Başı Kesilen Kızın Ailesi Suçludur
Eğitimsizlik, dikkatsizlik, itina etmemek ne kötü şey!.. Adamlar tenha yerlerde, çöplüklerde birtakım sakıncalı dosyaları yakmışlar. Yakmışlar ama iyi yakamamışlar. Dosyaların bir eski başbakana ait olduğu anlaşılmış.
Bir dosya, bir kağıt parçası, bir belge nasıl yakılır?
Birinci madde: Bu yakma işini kimse görmeyecek ve bilmeyecektir.
İkincisi: Yanarken başında durulacak.
Üçüncüsü: Yandıktan sonra külleri un haline getirilecek.
Dördüncüsü: Bu küller kesin bir şekilde yok edilecek.
Başka maddeler de var, yazmayayım...
Bu satırları, eski başbakanı savunmak veya dosyaların ortadan kaldırılmasını doğru bulduğum için yazmadım. Ülkemizdeki dikkatsizliği teşhir etmek için yazdım.
***
İstanbul Emniyet Müdürü'ne ve polise verip veriştiriyorlar. Başı kesilen Münevver'in katili bulunmadı diye. Emniyet Müdürü bir gazeteciye, Münevver'in ailesi kızlarını niçin takip etmedi, hayatının daha derli toplu olması için niçin vazifesini yapmadı mealinde bir söz söylemiş. Bu yüzden de çatıyorlar. Doğrusu bu çatışmayı çok ayıpladım. Mengen'in bir köyünden gencecik turfa bir kız İstanbul'a geliyor. Kısa zamanda kabak çiçeği gibi açılıp saçılıyor. Resimlerini görmüşsünüzdür; askısız, göğüsten dekolte bir elbise ile sevgilisi ile fotoğraf çektirmiş. Sonunda feci ve hunhar bir cinayete kurban gidiyor, başı testere ile kesiliyor, bedeni bir gitar kutusuna konulup çöpe atılıyor... Kızları için yanıp yakınan, dövünen aileye "Yavrunuzu niçin takip etmediniz, onunla niçin ilgilenmediniz, ona niçin çeki düzen vermediniz" demek suç mudur, ayıp mıdır?
***
Turgut Özal son yıllarında bu ülkenin, bu devletin, bu halkın en büyük derdi olan laikçilik meselesini ilmin, bilgeliğin, hukukun, medeniyetin, millî kimliğin ışığında halletmek için çalışıyordu. Ömrü bu hizmeti yapmasına vefa etmedi, öldü... Öldü mü, öldürüldü mü? Günün birinde bu konudaki gerçek de belgeleriyle, şahitleriyle ortaya çıkacaktır.
***
Şu meşhur Susurluk kazasında Abdullah Çatlı ölmemiş, otomobilin arka koltuğunda oturuyormuş, bir kolu kırılmış. Onu sopa ile vura vura feci, korkunç ve vahşi şekilde öldürmüşler. Niçin öldürmüşler? Bir yerden ölümü hususunda emir ve hüküm çıkmış, çünkü çok şeyler biliyormuş.
***
Üniversite işleten bir vakfın Poyrazköy'deki arazisinde bulunan silahları bazı Ergenekoncular azımsıyor, bunlar nedir ki bunlarla ne yapılabilir ki gibi laflar ediyor... Bunlarla bütün Türkiye havaya uçurulabilir. Bunlar çok az diyenler ya çok câhil, ya çok hâindir. Koskoca Birinci Dünya Savaşı, 1914'te Saraybosna'da Avusturya Macaristan veliahdına sıkılan ve hedefine ulaşan bir tek merminin patlamasıyla patlak vermişti. O tarihte katilin tabancası tutukluk yapmış ve veliahd öldürülmemiş olsaydı belki de savaş olmayacaktı.
***
Tarım Bakanlığı vatandaşları domuz etine karşı uyarmış... Bakanlığa teşekkür ederiz. Lakin çok geç kalınmıştır. Trakya, Ege, Marmara bölgesinde yüzlerce domuz çiftliği üretim yapmaktadır. Dışardan domuz eti ithal edilmektedir. Ormanlarda vurulan yabanî domuzlar halka yedirilmektedir. Domuz konusunda ateş bacayı sarmıştır. Müslümanlar domuz eti yemek istemezler ama halkımız dikkatsizdir, yeterli derecede uyanık değildir. Domuz eti ve yağı her yerde kullanılmaktadır. Domuzdan çıkartılan yüzlerce madde, çeşitli gıda ve sanayi kollarında işlenip halka sunulmaktadır. Eczahanelerde bile domuzlu ilaç vardır. Domuz derisinden ayakkabılar çantalar, domuzdan çıkartılan insulin, domuz derisinden üretilen jelatin (pastalar, şekerlemeler vs), domuz domuz domuz... Her yerde domuz, her yerde domuzluk... Bazı marketlerde "d. Eti" (veya kıyması) diye levhalar görülür. Dana eti mi, domuz eti mi?.. Diyanet bu konuda niçin Müslüman halkı korumuyor, ona yardımcı olmuyor?
***
Bir kimse dinsiz olabilir, ateist olabilir, gayr-i müslim olabilir. Lakin Müslüman bir ülkede saldırgan, militan, azgın İslâm düşmanlığı yapamaz. Buna hiçbir dinsizin hakkı yoktur. Böyle bir şey insanlığa, medeniyete, bilgeliğe, sağduyuya aykırıdır. Sosyal barışı, toplumsal uzlaşmayı, dirlik ve düzeni korumak dinsizlerin, inançsızların da temel vazifelerindendir. Türkiye'deki bazı dinsizler maalesef dengelerini yitirmiş, ölçüyü iyice elden kaçırmıştır. Din bir vicdan işidir diyorlar. Peki biz de onlara "Dinsizlik bir vicdan işidir, içinizde saklayın..." desek kabul ederler mi? Etmezler... Öyleyse orta yol bulunsun, bazı militan dinsizler saldırganlıktan, azgınlıktan, dindar Türkiyelileri düşman, tehdit ve tehlike olarak görmekten vaz geçsinler. Onlar kendilerini dinsiz sanıyor, gerçekte ise dinsizliği ve resmî ideolojiyi bir tür negatif din haline getirmişlerdir. Hem çok fanatik ve amansız şekilde...
EKMEĞİNİ TAŞTAN ÇIKARTMAK
MASAMIN üzerindeki küçük objeler içinde iki taş el sanatı eseri var. Biri sekiz santim yüksekliğinde kırmızı damarlı taştan bir baykuş, diğeri başka bir taştan yine sekiz santimlik bir tavus. Kimbilir hangi tarihte nereden almış masamın üzerine koymuştum. Bunlar bizde yapılan sanat eserleri değil, ya Çin'den, ya Hind'ten gelmiş sanırım.
Türkçemizde "Ekmeğini taştan çıkarır" diye bir deyim var. Sanatkarlar, zanaatkarlar güzel, estetik taşları alıyor, yontuyor, turistik hatıra eşyaları yapıp satıyor. Ne oluyor? Ekmeklerini taştan çıkartıyorlar.
Becerikli insanlar, becerikli toplumlar nelerden ekmek çıkartmazlar ki...
Bazı ağaçların yaprakları toplanır. Ütülenir, kurutulur ve üzerine hüsn-i hat veya başka yazılar yazılır. Ekmeğini kuru yapraktan çıkartmak...
Deniz kenarındaki yassı taşlar toplanır, üzerlerine yağlı boya resimler yapılır, turistlere satılır. Gürcistan'dan böyle bir taş almışım, üzerinde Batum yazıyor.
Çiçekler kurutulur, fon kağıdı üzerine yapıştırılır, camlı bir çerçeve içine konur ve satılır.
Bir dostum, ambalajının üzeri Japonca yazılı yosun kurusu hediye etti. Kıtır kıtır yeniyormuş. Ekmeğini yosundan çıkartmak.
Yağmur yağınca ormanlarda yenilecek mantarlar bitiyormuş, bazıları çok para ediyormuş, çalışkan insanlar bunları toplayıp satıyormuş. Ekmeğini yabani mantardan çıkartmak.
Çalışkan bir hanım, bilgisayarlı dikiş ve nakış makinesi almış, kursa gitmiş, eski Osmanlı işlemeleri yapıp satıyor, bu yolla geçiniyormuş.
Mısırlı birini gördüm. Elinde küçük bir çanta vardı. İçinde kuka, yüssürü, abanoz ağacından yapılmış tesbihler vardı. İki ayda bir uçakla İstanbul'a geliyor ve bavul/çanta ticareti yaparak geçiniyormuş.
Bir başkası Mısır'dan papirüs getirip satıyormuş.
Velhasıl dünyanın akıllı insanları, akıllı toplumları, akıllı devletleri; taştan, kuru yapraktan, deniz dibindeki hayvan kabuklarından, bin türlü malzemeden ekmek çıkartıyorlar. Biz ise, üretmeden geçinmek istiyoruz. Artık çöpçü demiyorlar, temizlik işçisi diyorlar, büyük bir belediye 100 çöpçü almaya kalksa yer yerinden oynar, 100 bin kişi müracaat eder, imtihan stadyumlarda yapılır. İmtihanı kazananlar değil, torpilliler işe alınır. Öyleyse niçin imtihan yapılır. Dostlar alış verişte görsün.
UĞURLU BİR LEVHA
Bir evde, bir iş yerinde Mushaf-ı şerif (Kur'ân nüshası), duvarda bir âyet veya hadîs levhası, içinde bozukluk bulunmayan dinî kitaplar olması, orada Kur'ân okunması, namaz kılınması, zikrullah yapılması; uğurlu, meymenetli, bereketli bir şeydir. Bu yüzdendir ki, dindar atalarımız evlerin saçaklarının altına "Yâ Mâlike'l-mülk" yazan levhalar asarlardı. Böyle kutsal şeyleri, üzerine yedi kat muşamba sararak üzerinde bulundurmak da mânen yararlıdır... Dindar Müslümanlar ve bilhassa tarikat mensupları devamlı taharet üzere (abdestli) olurlar.Dillerinde ve gönüllerinde zikrullah eksik olmaz. Materyalistler, pozitivistler, inançsızlar bu dediklerimi anlayamaz ve algılayamaz. Lütfen biz Müslümanlara karışmasınlar. Evlerde ve işyerlerinde bir Hilye-i şerif levhası bulunması da çok bereketli ve inşaallah koruyucu olur. Bu anlattıklarım birer korunma yolu ve vasıtasıdır. Yolunuz Bedir Yayınevi'ne Cağaloğlu Yokuşu no: 6 uğrarsa üzerinde Besmele duası yazılı olan bir levhayı alıp evlerine ve işyerlerine assınlar. (Camlı, çerçeveli bir levha, fiyatı sadece 1,5 liradır.) Bu levhadaki besmele duasını da her dindar Müslüman ezberlemeli ve sabah üç kere, akşam üç kere okumalıdır. Kaza-yı mübrem dışında her konuda koruyucudur. Kul, tabiî ki, tedbirlerini almalıdır. Çürük bir evde oturuyorsa tahliye edip sağlam bir yere çıkmalıdır. (Bu satırlar ticaret maksadıyla yazılmamıştır.)