Deniz Feneri üzerinden “nüfuz” savaşı!
Bilirsiniz... Eskiler; “Haddinden fazla şiddet, gayedeki hikmeti yok eder” demişler... Ne demektir bu?.. Şu demektir: “Şiddet”te, “hiddet”te ve hatta “eleştiri”de eğer “ölçü”yü kaçırırsan, senin amacının “üzüm yemek” değil, “bağcıyı dövmek” olduğu ortaya çıkar... Çünkü, “şiddet”in bile bir “gaye”si vardır ama gayeye ulaşmak için “aşırı bir güç” kullanılmaz!..
Bu girizgâhtan sonra, sözü “Deniz Feneri” ile ilgili olarak, “kampanya”ya dönüştürülen “yayın”lara getirmek istiyorum... Artık “eleştiri” sınırlarını aşan, “karalama” amacının çok çok ötesine geçen ve adeta “linç” etmeyi amaçlayan yayınlara!.. Açık ve net söyleyeyim: İlk zamanlar, bu yayınlarda “haklılık payı” aramaya çalıştım... Ama şimdi görüyorum ki; “Deniz Feneri” üzerinden “başka mesajlar” verilmeye, Deniz Feneri üzerinden “başka hesaplar görülmeye” çalışılıyor!.. Eğer böyle bir amaç ve hedef olmasaydı, iş “yargı”ya bırakılır ve çıkacak karara göre tavır takınılırdı!..
Gelin, görün ki;
“Ergenekon Terör Örgütü” konusundaki yayınlarda; “Olay yargıya intikal etmiştir!.. Susun ve yargının kararını bekleyin!” diye ahkâm kesip elaleme “talkın” verenler, Deniz Feneri konusunda maşallahları var ki; üzümleri salkım salkım götürüyorlar!..
Bırakın “eleştiri”yi, bırakın “karalama”yı, tam bir “yargısız infaz”, tam bir “linç” uyguluyorlar!..
SUÇ DELİLİ YOK... UZLAŞMA VAR!
Oysa, sizlerin de gayet iyi bildiği gibi;
Almanya’daki Deniz Feneri dâvâsında 5 yıl 10 ay hapis cezası alan Mehmet Gürhan, 18 Eylül 2008 tarihinde yaptığı yazılı açıklamada, “kararın perde arkasında dönen dolapları” şöyle özetliyordu:
¥ "Avukatlarımın hazırlayıp Alman mahkemesine sunduğu ifademin içeriği; avukatlarım, savcılık ve mahkeme heyeti arasında yapılan bir uzlaşmanın sonucudur. Çok kötü şartlardaki ağır tutukluluk halimin ve üzerimde oluşturulan baskının bir an önce sona erebilmesi için avukatım, önerilen uzlaşmayı kabul etmiştir.
Dolayısıyla "uzlaşma ifadem"de yazılı olan hususlar, gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır.
Hakimin, "Uzlaşma olmasaydı dava sonuçsuz kalırdı" cümlesi de, bunun açık bir göstergesidir.
¥ "Uzlaşma sürecinde bana Türkiye ile ilgili suçlamalarda bulunmam için sürekli telkin ve pazarlık yapılmıştır! İfadem, anlattığım bu durum dikkate alınarak değerlendirilmelidir."
¥ "Geriye dönüp baktığımda, en başından beri bu operasyonun siyasi bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde toplam 27 kişinin çalıştığı bir binaya 340 polisle ve binanın tüm açık kapılarının kırılarak bir baskın yapılmış olmasının mantığı nasıl izah edilebilir ki?"
¥ "Bu provokasyonun tüm amacı, dünyada yükselen ‘yoksul ve mazlumlarla dayanışma’ kültürünü yok etmektir. Soruşturmayı yürüten şahsın, soruşturma sürecince sergilediği tavırlar ve mahkeme salonundaki siyasi şovu da benim bu düşüncemi destekler niteliktedir. Fakat asıl üzücü olan taraf bu şov değil, bu provokasyona Türkiye'de bazı çevrelerin verdiği açık destektir."
Gayet açık ve net görüleceği gibi;
Deniz Feneri dâvâsındaki “mahkûmiyet” kararları, “işlendiği iddia edilen suçların delili bulunduğu” için değil; Mehmet Gürhan’ın da ifade ettiği gibi, bir “uzlaşma” sonucudur!..
Yani, adama demişler ki;
“Eğer uzlaşmaya yanaşmazsan, bu dâvâ 10-15 yıl sürer... Sen de bu süreçte hapis yatarsın!.. Gel uzlaşalım, 5 yıl hapisle kurtar!”
Denilen budur!..
Yapılan budur!..
BİR GÜNE SIĞDIRILAN 3 HABER!
Peki, böyle bir dâvâyı sürekli gündemde tutmanın, “temcit pilâvı” gibi her gün sofraya sürmenin esbab-ı mucibesi ne?..
Bakın, Deniz Feneri’yle ilgili sadece “dün” gündeme getirilen “3 olayı” aktarayım:
¥ Milliyet’in manşeti: “Karakutu Kanal 7... Frankfurt Savcılığı’nın Ankara’ya yolladığı ikinci Deniz Feneri soruşturması dosyasında; 16 zanlının Kanal 7 bağlantısıyla ilgili olarak şu sorular yer alıyor.”
¥ AA’dan saat 13.03’te geçen haber: “RTÜK Başkanı Zahid Akman; Savcılık’tan Deniz Feneri konusunda kendisine ne bir bilgi, ne de bir davet olmadığını söyledi.”
¥ Yine AA’dan saat 13.06’da geçen bir başka haber: “CHP, Adalet Bakanı M.Ali Şahin hakkında hazırladığı gensoru önergesini TBMM Başkanlığı’na sundu.”
Gensorunun gerekçesinde denildi ki;
¥ “Adalet Bakanlığı, temel hakların ihlaline göz yummuş, 70 milyon yurttaşı şüpheli konumuna sokmuş ve güvenlikten sorumlu kamu birimleri arasında ayrımcılık yapmıştır.”
¥ “Adalet Bakanı, söylem, üslup ve özel ilgisi nedeniyle Deniz Feneri dâvâsında taraf görüntüsü vermiş, delillerin karartılmasına ortam hazırlamıştır.”
Görüyorsunuz ya;
“Aynı güne 3 haber” sığdırılmış!..
İlginçtir ki;
“Sacayağı”nın bir ayağında “Almanya”, bir ayağında “CHP” ve bir ayağında da “Aydın Doğan medyası” var!..
DENİZ FENERİ BAHANE, AMAÇ BAŞKA
Peki, bu dâvânın temelinde, iddia edildiği gibi “yolsuzluk” mu vardır?.. “Peşkeş” mi vardır, “rant” mı vardır?..
Açık ve net söyleyeyim;
Eğer bu iddialardan birinin dahi gerçek olduğuna inansaydım, hiç çekinmeden CHP’nin ve Aydın Doğan Medyası’nın yanında olurdum...
Ama, iddiaların iler-tutar yanı yok!..
Sanıldığının veya gösterilmek istendiğinin aksine; “dâvâ”nın da, “iddialar”ın da hedefinde “Deniz Feneri” yok!.. Hatta “Kanal 7” bile yok!..
Asıl hedefte “AK Parti” var!..
Daha doğrusu “AK Parti Hükümeti” var!.
Daha da açıkçası;
“Deniz Feneri Dâvâsı” üzerinden “AK Parti Hükümeti” vurulmaya çalışılıyor!..
Peki, neden ve nasıl?..
Şu anda bir Ergenekon tutuklusu olan Prof. Dr. Erol Manisalı, Cumhuriyet’teki 22 Eylül 2008 tarihli ve “AKP üzerinden Amerika-Almanya çatışması” başlıklı yazısında, bakın neler yazmış:
AMERİKA-ALMANYA ÇATIŞMASI
“Kendimi bir an Almanya’nın yerine koyuyorum ve kurgulamaya başlıyorum...;
AKP hükümeti ABD ve İngiltere ile içli dışlı. BOP’ta Washington ve Londra’nın istediklerini bir bir yerine getiriyor. Bağdat’la ilişkilerde, Barzani’ye destek meselesinde, Lübnan ve Kıbrıs sorunlarında Ankara’dan ne istedilerse fazlasıyla verdiler.
Gürcistan’da ve Ermenistan’da ABD ve İngiltere’nin talepleri eksiksiz yerine getiriliyor, hem de Rusya ile Türkiye’nin karşı karşıya gelmesi pahasına...
Arap dünyasında, Kafkasya’da, Karadeniz’de Washington ve Londra’nın uzantısı ve ortağı konumunda bir AKP oluşmuş.
Berlin’in lâfı bile edilmiyor; varsa Washington, yoksa Londra, az buçuk da Tel Aviv.. Almanya’nın adı geçmiyor. Erdoğan ve Gül, Bush’u ya da Brown’ı arıyor. Merkel olayları CNN’den izler hale gelmiş.
- Şimdi siz kendinizi Merkel’in yerine koyun... Sizi dışlayan, Washington ve Londra’ya yaslanmış bir yönetim Kıbrıs’tan Bağdat’a, Körfez’den Karadeniz’e her şeyi onlarla paylaşıyor.
Siz AKP’ye kızmaz mısınız?
(...)
Deniz Feneri, kimin feneri?
Ben Merkel’in yerinde olsam elimde yıllardır saklı tuttuğum Deniz Feneri dosyalarını patlatırdım. İster komplo, ister kurgu deyin, kim olsa bunu yapar. Üstelik bizim Merkel erkek kadındır, işini sıkı tutar, yaş tahtaya basmaz, kül yutmaz...
Karadeniz’den, Hazar’dan Körfez’e, oradan Kıbrıs’a kadar ABD’nin, AKP’nin yardımı ile elde ettiği bu ganimeti Deniz Feneri’ni patlatarak durdurmak istemez misiniz?
Dedim ya, bunlar “komplo teorisi”, siz siz olun, sakın ciddiye almayın.
- Ha, işin bir de Almanya’daki “iç boyutu” var. Almanya, Türkleri Almanlaştırma politikasında zorlanıyor. En zorlandıkları kesim de AKP’nin etki alanı içindeki Müslüman Türkler.
Deniz Feneri dosyasını masanın altından üzerine çıkararak, devşirme işindeki engellerden birisini saf dışı etmiş olursunuz, bir taşla iki kuş...”
TEZGÂHTA AYDIN DOĞAN’IN ROLÜ
Nasıl, ilginç bir “teori”(!) değil mi?..
Ama soracaksınız:
“Aydın Doğan, bu işin neresinde?”
Prof. Dr. Erol Manisalı, o yazısında bu soruya da cevap verip, demiş ki;
“Komplo teorilerine bir de Aydın Doğan’ın, yakın Almanya bağlarını eklerseniz Doğan’ın arkasının ne kadar kuvvetli olduğu ortaya çıkar.
Aydın Doğan işin şakası... Esas mesele son yıllarda hızla gelişen Rus-Alman dostluğu...
Balkanlar-Kafkasya-Körfez-Doğu Akdeniz dörtgeninde Rus-Alman çıkarları örtüşmeye başladı. Esas mesele ABD, İngiltere, İsrail üçlüsünün, AKP’nin de hizmetleri ile bölgeye iyiden iyiye el koymaları.
Gürcistan olaylarının tetiklediği süreç içten içe Rus-Alman yakınlaşmasını derinleştiriyor.
ABD ve İngiltere’nin meydanı boş bularak saldırmaları yalnız Rusya’yı değil Almanya’yı da rahatsız ediyor.
- Bu gelişmelerde AKP hükümeti çok önemli bir görev üstlenmiş, her türlü desteği veriyor. Siz Almanya’nın ve Rusya’nın yerinde olsaydınız AKP’ye nasıl bir gözle bakardınız?”
Sorarım size;
Bir “Ergenekon sanığı” olmasına rağmen Prof. Dr. Erol Manisalı’nın şu yazdıkları yabana atılır mı?..
Yoksa;
“Olayın perde arkası”ndaki asıl sebep ve asıl aktörler bunlar mıdır?..
DENİZ DEĞİL, NÜFUZ SAVAŞI!
Kısaca ifade etmek gerekirse;
“Deniz Feneri” ve “Kanal 7” üzerinden bir “nüfuz savaşı” yaşanıyor!..
Yürütülen “linç kampanyası”na, “Deniz Feneri” değil de, “Nüfuz Feneri” olarak bakılırsa, gerçekler daha iyi kavranır!..
Bu işin üzerine CHP’nin niye bu kadar gittiğini merak edenlere de; sadece şu kadarını söyleyeyim:
CHP’nin Alman Ebert Vakfı ile “ideolojik” ve “parasal” ilişkileri var...
Biliyorsunuz, bu konuda Yargıtay Başsavcılığı tarafından yürütülen bir “inceleme” de var!..
CHP kurmayları, “Deniz Feneri”nin üzerine abanıyor ki, “Alman Ebert Vakfı ile CHP’nin ilişkisi” dikkatlerden kaçsın!..
Sizin anlayacağınız;
“Deniz” bu savaşın görünen ve gösterilen tarafı!.. Savaşın asıl adı “Nüfuz”dur!..
ABD ile Almanya’nın “nüfuz” savaşı!..
Tabii, “at”lar ve “eşek”lerin tepiştiği bir ahırda, arada ezilen “koyun”lar oluyor!..
Tıpkı, Deniz Feneri gibi!..
Savaşın aslı da budur, esası da!..
================
CHP ve Ebert!
Herhalde hatırlarsınız... “CHP’nin Alman Ebert Vakfı’ndan 85 Bin Euro aldığına” ilişkin haber, aylar önce Vakit’te çıkmış ve hatta “Vakit’in haberleri” üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın talimatı üzerine “CHP hakkında inceleme” başlatılmıştı... Hadi, “tarihini” de verelim: “İnceleme”nin başlatıldığı tarih “2008’in Eylül ayı”dır... “İnceleme” belgesinin Vakit’te yayınlandığı tarih de 24 Eylül 2008’dir!..
Sadede gelelim...
Efendim, “Vakit’in haberleri”nden aylar sonra, CHP’ye yapılan bu “para yardımı” konusunu başka gazeteler de gündeme getirdi ve “Türk-Alman hukuk krizi”ne vurgu yaptılar!..
Gelin görün ki; “CHP’ye toz kondurmak istemeyen” Alman Büyükelçisi Eckart Cuntz, dün bir açıklama yapıp dedi ki; “CHP ile Alman Friedrich Ebert Vakfı arasında parasal ilişki bulunduğu iddiası yanlıştır!”
Tamam da, “85 Bin Euro’nun belgesi”ni ne yapacağız?.. Hem, bu ne “acelecilik”tir ki, “anında açıklama” yapılıyor?..
CHP’ye bu “koruma-kollama” çabası niye?!?..