken
Sağolasın Mecelle!
Bunlar Çeşmebaşı dedikodusudur beyler, mahalle çeşmelerinin başında su keşiği beklerken şunu bunu çekiştiren kadınların gıybet ve iftirasından farklı değildir netice bakımından. Fasa fisodur, gayrı ciddidir.
Adam gitmiş dağın başına kazıyor; bir defa kazı iznin var mı kardeşim; bu memlekette tarihî eser aramak, Kültür Bakanlığı'nın özel iznine bağlı. Sen alıyorsun eline kazmayı dere tepe cephanelik arıyorsun. Bulduğun da bir şeye benzese? Beşinci sınıf tarihî eser, kıytırık şeyler. İşte bu yüzdendir ki, usule uygun kazı yapılmadığı gerekçesiyle bulunan lav silahlarının hukukî bir mesned taşıması imkânsızdır. Belki de soba borusu, ne bileyim tarımda kullanılan geniş plastik su borusunun ucuna bir şeyler takar lav diye yutturursunuz ahaliye. Neticede cahil milletimiz; inanır.
O tabancalar, tüfekler var ya; kesinlikle tarihî eserdir, kaçaktır. Patlamaz onlar, zaten mermileri yeşil küf tutmuş. Taşla ezsen yine infilak etmez. Öyle çakar almaz şeylerle darbe yapılır mı ayol? Hem kimmiş bu darbeciler, çeteciler? Akıl var, yakîn var! Darbeci diye tutup cezaevine konulan adamları toplayıp günübirliğine pikniğe götürseniz, ikindiye kalmaz yorulur, acıkır, hastalanır, perme-perişan olur bunlar. Kısm-ı âzâmı yaşlı, asır-dîde insanlar. Zaten görüyorsunuz, kime tutuklama kararı çıktıysa ertesi güne kalmadan vahim derecede sağlık problemleri nüksetti, apar-topar hastaneye kaldırıldılar, müşahede altında tutuluyorlar. Bu kadarı da bir tesadüf olabilir mi; olamaz elbette!
Efendim patlayıcı maddelermiş, plastik bombalarmış; ne malum plastik oldukları, belki cam macunudur bunlar; bilirsiniz hani eskiden camcılar çerçeveyle cam arasına macun çekerlerdi, ondan işte. Belki oyun hamurudur, hatta pekmez bile olabilir. Siz tutuyorsunuz bu muhterem insanları bombacılıkla itham ediyorsunuz, yakışıyor mu?
Üstelik bir de şöyle bir durum var; ne zaman sanıklar lehinde bir hava oluşsa, ne zaman basındaki arkadaşlar -eksik olmasınlar- dört bir koldan çalışıp çabalayıp güzel bir rüzgâr estirseler, patt diye bir cephanelik bulunuveriyor. Hay cephanelik kadar sizin başınıza... desem, buyrunuz bizi de darbecilikten alıverirler içeriye. Senin gömmediğin ne malum kardeşim o tarihî eserleri oraya. Hem sen nereden buluyorsun bakalım o silahları, şeyleri? Nereden bulup da gömüyorsun dağ başlarına, sonra gidip elinle koymuş gibi buluyorsun?
El bombaları! Nedir el bombası? Demode bir silah. Gerçek olduğu nereden belli? Gidersin bir dökümcüye, verirsin resmini, iki gün sonra sana istediğin kadar sahte el bombası... Götür göm dilediğin yere, sonra kazmacıları, gazetecileri getir... Ooh!
Bunları moral bozmak için yapıyorlar, tam, "bu kadar hasta, yaşlı ve muhterem bir insana bu reva görülür mü?" diye yekinecek oluyoruz, haydii bir cephanelik; tam psikolojik üstünlüğü ele geçiriyoruz, al sana bir dinleme kaydı. Onca emek, kampanya foss diye boşa gidiyor.
Bilgisayardan anlayan arkadaşlar söylüyor; birader herkesin sesi taklid edilebiliyormuş; korkunç bir şey yahu. Sadece ses taklidi değil, görüntüler de böyle yapılabiliyormuş. Hatta bizim arkadaşın yeğeni var, o demiş ki, "İsterseniz Oktay Amca'yı Hitler'le tavla oynarken, şakalaşırken gösteren bir video yaparım ama biraz tuzluya patlar!" Bak bak bak... Teknolojideki ilerlemeler müthiş azizim...
Ha, ne diyordum? Kardeşim adamı oraya silah gömerken gördün mü; suç üstü yakaladın mı? Yok! Belki de çobanlar gömdü oraya, ne mâlum. Çobandır bu, lav silahı da lazım olur, roketatar da... Geçiniz efendim geçiniz. Delil dediğin şudur, "kılıç kında iken", dört erişkinin şahâdetini isterim ben azizim, anlıyor musun? Şekk ile yakîn hâsıl olmaz vesselâm; sağolasın Mecelle!