SORULAR
ÜLKEMİZDEKİ resmî ideolojinin tabuları ve totemleri var. Bunların birincisi lâikliktir. Bu konuda bazı sorularım var, arz ederim...
1. Bizdeki lâiklik midir, lâikçilik midir?
2. Dünya üzerinde kaç çeşit lâiklik vardır?
3. Bizde uygulanan lâiklik midir,, yoksa "Devlet dini sistemi" midir?
4. Bazıları lâiklik demokrasinin ve insan haklarının vaz geçilmez, olmazsa olmaz temel şartıdır diyorlar. Peki, lâiklik olmayan İngiltere'de demokrasi ve insan hakları nasıl oluyor?
5. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi metinlerin hiçbirinde lâiklik ne bir değer, ne bir temel ilke olarak yer alıyor, buna ne dersiniz?
6. İnsan hakları beyanname, sözleşme ve metinlerinde din, inanç, ibadet ve dinine uygun bir hayat sürebilme hakları ve hürriyetleri yer alıyor. Bunları ihlâl eden, kısıtlayan bir lâikliğin demokrasiye ve insan haklarına uygunluğundan söz edilebilir mi?
7. Bazıları lâiklik olmazsa Cumhuriyet de olmaz diyor. Öyleyse İran İslâm Cumhuriyeti nasıl oluyor?
8.Ülkemizde Komünist Parti kuruldu da niçin bir İslâm Partisi kurulmasına izin verilmiyor?
9. Din eğitiminin devlet tarafından yapılması lâikliğe uygun mudur?
10. Lâik bir rejimin resmî bir Diyanet İşleri Başkanlığı olması, beş yüzden fazla İmam-Hatip okulu olması, 20 kadar İlâhiyat fakültesi olması, 100 binden fazla resmî imamı, müezzini, müftüsü, vaizi, din dersi öğretmeni olması, bunların maaşlarının devlet bütçesinden ödenmesi lâikliğe uygun mudur?
11. Lâik rejim Hıristiyanların ve Yahudilerin din işlerine, kilise veya sinagoglarına, papazlarına, patrik veya hahambaşılarına karışmıyor, onları din konusunda serbest bırakıyor da, Müslümanların din işlerine niçin karışıyor?
12. Türkiye'deki lâiklik veya lâikçilik uygulaması gerçek demokrasi, insan hakları ile bağdaşır mı?
13. Her şeyin açık ve seçik tarifi yapılıyor da lâikliğin niçin yapılmıyor? Birileri böyle bir tarif yapılmasına niçin karşı çıkıyor?
Yukarıdaki soruları bilgilenmek, aydınlanmak için sordum. Soranın bir yüzü kara, cevap vermeyenin iki yüzü kara olsun.
Ne olur, bu yüzden bana hışım etmeyin...
ERMENİLERİN İSTEKLERİ
GEREK Ermenistan, gerekse Ermeni diasporası Türkiye'den toprak istiyor, Ermenilerin Türkiye'ye göç etmesini istiyor, tazminat istiyor. Ermenistan'daki ve dünyadaki bütün Ermeniler bunları istiyor mu? Hepsi istemese bile büyük kısmı istiyor. Bu istekler onların hakkı mıdır? Bu isteklerde haklılık payı var mıdır? Türkiye'nin bu konuyu tartışması doğru olmaz. İlle de her şey tartışılacaksa, 19'uncu asırda Erivan'ın da bir Türk ve Müslüman şehri olduğu tartışılmalı ve oraya da Müslüman nüfusun göç etmesi konusu gündeme getirilmelidir.
Ermenistan konusunda Ankara'ya büyük baskılar yapılıyor.
Türkiye'nin millî menfaatlerini ve bütünlüğünü korumak istiyorsak; Ermenistan'ın, yukarıda saydığım üç şarttan vaz geçtiğini açık seçik açıklamasını, bu açıklamanın uluslararası garantiye bağlanmasını sağlamalıyız.
Türkiye ile Ermenistan hududunun açılması konusunda dar kapsamlı bir anlaşma imzalanacakmış. Böyle bir şey bizim için son derece riskli olur.
Şu gerçeği hiç unutmamalıyız: Ülkemizde büyük sayıda, dıştan Türk ve Müslüman görünen, asıl kimlikleri ise Ermenilik olan vatandaşlarımız vardır.Ermeni Patriğinin Paris'te yayınlanan La Croix (Haç) isimli gazetede yayınlanan röportajında (29 Ağ. 2005) bu konuda bilgi verilmektedir. İki kimlikli bu vatandaşlarımız Ermenistan hesabına çalışıyorlarsa Türkiye'nin işi gayet zordur. (Herkesi suçlamıyorum...)
Bundan birkaç yıl önce, doğu illerimizdeki bir üniversitenin rektörü olan Kripto Ermeni bir zatın yaptıklarını, söylemlerini hepimiz biliyoruz.
İslâm kültürünün dominant kültür olduğu, halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bu ülkede İslâm dinine ve Müslümanlara çok aşırı ve ölçüsüz bir şekilde saldıran, Müslümanları ideolojik rejim için büyük tehlike ve tehdit olarak gören, halk iradesini kabul etmeyen, demokrasi bir oyundan ibarettir diyen iki kimlikli zihniyete dikkat edilmelidir.
Ermenistan ile aramızdaki sınır kapıları elbette açılmalıdır. Elbette iki ülke ticaret yapmalıdır. Elbette turizm ve kültür faaliyetleri olmalıdır. Ancak bunun için birtakım zaruri şartlar vardır.
Birincisi: Ermenistan kayıtsız şartsız olarak Türkiye'nin toprak bütünlüğünü kabul edecek ve kabul uluslararası garanti altına alınacak.
İkincisi: Ermenistan, Türkiye'den tazminat talep etmeyecek.
Üçüncüsü: Ermenistan Türkiye'ye Ermeni nüfus göçü isteğinden vaz geçecek.
Ermenistan bu istekleri kabul etmezse sınır kapıları kapalı dursun.
KANLI PAZAR EDEBİYATI
1969'da Taksim'de biri Marksist, diğeri Müslüman iki grup çatışmış, maalesef iki vatandaş ölmüştü. Marksistler ve yandaşları bu hadiseye "Kanlı Pazar" ismini vermişlerdir ve aradan 40 sene geçmiş olmasına rağmen bunun edebiyatını kendi kafalarına göre yapmaktadırlar.
6 Temmuz 1993 tarihinde Erzincan'ın dağlar arasına sıkışmış Başbağlar köyünde camiden çıkan 33 vatandaş kurşuna dizilerek feci ve vahşi şekilde şehid edilmişti. Kanlı Pazar destanları terennüm edenler bu faciadan fazla bahs etmezler...
1969'da Türkiye için en büyük tehdit Sovyet emperyalizmi idi. Marksistler ülkemizde Sovyet uydusu bir rejim kurulması için çalışıyorlardı.
Sovyetler Birliği battıktan bir müddet sonra bir kısım arşivleri açıldı ve Türkiye'deki bazı kişilere maddî destek verildiğine dair belgeler ortaya çıktı.
Müslüman çoğunluk ülkemizde Marksist-Leninist bir rejim kurulmasını istemiyordu. Çünkü böyle bir rejim İslâm ve Müslümanlar için bir felâket olurdu.
Kamboçya'da Marksist Pol Pot rejiminin ne yaptığını biliyoruz. Altı milyon nüfusun en az üçte birini katl ettiler. Tarih böyle bir vahşet görmemiştir.
Solcu yazarlara, akademisyenlere, entelektüellere göre "vatansever" Marksistlerin Taksim'e doğru yürümesi, gösteri yapması onların en tabiî hakkıdır. Lakin Müslümanların, kendi inanç ve emelleri doğrultusunda yürüyüş yapması gericiliktir, haksızlıktır, Amerikan uşaklığıdır, vatan hainliğidir.
Kanlı Pazar hadisesinden sonra bir Cumhuriyet yazarı Müslümanları, o sırada Boğazda demirlemiş olan 6'ncı Amerikan filosunu kıble ittihaz etmekle suçlamıştı.
Namaz kılmak isteyen bir grup Müslümanı Dolmabahçe Camii'ne sokmamışlar. Onlar da oradaki parkta çimenler üzerinde namaz kılmış. Denizde Amerikan gemileri var ya, kıbleleri onlar olmuş!.. Ergenekoncu zihniyet...
Hangi Fransız düşünürü söylemiş, şu anda hatırlamıyorum, "Pirene dağlarının bir tarafında kahraman, öbür tarafında haydut" diye bir vecize var.Müslümanlar ile Marksistlerin bazı konularda anlaşması, fikir birliğine varması mümkün değildir.
1969'da, Türkiye'de Sovyet uydusu kızıl bir rejim kurmak isteyen Marksistler mi vatanseverdi, yoksa onlara mâni olmaya çalışan Müslümanlar mı?
Müslüman halkı Amerikan yanlısı, Amerikan uşağı olmakla suçlayanlar demagogtur, müfteridir.
ABD, Türkiye'nin Sovyetler safına geçmesini istemiyormuş ve dolayısıyla Müslümanların solculara karşı olması işine geliyormuş... Olabilir. Fakat bundan, Müslümanların Amerikan yanlısı ve uşağı olduğu hükmü çıkartılamaz.
Kanlı Pazar edebiyatçısı birtakım solcuların Ergenekon dâvâsı konusundaki tutumlarını görüyoruz...
Onlar otuz küsur kişinin Madımak otelinde dumandan zehirlenip ölmesini büyük bir facia ve katliam olarak görürler; lâkin Başbağlar köyünde aynı sayıda masum vatandaşın camiden çıkarken otomatik silâhlarla taranarak şehid edilmesini dile getirmezler.
Bu ülkede bazıları aklara kara, karalara ak der.