Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Neye benziyoruz?

Neye benziyoruz?

“Elli sene önce İslâm yok muydu?” diye soruyor CHP Genel Başkanı Deniz Baykal; “din mi değişti, yeni bir peygamber mi geldi?..”
Sayın Baykal bu sözleri, “elli sene önce türban yoktu, şimdi nereden çıktı?” anlamında sarf ediyor. Hâlbuki elli sene önce de vardı, yüz sene, beşyüz sene, bin sene önce de vardı.
Bu kadar düz mantık, “ideoloji körü” olanlara yakışsa da “hocalık” titri taşıyan Sayın Baykal’a yakışmıyor.
Pek tabii din değişmedi, yeni bir peygamber gelmedi. “Tesettür” yeni bir vahyin ürünü değil, Ahirzaman Peygamberi’ne gelmiş vahyin gereğidir! Bazı Müslüman kadınlar, Kur’an’ın hükümleri sonsuza kadar geçerli olduğu için, başlarını örtüyor.
Bazıları buna inanmayabilir… Bazıları inandıkları halde örtünmeyebilirler… Bu tamamıyla kendi bilecekleri bir iştir. Kimse kimseye kıyafet dayatmazsa yan yana kıyamete kadar barış ve sevgi içinde yaşar gideriz.

Yine de Sayın Baykal’ın “geçmiş”e vurgu yapması bana çok ilginç geldi. Ama bu milletin geçmişi, “elli sene” olarak elbette belirlenemez…
Elli senelik kesit henüz tarih bile olmamış, tarih olmadığı için de “geleneksel” hale gelmemiş bir zaman dilimidir.
“Geleneksel kıyafet”e vurgu yapılacaksa, en az bin senelik bir süreci dikkate almak gerekiyor. Bakın bakalım, “geleneksel kıyafet”imiz bugünkü halimize hiç benziyor mu?..
Biz geleneksel kıyafetimizle dolaşırken, şimdiki kıyafetimizle sokağa çıkanlara “yabancı” gözüyle bakardık. Aynı kıyafete büründüğümüze göre, kendi kendimize mi yabancılaştık?
Ve bir soru: Şu kıyafetimizle, en azından görünüş olarak, Kanuni Sultan Süleyman’a mı daha yakınız, yoksa onun esaretten kurtardığı Fransa Kralı Fransuva’ya (François= Kanuni’nin Alman zindanlarından kurtardığı meşhur Françesko) mı?
Geleneksellik konuşulurken, bunları da nazara almak icap ediyor.

Sayın Baykal’ın yakın geçmişe vurgu yapması doğal, ama bence biraz daha geriye gitmeliydi. Başında bulunduğu partinin kayıtsız-şartsız ve muhalefetsiz iktidar olduğu 1950 öncesine…
Yıl 1928... Devir, tek parti devri: İktidarda CHP oturuyor. Henüz açık olan İlahiyat Fakültesi’nin (fakülte 932'de kapatılacaktır) bazı hocalarına “Dinde Reform Projesi” ısmarlanıyor. Onlar da bir proje hazırlıyorlar. Buna göre, “...Din içtimaî (sosyal) bir müessesedir. Diğer içtimaî müesseseler gibi hayatın zaruretlerine katlanmak, tekâmülün seyrini kovalamak mecburiyetindedir.” (Yani, dini kurallar hayatın değişmesiyle değişmelidir)
“Ne tür bir değişim?..” diye sorarsanız, camilerden başlatıldığına göre, “son derece derin bir değişim” arzulanıyor…
“Mâbedlerimiz temiz, muntazam, ziyaret ve oturmaya (diz çökmek kalkıyor) uygun bir hale getirilmelidir. Mâbedlerde sıralar, elbiselikler tesis edilmeli ve temiz ayakkabılarla (camie girişte, kiliseye girişte olduğu gibi, ayakkabı çıkarılmıyor) mâbedlere girilmesi tercih edilmelidir. Bu dini ıslâhatın (reformun) ibadete ait olan sıhhî şartıdır…
“İbadet lisanı Türkçe olmalıdır. Ayetlerin, duaların, hutbelerin Türkçe şekilleri kullanılmalıdır.
“Mâbedlere mûsîki âletlerinin kabulü dahi lâzım gelir. Mâbedlere ilâhî mahiyetinde asrî ve enstrümantal (aletli) mûsîkiye ihtiyaç vardır.” (Ayrıntı isteyen O. Nuri Ergin'in “Türkiye Maarif Tarihi” isimli eserinin beşinci cildinin 1639-40-41. sayfalarına bakabilirler)
Şimdi de gelin “dinde reform”un gerekçesine bakalım: “Dini hayat da, ahlâkî ve iktisadî hayat gibi, ancak ilmî düşünceler ve ilmî usullerle ahenkli bir surette özel ve şahsî feyzini verebilir.”
Kasdettiği mana açısından bu cümleyi, “din devrimlerin emrine olmalıdır” şeklinde tercüme etmek mümkündür. (Diyanet de bu amaçla kurulmadı mı?)
Dini nass’ları (değişmezleri) istedikleri gibi eğip büküp hatta değiştirirken, “devletçilik” dahil, “devrim yasaları”nın “değişmez”liğini her fırsatta vurgulayanların da amacı aynıdır: Dini devletin, devleti bürokrasinin ellerine vermek.
Koparılan kızılca kıyametin özünde ise, halktan alamadıkları yönetim imtiyazını halkın elinden alma çabası yatıyor.
“Bu çağda mı?” diye sormayın, bazıları bu çağı değil, hâlâ orta çağı yaşıyor!

Aynı zihniyet bugün ülkenin kaderine hâkim olsa, eski CHP döneminde yarım kalan işler tamamlanır. Meselâ ezan tekrar Türkçeleştirilir… Türkçe ibadet zorunluluğu getirilir…
Eski CHP döneminde hacca gitmek, dini nikâh kıydırmak yasaktı; bu dönemde iktidar olsalar eminim bunlara “tesettür yasağı”nı da ekleyebilirler.
İlahiyat Fakülteleri ve imam-hatip liseleri kapatılır (kapatılmıştı)…
Camiler yıkılmaya terk edilir (950 öncesinde olduğu gibi)…
Dini eğitimle birlikte dini yayın da sınırlandırılır, “dinde reform” arzuları yeniden seslendirilir.
Türkiye’nin gelişmesine ilişkin bir projelerini gören, duyan olmadığına göre, (eskiden de yoktu) geçmişlerini tekrarlamaları kaçınılmaz gözüküyor.
Millet de zaten bunu fark ettiği için, Sayın Baykal’ın partisini iktidarsızlığa mahkîm ediyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi