Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Dertleri Başörtü Değil Peşkeşleri

Dertleri Başörtü Değil Peşkeşleri

CHP, DSP ve bu siyasi görüşün paralelindeki zihniyet sahiplerinin derdi, başörtüsü falan değil, bunların derdi, Atatürk’ün ölümünden sonra, sınırsız bir şekilde paylaştıkları Türkiye’nin kaymağı ve birbirlerine çektikleri peşkeşlerdir.
önce bir eşkıya hikayesi anlatayım, sonra peşkeşlere geçeyim. Dün genel yayın yönetmenimiz Mustafa Karahasanoğlu ve Mustafa Şimşek beyle sohbet ediyoruz.
Bizim gündemimiz haliyle Türkiye gündemi, başörtü düşmanları gibi, nerenin şarabı güzel, nerenin rakısı iyidir, hangi otelde geceleyelim, hangi dağa ya da ülkeye gidersek kışın tadını çıkarabiliriz, modada bu yıl Fransa mı önde yoksa İtalya mı önde, yaz kreasyonları daha piyasaya çıkmadı, bugünlerde de hiç şöyle iç acıcı defile yok ki, gözümüz gönlümüz açılsa, gibi CHP ve o zihniyetin takip ettiği meselelerle hemhal olamadığımız için, bizim derdimiz Türkiye’miz ve milletimiz oluyor haliyle.
Mustafa Karahasanoğlu bey malum zihniyeti anlatmak için eskilerde yaşanmış bir olayı nakletti. Fakir fukara adamın biri, oğlunu evlendirecekmiş, düğün hazırlıkları ve üst baş almak için kasaba gidip işlerini görmüşler ve köylerine dönüyorlarmış.
Yolun en sapa bir yerinde eşkıya önlerini kesmiş ve ellerinde ne var ne yok almış. Baba, oğul, ana kalakalmışlar yolun ortasında. Eşkıya bu, söz dinler mi? Adamcağız düşünmüş taşınmış, elinden gelen bir şey yok. Son çare, eşkıyaya yalvarmaya karar vermiş.
Varmış eşkıyanın huzuruna olup biteni anlatmış, fakirliğinden dem vurarak; “Bir tek oğlum var, başka kimsem yok, elimde avucumda ne varsa adamların aldı, ne olur acı bize, merhamet et bize” diye yalvarmış.
Eşkıya demiş ki; “Söyle bakalım buraların efendisi kim?” “Sensin ağam” demiş adam. “Söyle bakalım, burada benden daha büyük ve güçlü kimse var mı?” “Yok, sensin ağam” demiş adam. “öp o zaman elimi de vereyim eşyalarını” demiş eşkıya.
çaresiz adamcağız öpmüş eşkıyanın elini. Eşkıya adamlarına talimat verip, “Gasp edilen ne varsa geri verilsin” diye emir vermiş, üstelik bir de kıyak çekmiş, diğer fakir fukaradan gasp ettiklerinden de bol bol vermiş.
Adamcağız, bu kadar eşyayı bir arada görünce karısı da oğlu da şaşırmış ve oğlan sormuş. “Baba, biz patiskaları, bezleri, metre metre alırken, eşkıya top top verdi, nasıl oluyor bu?” Baba cevap vermiş: “Oğlum, onlar bizim gibi alın teriyle kazanmıyor ki, top top çalıyorlar, top top dağıtıyorlar. Yalnız hakkımız olmayan mallarda başka insanların alın teri, emeği var, kendimize ait olanları alalım, diğerlerini bırakalım” deyip yollarına devam etmişler.
Şimdi başörtüsünü bahane ederek, daha doğrusu şöyle demek lazımdır. Milletin sahip çıktığı ne kadar milli ve manevi değerler varsa, bu değerlere düşman olanlara bakarsanız, hiç birinin ülkenin kalkınmasında ve milletin refahında zerre kadar emeği yoktur. Zamanında top top alıp, kendi adamlarına top top dağıttıkları için, istiyorlar ki, “Bu harman hiç kalkmasın ve yine top top alıp, top top paylaşalım.”
Evet, malum azınlıktan bir kişi gösterilsin ki, milletin ve devletin hakkı gasp edilmeden servet sahibi olmuş olsunlar. Bu halk kıtlık yaşadı, yokluk yaşadı, savaşlar yaşadı. Aynı kıtlığı, yokluğu ve savaşı ise malum kesim hiç yaşamadı. Onlar hep el üstünde ve kaymak tabaka olarak milletin ensesinde boza pişirdi.
çok uzaklara gitmeye gerek yok. CHP ve paralelindeki zihniyetin elinin değdiği hangi işten halkımız mutlu ve mesut olmuşsa bir örnek göstersinler ve desinler ki; “ülkemize ve halkımıza bizim şöyle bir katkımız olmuştur ve bu katkı sayesinde, milletimiz de devletimiz şu şekilde bir fayda elde etmiştir” desinler.
Bir tane değil, yarım değil, çeyrek değil, tırnak üstü kadar göstersinler, köşedeki resmimin altında bir yıl boyunca bir atasözü gibi yayınlayacağım ve bundan şeref duyacağım.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi