'Aşırı sol'

'Aşırı sol'

Dün, Bostancı'daki çatışma esnasında polis telsizine yansıyan bir konuşma yer aldı bir gazetenin internet sitesinde.
Polisin bastığı evin hangi örgüte ait olduğu, bu örgütün hangi ideolojiyi savunduğu hakkında bu konuşma, bir fikir veriyor. İnsan kendini adeta bir zaman tünelinde hissediyor. 80 öncesinde reşit yaşlarda olanların ve taraf olarak ideolojik çatışmaları takip edenlerin bile hatırlamakta zorlanacağı bir jargon bu. "Devrim Karargâhı"nın üst düzey yöneticisi olan militan, ele geçirdiği polis telsizinden "ideolojik propaganda" yapıyor.

Verdiğim hükmün doğruluğunu, kısa haberde yer alan bu sözler nakledilirken yapılan maddî hatalar gösteriyor. "Yaşasın hakların kardeşliği" yazıyor; doğrusu "halkların kardeşliği" olacak. Üçü 68 Kuşağı'ndan, biri Osmanlı tarihinden, diğeri de Avrupa tarihinden üç isim zikrediliyor. Bu isimler, ideolojik mücadelenin öncüleri olarak selamlanıyor. Gazetenin "Thomas Mürchel" dediği isim, kuvvetle muhtemeldir ki Thomas Münzer olacak. 15. yüzyıl, Reform Çağı'na ait bir isim. Münzer, köylü ayaklanmalarının önderi olarak tanınan, Lüther karşıtı bir din adamı. Engels tarafından ismi yüceltildiği için sosyalist edebiyata dahil ediliyor. Şeyh Bedreddin ise Münzer'den yaklaşık bir asır daha eski, bir Osmanlı din adamı ve aynı zamanda kadı. Fetret Devri esnasında bir ayaklanmanın önemli isimlerinden biridir. Nazım Hikmet'in onun adına yazdığı uzun destandan sonra, ismi yerli sol edebiyatın vazgeçilmez figürlerinden biri olur. Doğu'dan ve Batı'dan bu iki isim, geniş kitlelerin katıldığı ayaklanmalar sırasında idam edildikleri için, aşırı sol tarafından "devrimci semboller" olarak yâd ediliyorlar.

68 Kuşağı'na ait üç isim ise tesadüf değil. Bu üç isim farklı sol fraksiyonların önder isimleri. "Devrimci Karargâh"ın ideolojik önderi, bu üç isimden Mahir Çayan olmalı. İbrahim Kaypakkaya ve Deniz Gezmiş'in isimlerinin zikredilmesi, diğer sol örgütlere yönelik bir sempati çağrısı. Mahir Çayan, 1972'de Kızıldere'de kaçırdıkları İngilizler yanlarında iken girdiği çatışmada arkadaşlarıyla birlikte öldürüldü. Deniz Gezmiş ise idam edildi. İbrahim Kaypakkaya'nın ise 1973 yılında işkence sonucu öldüğü kabul edilir. Bu üç isim, Türkiye'nin sancılı yıllarının sembol isimleri. Türkiye'nin baş döndürücü bir sosyal değişimden geçtiği yıllarda toplum dengesini kaybetti. 1968 yılında Paris Baharı ile, gençlik önemli bir politik aktör olarak öne çıkınca Türkiye'de de gençlik hareketleri ana politik damar içinde yer aldı. Arayışlar çok geniş bir yelpazeye yayıldı. Latin Amerika usulü hızlandırılmış devrim yöntemlerini benimseyenler oldu. Devrimi hızlandırmak için şiddete başvurmak gerekiyordu. Bu yöntemin, devrime değil darbeye hizmet ettiği kısa zamanda ortaya çıktı. 68 dönemini en ön safta yaşayanlar da bugün, darbeciler tarafından nasıl kullanıldıklarını anlatıyorlar.

Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya bugün yaşamış olsalardı, muhtemelen benzer itiraflarda bulunacaklardı. Yaşlarının getirdiği heyecan, dünyada esen dalga ile birleşince kendilerini her şeye muktedir görmüşlerdi. Onlar, Cemil Meriç'in dediği gibi "ateşi ışık sanmışlardı".

Türkiye, benzer yöntemle iktidarı gasp etme planları yapan Ergenekon örgütünü deşifre edip yargılamakla meşgul. Bugünün dünyasında en küçük karşılığı bile kalmayan "devrimci şiddet"i savunmanın açıklaması da, ancak benzer mantık içinde mümkün.

Dün Bostancı'da yaşananlar ile Ergenekon soruşturması arasındaki bağlantılar bizi aydınlatmaya yetecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi