“Güneydoğu’dan sağlıklı mesajlar...”
Gündemime, CHP'den sonra “milliyetçi” sağın en iddialı partisi MHP'nin de gerçekleşmesi için adım attığı “Bedelli askerlik” meselesini almayı düşünüyordum.
Lâkin, Cumartesi günü kaleme aldığım “Güneydoğu, Mustazaf-Der, Gülen, Ergenekon... Tezgâha dikkat!..” başlıklı yazının ardından o kadar çok mektup geldi ki; bölgenin önde gelen “aydınlarından” o kadar çok telefon aldım ki..
Karar değiştirmek kaçınılmaz oldu.
•
Takip edemeyenler için hatırlatmış olayım;
O yazımda, “ETÖ Bülteni”nin son zamanlardaki “haberlerine”(!) dikkat çekmiştim.
Bunlara bakarsanız, Güneydoğu'da çok güçlü bir tabana sahip olan ve Hizbullah'ı temsil ettiği belirtilen Mustazaf-Der camiası, Gülen camiasına hücum etti edecek!..
İki camia arasında bir “sıkıntı”nın olduğu biliniyor, bunu görmek için bölgeye uzanmaya gerek yok; “yayınlara” bakmak yeterli.
Lâkin; bu sıkıntı “normal şartlarda” “şiddet” içeren eylemlere dönüşme potansiyelini taşımıyor.
“Normal şartlarda” diyorum, zira, her iki taraf da bu konularda son derece hassas; “karşı karşıya gelmenin” iki tarafa da yaramayacağını çok iyi biliyor!..
Bu tür “olumsuz” gelişmelerden , “vakıf silahlarının” ele geçirilmesinin ardından iyice köşeye sıkışan Ergenekon Terör Örgütü'nün kârlı çıkacağının da farkındalar!..
Ne var ki;
Sağ-sol, Sünni-Alevi, Şeriatçı-lâik kavgalarını tezgâhlamakta ne kadar mahir olduğunu defalarca ispatlamış bulunan derin devlet, “bir şeyler” yapıp, gruplardan herhangi birine “mâl” etmeye çalışabilir.
Bunun sinyalleri var mı?..
“ETÖ bülteni”nin ısrarla “Şeriatçılar birbirini yiyor” yollu haberleri gündeme getirmesi dikkat çekici.
Malûm; bunlar Sivas olaylarından önce de, ısrarla “Sünni-Alevi gerginliği” haberlerine (!) yer vermişlerdi.
Bu haberlerin (!) birtakım oyunların habercisi olduğu, neden sonra fark edilebilmişti. (Sivas tezgâhı için bakınız, Ergenekon iddianamesi!..)
Aynı adamların, bugün de sürekli olarak, “Güneydoğu'da cemaat çatışması” mevzuunu işlediklerini görmezden gelmenin ne anlamı var!..
Dikkatli ve uyanık olmaktan ne zaman zarar gelmiş ki!..
•
MUSTAZAF-DER RAHATSIZLIĞINI DİLE GETİRMİŞTİ
Mustazaf-Der önde gelenleri, bölge ziyaretlerimiz esnasında birtakım oyunların hazırlandığını dile getirmişlerdi.
Bu mesajları yansıtmış ve Mustazaf-Der çevresinin “derin devlet” tezgahlarına karşı son derece hassas olduğunu belirtmiştik.
O günlerde yapılmak istenen, “Din ekseni ile Marksist-Leninist ekseni” çatıştırmaktı.
Bugün ise daha ziyade; “Din eksenli gerginliği kışkırtma, provoke etme planından” bahsediliyor!..
•
ESAS FÂİL!..
Bölgedeki eylemleri kimin yaptığı belli olmaz...
Mesela,
Diyarbakırlı “bir işadamı”nın evlâdı katledilir, bu cinayetin fâili “kayıtlara göre” Bölücü Terör Örgütü'dür.
Lâkin, sonraları çok farklı bilgiler çıkar ortaya;
İşadamının aslında “ETÖ”nün hedefinde olduğu anlaşılır!..
ETÖ; bölücü örgüt adına eylem yapmaktadır!..
Ya da ETÖ ile bölücü örgüt arasında “geçişlilik” vardır!..
ETÖ, Ergenekon iddianamesinde belirtildiği gibi bazı belgelere “bölücü örgüt mührünü” vurmaktadır!..
•
Evet; Türkiye'nin her yerinde ve bilhassa da Güneydoğu'da böyle şeyler olur...
Kimin eli kimin cebindedir, belli olmaz.
Bu durum; Güneydoğu'daki sivil toplum örgütlerinin “provokasyonlara” karşı son derece dikkatli olmalarını gerektirir!..
“ETÖ bülteninin son zamanlarda ısrarla cemaat çekişmesini işlemesi tesadüfidir” diye düşünülmemelidir!..
•
Peki, Güneydoğu'nun, “ETÖ” faaliyetlerini perde arkasına itecek bir sıkıntıyla karşılaşmasını engellemek için yapılacak olan nedir?..
El cevap; yapılmakta olanın biraz daha etkinleştirilmesidir.
Güneydoğu kaynaklı mesajların ağırlığı da o yönde ki;
Bu konudaki sorumluluk daha ziyade “Gülen camiasına” düşmektedir!..
Sürekli ve haklı olarak “diyalog” kavramını öne çıkartan camianın önde gelenleri, “Mustazaf-Der camiasını rahatsız eden haberler yerine...
“Diyalog”a ağırlık vermelidir.
Gülen camiasının, bütün İslâmî cemaatleri tasfiye etmeye çalıştığı yönündeki “kanaat” ortadan kaldırılmalıdır.
İyisi mi herkes; “kendi kulvarında” çalışmaya devam etsin.
Güneydoğulu Müslüman ferâset sahibidir; kimin ne yaptığını bilir ve ona göre destek verir.
Ve de;
“Hayırda yarışan” taraflardan birinin takdir görmesi, diğerinin görmemesine ya da gözden düşmesine bağlı değildir.
Hizmet değerini bulur!..
Son cümle olarak;
Sivil toplum örgütleri, adı üstünde sivildir.
Kanunlar çerçevesinde faaliyet gösterirler, lâkin “resmi politikaların uygulayıcısı” değillerdir!..