Çoğulcu siyasetin en kırmızı gülü

Çoğulcu siyasetin en kırmızı gülü

DTP'nin üst yönetimi, partilerinin siyasi hayatımızda nasıl bir yeri doldurduğundan habersiz gibi davranıyor, öyle konuşuyorlar.
Gitgide öyle bir zanna kapılmaya başladım ki, günün birinde Türkiye Kürt meselesini çözüp huzura erdiğinde bazı DTP'liler boşluğa düşecek ve kapıldıkları hayal kırıklığını onarmak için psikolojik desteğe ihtiyaç duyacaklar...

DTP'yi önemsiyoruz, önemsemeliyiz; beğensek de beğenmesek de serbest seçimlerde halkın vekâletiyle Meclis'e gelmiş, temsil imkânı bulmuş bir siyasi partidir. Muhaliftir, dili acıdır, öfkelidir, söylediklerinin bir kısmı, vicdan sahibi herkesin anlayacağı, iştirak edeceği şeylerdir. DTP, çoğulcu siyasetin en kırmızı gülüdür ve varlığı elzemdir.

Bu gerçeği ve gerekliliği sezmiş gibi DTP sözcüleri, partilerini kapattırıp yeniden mazlum ve mağdur durumuna erişmek için akla ziyan sözler söylüyorlar; bunlar öfke eseri, o ânın heyecanıyla ağızdan kaçmış acı sözler değil, âdeta Yargıtay Başsavcılığı'na hitaben kaleme alınmış gerekçeli kapanma dilekçeleri!

Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, 23 Nisan'da Hakkari'de bir çocuğun (Seyfi Turan) güvenlik güçlerince acımasızca dövülmesini eleştirirken seçtiği kelimelerin anlamı üzerinde düşünelim: "Bu şiddetin ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Bunların zemini, 29 Mart yerel seçimlerinden hemen sonra hazırlandı. 29 Mart seçimlerinde Kürdistan sınırlarını belirledik. Yani, Van'ı aldık, Siirt'i aldık, 86 yıllık geleneği bozarak Iğdır'ı aldık. Hakkari'de yüzde 90'lara varan oy oranına ulaştık. Ama bunu hazmedemediler."

Ardından devam ediyor: "1 Haziran'a kadar PKK'nın ilan etmiş olduğu silahları susturma, çatışmasız ortamı var. Bu [hükümet] fırsatı kaçırmasınlar, uzatılan bu barış elini havada bırakmasınlar. İsteseler de, istemeseler de bugün bu coğrafyada Kürt halkı vardır. Bu coğrafya, Kürdistan coğrafyasıdır. Bugün bu ülkede sayın Abdullah Öcalan, bu halkın iradesidir. İsteseniz de, kabul etseniz de etmeseniz de 'biz varız' diyoruz."

Bu sözlerin altına internet sitelerinde ne türlü yorumlar yapıldığını öğrenmek isteyenler açıp bakabilirler, ben çok üzüldüm. Son derece kışkırtıcı, yıkıcı, talihsiz sözler bunlar ve ne kadar üzücüdür ki bir TBMM üyesinin ağzından çıkıyor ve DTP'nin yöneticileri tarafından "yanlış anlaşıldı; öyle demek istememişti" cinsinden bir düzeltme çabası da görülmüyor.

Yorumlamaya gerek yok. "Gelin bizi kapatın" davetiyesidir bu; meselenin konuşarak, siyaset yoluyla, demokratik bir iklim içinde hallini düşünenlerin ağzının kapatılmasıdır. Siyasetin değil, şiddetin dilidir; militanca bir retoriktir. Meselenin çözümü için siyasi istikrar ve huzur iklimini zedelemeden demokratik ve meşru adımlar geliştirerek bir yere varmak isteyen yapıcı ve ılımlı insanların suskunlaştırılmasıdır.

Kürtlerin hakikaten böyle sivri dilli, kışkırtıcı sözcülere ihtiyacı var mı bilmiyorum. DTP'de -eğer hâlâ varsa, ki olması gerekir- sâlim aklı temsil eden insanların "biz nasıl bir siyaset yapıyoruz, bu yaptığımız doğru mudur?" diye kendi içindeki aşırılara bir çekidüzen vermesi beklenir. Kendi nâmıma ben, DTP'nin şu kışkırtıcı sözleri sarf eden vekillerine rağmen siyasi hayatımızda temsil edici bir aktör olarak kalmasından, Türkiye siyasetindeki ağırlığını korumasından, sistem içi bir unsur olarak devamından yanayım ve zannederim ki her insâf sahibi de aynı fikirdedir; bu imkân zayi edilmemelidir. DTP'liler siyasi kalitelerini meşru zemin içinde ispat etmeliler. Bayan Buldan'ın sözlerinde zihnî, siyâsî bir derinlik ve hakikat yok; bu sözleri söylemenin yiğitlikle, efelikle de bir ilgisi yok. Bir kavgayı başlatan küfrün ağırlığı neyse o kadar işte. DTP ehliyetini, kalitesini göstersin; bu ülkenin aklı başında Kürtleri, daha iyi temsil edilmeyi hak ediyorlar, buna bütün kalbimle inanıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi