Serdar Demirel

Serdar Demirel

Jakoben bilimciler

Jakoben bilimciler

İsimlerinin önlerinde, “profesör, doçent ve dr” gibi unvanlar taşıyan insanların objektif düşündüğü, değerlendirmelerini mümkün mertebede sübjektiflikten uzak bilimsel yaptıklarına inanılır. Aslında böyle olması gerekir ama, maalesef, bu kanaat gerçeğin hilâfınadır.
Bilimsel etiket taşıyan kişilerin olaylara tarafsız yaklaştığı bir modern hurafedir. Hele sosyal bilimlerde bu hiç de geçerli değildir. Bilim adamlarının nesnelliği yargısı daha çok akademik dünyanın dışında kalan insanlar arasında yaygındır. Ancak bu dünyanın içinde saf tutmuş kişiler; sağ ve sollarında, arka ve önlerinde nice sabit fikirli, bağnaz kafaların varlığını bilirler.
Bunlar arasında, kişisel kanaatlerine "bilimsellik" etiketi yapıştırdıktan sonra, ona, yedi kat semâ ötesinden nâzil olmuş vahiy muamelesi yapanlar bile çıkabiliyor. Bunun doğal neticesi de herkesten bu indî kanaate biat etmesini beklemek olacaktır. Modern lâhutî iddialar..
Bu tarz yaklaşımlar bir özgüven göstergesi değildir elbet. Olsa olsa entelektüel zaafiyet göstergesidir. çünkü sistematik düşünmeyi bilen insan, psiko-entelektüel bir faaliyet olan düşüncenin ürünü kanaatlerin hatadan beri olamayacağını herkesten çok bilir.
Ama kanaatlerinde son derece katı olan bilimsel etiketli insanlar, bu kanaatlerinin tartışılmasının önüne geçmek için onlara "bilimsellik" etiketi yapıştırmaktadır. Sözün özü, tılsım fikirlerin kendisinde değil bu fikirlere giydirilen etikettedir.
Düşünme çabasını asgarî düzeyde hatayla yürütmek için geliştirilmiştir bilimsel metodlar. Ama geliştirilen yöntemler özünde bir beşer ürünüdür, yanılmazlığı sözkonusu değildir. Yöntemin yanılmazlığını iddia etmek yahut ima etmek bile "uluhiyet" iddiasına denktir. Mutlak doğruya sahip olma iddiası, ancak dinlerde vardır. O da her şeyi yoktan vareden gücün yanılmazlığına olan inançla alakalıdır.
Bu meyanda “mutlak objektiflik” ancak "tanrı"ya aittir. İnsan doğası gereği mutlak objektif olamaz. çünkü; insanın algı dünyası tarihle, çevreyle, eğitimle ve öz benlikle şekillenir. İnsan, deneme ve yanılmayla öğrenen, meyilleri, acıları, zaafları olan bir varlıktır. Karşısındaki olgulara bu özelliklerinden müstağni olarak yaklaşamaz. Ne de olsa zihin kodları beşer tecrübesinde şekillenmiştir.
Kaldı ki mutlak objektif bakış açısına sahip olabilmek için bütün evreni kuşbakışıyla görmek gerekir. Buna içerideki detayları kaçırmadan bilmeyi de eklemek gerek. Bunun da beşer cinsinin tâkatini aştığı âşikârdır. Aklı, görmesi, bilgisi sınırlı bir varlığın kendine nisbetle sınırsız olguları olduğu gibi kuşatması elbet mümkün değildir. Bu bağlamda bütün bilimsel keşifler de insana ne kadar az bildiğini göstererek haddini bildirmez mi?
Bilimsel bir duruşun böyle bir iddiası olamaz zaten. Tümevarımı metod edinmiş bir yaklaşım tarzı parçalardan yola çıkarak bütünü kavramaya çalışır. Bilimsel gelişmelerin muharrik gücü de bu parçacı yaklaşımdır. özünde parçacı olan bu yaklaşımın “meslek körlüğü”ne yol açtığı da bahsi diğer bir konudur.
Bu kadar sözü, milli iradenin tecelli ettiği TBMM’nin “başörtüsü yasağını kaldırmak” için aldığı inisiyatifi engellemek için ayaklanan sözde objektif bilim adamlarının çocuksu gururlarına getirmek için yaptık.
Bilindiği gibi üniversitelerarası Kurul’un olağanüstü bir toplantıyla hazırladığı bildiriyi önünde Prof. unvanı olan Mustafa Akaydın okumuştu. Başörtüsünün üniversitelerde serbest olmasını, “Bu değişiklikler sonucunda üniversitelerimizin akılcılık ve bilimsel mantıktan uzaklaşması” olarak değerlendirmişti. Yanındaki bilimsel etiketli şahıslar da bu dogmatik sözleri alkışlamışlardı, hem de bilim adına!
Bu bildiriye imza atan jakoben bilimciler; “üniversiteler inançların değil bilimsel özgürlüğün yaşanacağı yerler”dir, diyebilme garabetine düşebildiler.
Rektör Prof. Mesut Parlak ise kendisinden beklenmeyen bir çıkış yaparak: "Hakkımız olmadığı halde Cumhuriyet ilkelerine, kıyafetine uymadığı için türbanlıya hak ettiği notu veremeyebiliriz" diyebilecekti.
Başörtüsünün üniversitelerde serbest olmasını, “Bu değişiklikler sonucunda üniversitelerimizin akılcılık ve bilimsel mantıktan uzaklaşacak” diye değerlendiren üniversitelerarası Kurul’un kastettiği herhâlde kendileri olmalı.
çünkü, akılcılık ve bilimsel mantık, imtihanda sorulan sorulara verilen cevapların içeriğine, araştırma ödevlerinde ve tez çalışmalarında ortaya konan ilmî gayretlere bakmayı gerektirir. Yoksa not verirken öğrencinin başında örtü var mı yok mu yaklaşımıyla değerlendirilme yapılacaksa, orada akılcılıktan ve bilimsel mantıktan söz edilebilir mi?
üniversitelerarası Kurul, hacir altındaki bilim adamını savunmayı değil, dinleştirilmiş laikliği korumayı ve evlatları yerinde olan öğrencilerinin başörtülerini yasaklamayı görev biliyor.
Kemalizmi eleştirdiği için on beş aya mahkum olan ve hacir altına alınmak istenen Prof. Dr. Atilla Yayla için bunların yapabileceği bir şey yok galiba. Bir akademi insanını bir memurun denetimine vermek akademi dünyasının namusuna gölge düşürmüyor bunlar için. Anlaşılan, bunlar, bilime, ideolojilerinin taharet bezi muamelesi yapmayı sürdürdükçe de düşürmeyecek!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi