Bozula bozula
Hiç kimse gaflet etmesin, pembe hayallere kapılmasın. Bugünkü ortamda, bugünkü şartlar altında işler ve ortalık düzelmez. İlânihâye (sonuna kadar) hiç mi düzelmez? Hayır, büyük sarsıntılar, büyük yıkımlar, akıllara durgunluk veren değişimler olduktan sonra düzelir. O da bir müddet için...
Türkiye niçin bugünkü bozuk hale gelmiştir? Bu soruya herkes kendi inancına, düşüncesine, hayat felsefesine, ideolojisine göre cevap verir. Cevaplar birbirini tutmaz.
"Türkiye'nin neresi bozukmuş. Bunları nereden çıkartıyorsun. Herşey güllük gülistanlık, herşey düzgündür..." diye itiraz eden olursa ona akıl sağlığı dilerim.
Benim açıklamam şöyledir:
Ülkeler ve kavimler ikiye ayrılır. Birincisi iman etmiş, gerçekten Müslüman olmuşlar (Gerçek dedim, çünkü zahiren müslüman göründüğü halde iman etmemiş, imanı boğazından aşağıya inmemişler de vardır). İkincisi: Gayr-i Müslimler.
Müslüman kavimlerle (toplumlarla), Müslüman olmayanların batışları ve çöküşleri bir olmaz. Arada farklılık vardır.
Müslüman bir toplum, Allah ile ezelde yapmış olduğu ahd ve misaka, bu ahd ve misakın ayrılmaz parçası olan Resulullah'a olan biatına hıyanet ederse, açıkça isyan ederse onun iflah olması mümkün değildir. Bu sebepten batacaktır.
Türkiye asırlar boyunca Tevhid bayrağını şanla şerefle dalgalandırmış, i'lâ-i kelimetullah yapmış bir kavmin vatanıdır. Yakın tarihimizde İslâm'a, imana, Kur'ân'a, Sünnet'e, hikmete ahkâm-ı şer'iyeye ve ahlâk-ı islâmiyeye aykırı nice kötülükler ve yenilikler yapılmıştır. İslâm dünyasındaki büyük kötülükler ya Türkiye'den, yahut Mısır'dan çıkmıştır. Bunlar batış, izmihlal, yıkılış sebepleridir. Çünkü büyük isyândır.
Kötülükler artacaktır... İşler bozula bozula Türkiye (ve dünya) menziline gidecektir... Fitne ve fesat artacaktır... Şirk, küfür, isyan, tuğyan, kebair, fısk ve fücur, hayâsızlık azalmayacak, çoğalacaktır. Çünkü Türkiye Müslümanları yeterli derecede emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmamaktadır. Haram yemek almış yürümüştür. Adaletsizlik yaygın hale gelmiştir. İslâm kadın ve kızlarının önemli bir kısmı erdemli, iffetli, ahlâklı, hayâlı bir hayat sürmemektedir. Para put haline gelmiştir. Şeâir-i İslâmiye ayaklar altına alınmıştır. Azgınlık toplumu sarmıştır. Ribanın girmediği yer kalmamıştır. Böyle bir İslâm toplumu ayakta kalamaz.
Her gelen gün geçen günü arata arata durum kötüleşecektir. Hazretü'l-hazerat muhteremlerin muhteremi Kuşkonmaz efendi hazretleri bizi kurtarırmış... Böyle safsatalara inanmayın, aldanmayın. Bizi ancak Allah kurtarır. O kurtuluşa nail olmak için de Allah'a ve Resulüne hakkıyla itaat etmemiz gerekir. Allah'a, Resûlüne, Kur'ân'a, Sünnet'e, Şeriat'a ihanet edeceksin ve sonra Kuşkonmaz Efendi seni kurtaracak. İslâm'da böyle hurafelerin yeri yoktur.
Kurtuluş nasıl olur? İtikadını tashih edersin, yani Kur'ân'a, Sünnet'e, din ulularının öğretilerine uygun bir inanç sahibi olursun... Namazı dosdoğru kılarsın... Cemaate müdavim olursun... İlme, irfana, hikmete, takvaya, ihlasa sarılırsın... Para putperestliğinden ateşten kaçtığın gibi kaçarsın... Müslüman kardeşlerinin kurdu değil, meleği olursun... Allah ve din yolunda bütün gayretinle çalışırsın... Zekatı dosdoğru, verilmesi gereken gerçek şahıslara (tüzelkişilere değil) verirsin... Ümmet şuuruna sahip olursun... Onlar kadar olamasan da, Ashabı ve sâlih selefleri kendine örnek alır, onlara benzemeye çalışırsın... İşte kurtuluş böyle olur. Ben Müslümanım diyeceksin, sonra İslâm'ın yasaklamış olduğu her kötülüğü işleyeceksin ve kurtulacaksın. Olmaz böyle şey.
İleride işler çok bozulacaktır. Ortadoğu'da ve dünyanın başka yerlerinde korkunç savaşlar olabilir... Büyük depremler... Korkunç salgın hastalıklar... İklim değişiklikleri... Kütlevî göçler... İktisadî ve ticarî krizler... Anarşi ve kaos...
Nükleer silahlar kullanılabilir... Savaşa giden 100 kişinin ancak biri sağ kalır...
Gökten öldürücü radyasyon yağar... Rüzgarlar, bulutlar, yağmur radyasyon taşır...
Bütün bu hercümerc içinde Müslümanların başına Ehl-i Beyt'ten çok mübarek ve erdemli bir şahıs geçer. Harpler darpler olur. Akıl almaz hadiseler görülür. Deccallar yere serilir.
Ondan sonra yaralar sarılır, dünya bir müddet için gerçek barışa kavuşur.
Bedava ve kolay kurtuluş olmaz.
Dehşetli imtihanlara hazır olalım. Kuyruklarımıza bağlı kabakların iplerini çözelim.
Böyle bir devirde hafifü'l-haz olmak gerekir.
VELÎ SULTAN NUREDDİN
TARİHÇİ İbnü'l-Esir, on ikinci asırda yaşamış örnek bir Müslüman hükümdar olan Nureddin Zengî için şöyle diyor: "Geçmiş zamanlarda yaşayıp hüküm sürmüş hükümdarların hayat hikayelerini inceledim ve Hulefâ-i Râşidîn hariç, Nureddin kadar erdemlisine ve âdiline rastlamadım."
Bu âdil hükümdar zamanında Kudüs ve o bölgedeki nice İslâm toprağı Haçlıların elindeydi. Ehl-i salib seferleri esnasında Ortadoğu maalesef paramparçaydı, bir yığın küçük İslâm devleti vardı. Bunların hükümdarlarının bir kısmı kendi şahsî menfaatleri ve emelleri için İslâm'ı ve Müslümanları satmışlardı. İslâm âlemi entrika içindeydi. Nureddin o günlerin bir veli sultanıdır.
İbnü'l-Esir anlatır: "Nureddin'in karısı, geçimini ve ihtiyaçlarını sağlayacak kadar geliri ve parası olmadığından yakınmıştı. Sultan ona Humus'ta kendi mülkü olan ve yılda yaklaşık yirmi dinar gelir getiren üç dükkanı vermişti. Kadın, bu yetmez deyince, Nureddin ona şöyle demişti: "Benim bundan başka malım yoktur. Elimin altındaki paraya gelince: Ben Müslümanların hazinedarından başka bir kimse değilim. Senin yüzünden onlara ihanet etmeye, ya da Cehennem ateşinde yanmaya hiç niyetim yoktur!.."
Nureddin'in ahlâkı ve erdemi Müslüman halkın hoşuna gidiyor, lakin birtakım yiyicilerin, sömürücülerin, zalimlerin, mütegallibenin hiç işine gelmiyordu.
Nureddin halkı ezen vergileri kaldırıyordu.
Nureddin halkın ve idarecilerin namaz kılması, diğer ibadetleri eda etmesi, günahlardan kaçınması hususunda emirler vermekte ve bizzat kendisi örnek olmaktaydı.
Nureddin içki içmezdi ve alkollü içkileri yasaklamıştı.
O, pahalı, müzeyyen, şatafatlı, lüks elbiseleri atmış, kaba kumaşlara bürünmüştü.
Nureddin ulema, hükema ve meşayih ile görüşür ve sohbet ederdi.
Nureddin Ehl-i Sünnet ve Cemaate çok önem verirdi.
Nureddin savaştan önce "Ey benim Rabbim!.. Zaferi ben aciz kuluna değil İslâm'a nasib et. Ben Nureddin köpeği kim ki, zafer hakketsin..." diye dua ederdi.
Dindar halk onun bu halini çok beğenir ve kendisini yürekten severken, güçlüler ve zorbalar onu riyakarlıkla suçluyorlardı.
Müslümanları, Haçlıları ezecek, Kudüs'ü geri alacak ve Tevhid bayrağını dalgalandıracak hale Nureddin getirmiştir. Kudüs'ü onun sağ kolu olan Selahaddin Eyyubî feth etmiştir.
Biz onbeşinci hicrî asrın Müslümanları geçmiş asırlarda yaşamış İslâm büyüklerinin hayatlarını, menkabelerini, erdemlerini öğrenip onları taklit etmekle yükümlüyüz.
İslâm dünyası dindar, ahlâklı, faziletli, yüksek karakterli mürüvvetli, takvalı, ihlaslı devlet başkanları ve idarecilerle yükselir.
Türkiye laik bir cumhuriyettir, bir İslâm devleti değildir, onu bir tarafa bırakalım, İslâmî idareye sahip olduğu iddia edilen bazı devletler ve ülkelere bakalım. Manzarayı iç açıcı buluyor musunuz?
Herkes Ebûbekir, herkes Ömer, herkes Abdülaziz bin Ömer, herkes Nureddin Zengi, herkes Selahaddin Eyyubî, herkes Şeyh Şâmil, herkes Emîr Abdülkadir olamaz ama her Müslüman onlardan ibret alarak, onları örnek kabul ederek kendisini islah edebilir, nefsiyle büyük cihad yapabilir.
Tekrarlamakta yarar var:
Nureddin, nefsine köpek diyormuş...
Nureddin, karısının istediği parayı verememiş, vermemiş. Ben beytülmal-i müslimîne ihanet edemem, Cehennemde yanamam demiş.
Nureddin gerçek ve samimî dindarmış, devletin hazinesini soymamış, haram yememiş; lüks, israf ve debdebe içinde yaşamamış.
Nureddin'in şahsî malı ve serveti yetersiz olduğu için karısına yeterli para ve gelir temin edememiş.
Nureddin yaşamış, ölmüş, adı temiz kalmış, kendisine hayır dualar ederiz, rahmet olsun ona.