Derin devlet 'merkez sağ'ın neresinde?
İddianamelere düşen konuşmalardan, hatıratlardan, demeçlerden ve gizli-açık toplantılardan Ergenekon'un iş edindiği alanlardan birinin de 'merkez sağ'da yeni bir parti kurmak veya kurdurmak olduğu anlaşılıyor.
Benim anlamadığım, Ergenekon'un merkez sağa ilgisinin nedeni. DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, partisini Ergenekonculardan temizlemeye çalıştığını ifade etmişti seçimlerden sonra. Sabah'tan Mahmut Övür de Soylu'nun DP'den ayrılması durumunda partinin Ergenekonculara meze olacağını yazmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde 367 teziyle Meclis'in kilitlenmesinin 'Ergenekon işi' olduğu da iddia edilmişti. Bu operasyonun o dönem Meclis'te temsil edilen iki 'merkez sağ' parti marifetiyle yapıldığını kimse unutmamıştır herhalde.
Bir de 12. dalgadan sonra Mehmet Haberal'ı Ankara'dan uğurlayanın Süleyman Demirel, hastanede ziyarete gidenlerin Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Cindoruk olduğu gerçeğini ilave edelim bu tabloya. İlginç değil mi? Darbelerle ve darbelere adı karışmış insanlarla yollarının asla kesişmeyeceğini beklediğiniz 'merkez sağ' siyasetçilerin bu ilişkileri kafa karıştırıcı türden.
Nasıl açıklanabilir bu bağlantılar? Yoksa 'merkez sağ', darbecilerin arka bahçesi mi?
Verilerimize devam edelim; 28 Şubat bir Demirel-Cindoruk ortak yapımıydı. Birisini, 1961'de darbecilerin astığı rahmetli Adnan Menderes'in veliahtı, diğerini avukatı olarak bilirdik. Aynı ikili 27 Nisan 2007 ve 367 icadında da başrollerdeydi. Bu tutumlarıyla ya 'dava'larına ihanet etmişlerdi, ya da 'dava' zaten başkaydı. Sonra, iki 'merkez sağ' parti sandığımız DYP ve ANAP birleştirilmeye çalışıldı 2007 seçimlerine doğru. Bu süreçte başrolde oynayanlardan birisi bugün Ergenekon'da yargılanan Sinan Aygün'dü. Aygün defalarca ANAP lideri Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar'la görüşmüş, sonunda 'birleşik merkez sağ'a adeta yeni lider havasıyla katılmıştı. Şimdi bu iki partinin eski liderleri ortalarda görünmüyorlar, ama açıklamak zorundalar, 'birleşme' de bir Ergenekon projesi miydi?
Anlaşılan 'merkez sağ' denilen toplumsal kesimin temsil organları, yani siyasi partileri 'derin devlet'in arka bahçesi haline gelmiş. Bu, ne 28 Şubat'la ne de 27 Nisan'la başlayan bir hikâye. Belki de başlangıcı, Demirel'in Adalet Partisi genel başkanı seçildiği 1964 kongresine gider. Parti'yi zaten emekli bir general, darbe sonrası bir dönem genelkurmay başkanlığı bile yapan Ragıp Gümüşpala kurmuştu. Erken ölümünün ardında da 'sağlam' bir isme, Süleyman Demirel'e emanet edildi parti ile birlikte Demokrat Parti seçmeni. Ne yani, 1950'lerde üç seçimde yüzde ellinin üzerinde oy alan bir harekete karşı darbe yapıp, başbakanını asanlar bu partiyi ve tabanını boş mu bırakacaklardı?
1964'te 'milliyetçi-muhafazakâr' kanadın adayı Saadettin Bilgiç kongrede Demirel'e karşı seçimi nasıl kaybetti? Sonra Bilgiç, Bozbeyli ve Sükan grubu AP'den neden ve kim tarafından tasfiye edildiler? Merkez sağ nasıl bölündü? 1969 seçimlerini de kazanan AP, 1973 seçimlerinde nasıl oldu da tarihinin en düşük oyunu aldı ve bir daha tek başına iktidar olamadı, sokağı terör teslim alırken?
Bu soruların cevabı önemli. 1980 darbesinden sonra da merkez sağın iki partisi oldu: Tamamen cuntacıların güdümünde olan Milliyetçi Demokrasi Partisi ile Demirel'in arkasında olduğu söylenen Büyük Türkiye Partisi. Birincisinin kurucusu emekli bir generaldi, 12 Mart muhtırasında perde arkasında işleri yöneten Turgut Sunalp. İkincisinin genel başkanı da bir başka general, Ali Fethi Esener.
İlginç değil mi?
Bence 'merkez sağ'ın tarihi yeniden yazılmalı Ergenekon soruşturması çerçevesinde ortaya çıkan ilişki ve ilgi bağlamında. 'Merkez sağ'a musallat olan bu askerler neyi anlatıyor Allah aşkına? Yoksa 'merkez sağ' 1960 darbesinden beridir 'derin devlet'in tapulu arazisi mi?