Niçin Ehli Sünnet?
Dün bu sütunlarda eski İstanbul Müftüsü, eski Diyanet İşleri Başkanı dersiâmdan merhum Ömer Nasuhi Bilmen'in "Büyük İslâm İlmihali"nin "Mukaddime" bölümünü okudunuz. Köşeme taşıdığım bu metin biz Ehl-i Sünnet Müslümanları için metod bakımından son derece önemlidir. Önce niçin Ehl-i Sünnet Müslümanları dedim, onu arz edeyim:
Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) mucizevî bir şekilde, Ümmetinin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını haber vermiştir. İslâm dünyasının en büyük kısmı Ehl-i Sünnet ve Cemaat adı verilen topluluktur. Bendeniz, diğer Müslüman kardeşlerimi üzmemek şartı ile, mensubu bulunduğum bu topluluğa hitap ediyorum. Şia, Haricî, Fazlurrahmanî, Vehhabî ve daha nice grupla aramızda maalesef usûl, anlayış, metod bakımından derin ihtilaflar vardır. Bu ihtilafları bendeniz çıkartmadım. Önümde acı bir gerçek duruyor... Bunu kabul etmek, gerçekçi olmak zorundayım.
Bir Şiî, Şiîliğin hak, Ehl-i Sünnet'in bozuk olduğuna inanır...
Bir Vehhabî, İbn Teymiye'yi ve Muhammed İbn Abdilvehhab'ı imamân (iki imam) olarak kabul eder, yolunun hak olduğuna inanır, Ehl-i Sünnet'in bir kısmını müşrik kabul eder.
Fazlurrahmancılık mezhebine veya fırkasına bağlı olanlar, klasik ve geleneksel Müslümanları hatâlı görür, Kur'ân'daki ve Sünnet'teki nice farzın, haramın, emir, yasak ve tavsiyenin tarihsel olduğunu, bunların bu devirde geçerli olmadığını iddia eder.
Haricîler, dünyada doğru Müslüman kalmadı, bir biz kaldık diye hayıflanır.
Velhasıl, Ehl-i Sünnet'in dışındaki her mezhep, her fırka kendi yolunun doğru olduğunu, kendi anladığı ve anlattığı İslâm'ın hak olduğunu iddia ile Ehl-i Sünnet'in yanlış olduğunu iddia eder.
Bendeniz ise bir Sünnî Müslüman olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolunun anlayışının doğru ve hak olduğunu, ötekilerde ise az veya çok bid'atler bulunduğunu iddia ederim.
İhtilaflı ve tartışmalı bir konu olan, Cemalüddin Afganî konusunu ele alalım. Bu zat Afganistanlı değildir, İran'ın Esedâbad şehrine mensuptur... Sünnî değil, Şiîdir... Taqiyye yaparak kendisini Afgan ve Sünnî gibi göstermiştir... Kendisi öyle sıradan bir Mason değil, çok azılı bir masondur... Son derece şüphe verici karışık, bulanık, bulaşık işler yapmıştır... Kahire'de ikamet ettiği zaman niçin Yahudi mahallesinde oturmuştur?.. İngiliz ajanı Blunt ile Sultan Abdülhamid'i tahtından indirmek için niçin işbirliği yapmıştır?.. Onun müridlerinden biri niçin İran şahını öldürmüştür... Babîlik ve Bahaîlik ile olan alakaları nelerdir?.. Afganî'nin içyüzünü anlamak isteyenler, "Ehl-i Sünnet'i MÜDAFAA ve Bid'atleri TENKİD - Makaleler incelemeler" adındaki kitabın "On maddede özetle Cemaleddin Efganî gerçeği" (s. 339-348) başlıklı bölümünü okumalıdır. (Bedir yayınevi, tel: 0 212/519 36 18)
Kendi anlayışına göre, bir Kur'ân tefsiri yazmış bir zat, Afganî'yi tenkit edenler için "Onun taharet bezi olamazlar" şeklinde talihsiz bir cümle sarf etmiştir. Böyle bir cümle bir ilim adamına yakışır mı? Afganî gerçekten bir İslâm büyüğü, bir İslâm önderi ise ilmî, dinî, tarihî delil ve gerekçelerini ortaya dökerek meseleyi aydınlığa çıkartsın. Onu tenkit edenlere "Taharet bezi olamazlar" demekle neyi isbat edebilir?
Muhterem Müslümanlara, haddim olmayarak, ilmî tartışmalarda ciddî ve seviyeli olmalarını tavsiye ediyorum.
Şimdi bazıları soracaklar: Afganî'nin Şiî olması, İranlı olması suç mudur? Değildir ve zaten bendeniz böyle bir şey söylememişimdir. Suç olan nedir biliyor musunuz? Bu zatın kendisini İranlı olduğu halde Afgan, Şiî olduğu halde Sünnî tanıtmasıdır. Taqiyye yapıyormuş... Buna hakkı var mıdır. Sünnîler Müslüman değil mi? Onun, Müslüman kardeşlerini aldatmaya, kandırmaya, onlara yalan söylemeye hakkı var mı?
19'uncu asırda Afganî ve iki müridi, ictihad konusunda birtakım fikirler, görüşler, tezler ortaya attılar. Onlara göre Müslümanlar Kur'ân'dan ve Sünnet'ten kendi kafalarına ve re'ylerine göre hüküm çıkarabilirdi. Ehl-i Sünnet, bu hususta ilim, ehliyet, icazet şartını getirir. Evet, alim ve fakih olanlar Kur'ân'dan ve Sünnet'ten hüküm çıkartabilir ama bunu yapabilmek için yeterli ehliyetleri olması lazımdır. Cahil olanlar, yetersiz olanlar bunu yapamaz. Yaparlarsa Ümmet için kaos ve anarşi çıkar. Zamanımızda olduğu gibi...
Ehliyeti olmayanların ictihada yeltenmesi büyük bir kendini bilmezlik, büyük bir küstahlıktır. Merhum Mehmed Akif'in Safahat'ında müctehid taslaklarını hicv eden harika bir manzume bulunmaktadır.
İşte son devrin büyük din alimi, büyük ve gerçek müftüsü, gerçek fakihi, başta büyük Kur'ân tefsiri ve Hukuk-i İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye adlı derin ve mufassal eseri ve diğer faydalı kitapları ile İslâm'a ve Ümmet'e büyük hizmetler etmiş olan Ömer Nasuhî Bilmen hazretleri, metnini dün köşeme nakl ettiğim "Mukaddime"sinde Müslümanları metod bakımından uyarıyor:
Dört hak fıkıh mezhebi vardır diyor.
Bundan başka hak mezhep yoktur diyor.
Her Müslüman bunlardan birine bağlı olarak İslâm'ı hayata uygulamalı, ibadetlerini bunların ahkam-ı fıkhiyesine göre yapmalıdır diyor.
Ehliyeti, ilmi, salahiyeti olmadığı halde kendi heva, re'y ve hevesleri ile Kur'ân'dan ve Sünnet'ten hüküm çıkarmaya yeltenenler yanlış yoldadır diyor.
Bazı reformcu, yenilikçi, değişimci İlahiyatçılar Afganî'yi, müridi Abduh'u, onun müridi Reşid Rıza'yı Ehl-i Sünnet Müslümanları için kurtarıcı ve örnek önderler olarak gösteriyor, mezhepsizliği, telfik-i mezahibi teşvik ediyor. Bendeniz de Sünnî bir Müslüman olarak onları tenkit ediyorum.
Müslümanlar Muhammed İbn Abdilvehhab'ın, Afganî'nin, Abduh'un, Reşid Rıza'nın, Fazlurrahman'ın ve benzerlerinin peşinden giderek değil; Şeyhülislâm Mustafa Sabri'nin, Muhammed Zahid el-Kevserî'nin, Yusuf İsmail en Nebhanî'nin, Ahmed zeynî Dahlan'ın ve benzeri Sünnî ulemanın ve fukahanın peşinden giderek, dini onlar gibi anlayıp algılayarak, onların metodlarını benimseyerek kurtulabilirler.
Bu konular tartışılacaksa, "Taharet bezi" edebiyatı yapılmamalı, seviye düşürülmemelidir.
Ehl-i Sünnet, cadde-i kübrâdır.
Ehl-i Sünnet, sevâd-ı a'zamdır.
Ehl-i Sünnet, İslâm'ın doğru ve hak yorumudur.
Ehl-i Sünnetin metodu doğrudur.
"İşlerin hayırlısı orta olandır" buyurulmuştur. Ehl-i Sünnet İslâm'ın orta, mutedil şeklidir.
Ehl-i Sünnet, Kur'ân'a ve Sünnet'e uygundur.
Ehl-i Sünnette aşırılık yoktur.
Ehl-i Sünnette kopukluk yoktur.
Ehl-i Sünnet Ehl-i Beyt'in, Ashab-ı kiramın, Tâbîin'in, Selef-i Sâlihin'in, her asırda gelip geçmiş ulemanın, sulehânın, evliyaullahın yoludur.
Atalarımız Osmanlılar yüz yıllar boyunca Ehl-i Sünnet bayrağını dalgalandırmış, üç kıt'ada i'lâ-i kelimetullah yapmıştır.
Ehl-i Sünnete saldıranlar hatâ etmektedir.
Ehl-i Sünnete göre tabakat-ı fukaha vardır, ilmî ehliyeti olmayanlar Kitab'tan ve Sünnet'ten hüküm çıkartamaz.
Ehl-i Sünnet İslâmî birlik, hiyerarşi, disiplin demektir.
Bu gerçekleri Müslüman kardeşlerime saygı ile arz ederim. Bana saldıran din kardeşlerim için bile Allah'tan rahmet dilerim.