Serdar Arseven

Serdar Arseven

Rektör'le gıcık muhabbet!..

Rektör'le gıcık muhabbet!..

Geçtiğimiz günlerde… Bizim Birkan Ayhan’la birlikte… Bir Rektör’le sohbet ettik…
Hani ismini vermeyecektim ama, böylesi daha eğlenceli… Vereyim: “Nafi Baytorun…
Kahramanmaraş Sütçü İmam üniversitesi’nin Rektörü.”
Sezer döneminden kalma… Hatta Demirel döneminden… Sezer uzatmacısı…
Sayın Baytorun solcu değil… Sağcı da değil… “Laikçi?”
Zaman zaman öyle de!.. Her zaman değil…
Bu bakımdan, üAK’nın YöK’ün filan belkemiğini oluşturan rektörlerden ayrılıyor…
Şöyle: Onlar gibi, ne dediğini, ne yaptığını bilmez değil…
Ara sıra “hata” etse de… Keskin manevrayla toparlamasını bilenlerden…
Methini çok duyduğumuz Sayın Rektör’le öyle bir sohbetimiz oldu ki… Genç Muhabirimiz Birkan Ayhan, ömrünün sonuna kadar hatırlar herhalde…
Aman ne canlı bir Rektör… Ne neşeli…
Bir açtı ağzını... “Ben VAKİT’i çok seviyorum biliyor musunuz?” dedi…
“Niye?..”
“Cesur gazete… Bak, bazı konularda aynı şeyleri düşünmüyorum ama ne yalan söyleyeyim, takdir ediyorum!..”
Demirel’in atadığı, Sezer’in ikinci dikişi attığı bir rektörün, Vakit’i böyle övmesi, ufak bir muhalefet şerhiyle takdir hislerini ifade etmesi, neye alamet?..
Dinleyelim hele: “Kardeşi: önceleri Sayın Gül’ün Köşke çıkmasına karşıydım. Bak, şimdi Cumhurbaşkanı… Dünyayı dolaşıyor. Aktif, dinamik, kararlı…”
“Eeee!..”
“Yakışıyor kardeşim.!”
***
Yav, ben yanlış mı hatırlıyorum acaba?.. Hani bu sayın Rektör, üniversitesinin sezon açılışına Sayın Gül’ü değil de… çok eski Cumhurbaşkanlarından Demirel’i davet etmemiş miydi?..
Olur ya… Belki yanlış kalmıştır aklımızda, diyerek sorunca kendisine… Birkan’ın o şaşkın bakışları altında… Elini şöyle bir salladı havada…
Döndürdü döndürdü… “Şaaaak!” diye alnının ortasına geçirdi Rektör…
“Aaah, ah!.. Ben bunu kimseye anlatamıyoruuuuu!.. Sayın Demirel’i çoook önceden davet etmiştim. Sayın Gül Cumhurbaşkanı olunca, Sayın Demirel’e yaptığım daveti geri çekmem mümkün olmazdı ki… Bir toplantıda iki Cumhurbaşkanı da olmaz… Ben bunu anlatamadım… Anlatamadııııım!.. Bak; önümüzdeki sezon söz, davet edeceğim kendisini!.. O benim de Cumhurbaşkanım… Saygıda kusur eder miyim?..”
Ya, ne oluyor Allah aşkına… Bu ne heyecan?.. Bu ne, “kendini ifade etme” arzusu… Filan derken… “Hadi kalk” diye elimizden tutmaz mı?..
Hani, alışık değiliz… öyle el ele…
Nereye gidiyoruz?..
Rektör Bey, gezdiriyor bizi… Arkada profesörler filan… Kimi tıknefes… Koşuyorlar…
“Bak bu çinileri ben yaptırdım… Bak, bunlar Kahramanmaraş’ın sembolleri…”
(Sütçü İmam da var… Onun gibi semboller...)
Laboratuvar, spor salonu, anfi, tifti gezdiriyor bizi…
Soruyoruz, arada; “Ya Sayın Rektör, siz ‘bizim üniversiteye Sütçü İmam ismi yakışmıyor’ dememiş miydiniz?..”
Bir duruyor, bizim rektör… Bu kez ellerini şöyle kelebek stili iki yana sallıyor… Milli kültürümüzde olmayan bir figür bu… Ne milli kültürü, belki de insanoğlunun bugüne kadar yapmadığı, yapamadığı bir hareket…
özgün tasarım!..
Sözler de bir o kadar orijinal: “Ya, ne alakası var, canım kardeşim. öyle ayak üstü bir şeyler söyledik… Sütçü İmam tabelası da rüzgardan uçmuş… Vay, tabelayı kaldırdı!.. Bak bana, bende tabela kaldıracak surat var mı?..”
Bakıyorum… Bakıyorum… Bir şey göremiyorum!..
Ben çaresiz… O atak…
Kulağıma eğiliyor…
O da ne: “Namaz vaktin geçerse, söyle…”
“Ne vakit geçmesi… öğle yeni okundu…”
“Hayır, belki çekinirsin… Onun için dediydim… Bizde öyle namaz karşıtlığı filan yoktur.”
“Bunu söyleme ihtiyacını neden hissettiniz ki?..”
“Ahh, bu gazeteciler de az uyanık değil Valla!..”
“He…He…Heeee!..”
***
Dönüyoruz yarı kederli yarı mahzun…
“Tam yerine geldik, değil mi, Birkan…”
“öyle abi!..”
“Nasıl buldun adamı!..”
“Sanki Sayın Gül’e selam gönderiyor!..”
“Sahi mi?..”
“Bana öyle geldi!..
“İlginç…”
“Merak ettim… Kulağınıza eğildiydi ya… Ne dedi?..”
“Söylemem… Senin duymanı arzu etseydi… kulağıma söylemezdi!..”
“Merak ettim. Cumhurbaşkanı’na selam mı söyledi?..”
“Yok canım, o kadar da açık söylemedi!..”
KöRFEZ BüYüK İMKâNLAR SUNUYOR
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz özak’ın da aralarında bulunduğu kalabalık bir heyetle Katar’a ulaştık…
Bilindiği gibi özellikle petrol fiyatlarının müthiş tırmanışından sonra Körfez Bölgesi’nde çok büyük “sermaye birikimi” oldu… Bu birikim hakkında çeşitli rakamlar telaffuz ediliyor…
Abartıları bir kenara bıraksak bile, “2 trilyonluk petro-dolar” sözkonusu… Katar örneğinden bahsedecek olursak, 930 bin nüfuslu bir ülke ve 44,5 milyar dolarlık bir ihracatı var… Buna mukabil ithalatı sadece 15 milyar dolar… Bu muazzam bir zenginlik…
Türkiye, gerek Katar’ın gerekse diğer Körfez ülkelerinin “vaat ettiği” büyük potansiyelden faydalanabilir… Türkiye doğal coğrafyasının, tarihinin ve kültürünün kendisine sunduğu imkânları değerlendirecek olursa “Avrupa Birliği bağımlılığına” bile son verebilir…
Körfez’de böyle bir potansiyel var… Bu bölgedeki sermaye birikimine paralel olarak yatırımlar da hızlanmış durumda…
özellikle “mütedeyyin iş adamları” bu bölgenin sunduğu imkânlardan çok daha avantajlı bir şekilde faydalanabilirler…
“İç meselelerimizle” uğraşırken, dışarının vaat ettiği müthiş imkânları da gözden kaçırmamalıyız…
Uçakta gazetecilerle sohbet eden Cumhurbaşkanı Gül’ün, “sadece Cezayir’den 30 milyar dolarlık bir yatırım imkânı çıkartabileceğimize” dair sözleri Türkiye’nin önünün ne kadar açık olduğunu göstermekte…
Sofra hazır yani… Yiyecek adam lazım…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi