Mardin’deki katliam... Sebep bir değil, çok!
Böylesine bir “katliam”ın, böylesine bir “vahşet”in, bir “insan” tarafından, hatta “hayvan” tarafından bile gerçekleştirilemeyeceğini yazmış, Mardin’de 44 kişinin öldürüldüğü katliam için, “İnsan olan bunu yapmaz” ifadesini kullanıp, kesmiştim... Çünkü böylesine bir gözü dönmüşlük, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi; hiçbir “din”de, hiçbir “töre”de ve hiçbir “anlayış”ta olamazdı...
Ama, olmuştu işte... “İnsanlıktan nasipsiz” bir mahlûk sürüsü, hem de bir “nişan gecesi”nde Bilge Köyü’nü basmış, aralarında “çocuk”ların, “kadın”ların ve “hamile”lerin de bulunduğu 44 kişiyi katletmişlerdi... Gözlerini kan bürümüş bu “katiller sürüsü”nün cinayeti; ne “töre” ile izah edilebilirdi, ne de “namus cinayeti”yle.
Dedim ya; biraz da “olayı daha fazla kaşımamak” için, ikinci bir yazı yazma gereği duymamıştım...
Ama, gelin görün ki;
Gerek kartel gazetelerindeki “köşe kadıları”nın yumurtladığı “fetva”(!)lar, gerek her olayı “İslâm’a saldırmak” için kullanan “uzman” kılıklı cahiller güruhu; bu katliam sonrasında da “Din” ve “Dindar”lara saldırmak için, adeta kuyruğa girdiler...
Bu “saldırı”lar karşısında, elbette sessiz kalamazdım... Bu yazıyı, işte bu yüzden yazmak zorunda kaldım.
SALDIRI, BİR PLÂN DAHİLİNDE
Malûm... “Karteloz”lar, bu tür “cinayet”lerde, hemen “töre”yi öne çıkarırlar... Aslında “töre”den kasıtları, “İslâm”dır... Çünkü onlar, “Müslüman”lara saldırırken de, doğrudan “Müslüman” demezler, “irticacı” derler!.. “İrticacı”dan kasıtları nasıl “Müslüman” ise, “töre”den kasıtları da “İslâmi anlayış”tır!..
Oysa, bu son vahşetin sebebi ne “töre”dir, ne “din”dir, ne de “gelenek!”
Bir kere, saldırının “tek bir sebebi” yok!..
Olay çok boyutlu, dolayısıyla “çok sebepli” bir olay!
Ortada bir “plân” var!..
Nedir plân?..
“En az 50 kişiyi yok etmek!”
Ve hatta;
“Köyün kökünü kurutmak!”
Evet, plân bu...
Söyleyin Allah aşkına;
“En az 50 kişinin yok edilmesi”nin ve “köyün kökünün kurutulması”nın plânlandığı bir olayı; “töre”ye, “namus”a veya “din”e indirgemek mümkün müdür?..
Kaldı ki; eğer bu saldırıyı “bir tek kişi” yapmış olsaydı; “Çıldırmış!.. Delirmiş!.. Cinnet geçirmiş” der, geçerdik!.. Ama içinde “15-20 kişi”nin bulunduğu bir “grup” için, bunu söyleyemeyiz...
Ortada, “topyekûn bir delirme” varsa, o zaman da bunu bir tek sebebe bağlayamayız!..
Kısacası, “katliam tek”tir ama “sebep çok”tur!..
BİRİNCİ SEBEP, ZORUNLU GÖÇ!
Nedir o sebepler?..
“Töre” değil, en başta “terör”dür!..
“PKK terörü” yüzünden “otlak”larında hayvan otlatamayan, “tarla”larına ürün ekip-biçemeyen, “ağaç”ları kesilmiş, “ev”leri yıkılmış insanların çoğu “mecburen ve mecburiyetten” köylerini terkedip, büyük şehirlere “göç” ettiler!..
O göç sonucu, “köydeki toprakları” köyde kalanlar sahiplenmeye ve ekip-biçmeye başladı!..
Aradan yıllar geçip de, “şehirde yaşamanın zorluğu”nu anlayan köylüler, “tersine göç”e başlayıp, köylerine dönünce, “menfaat”leri bozulan, “rant”larına çomak sokulan diğerlerinin halini bir düşünün!..
Ne yapacaklardır?..
Elbete, “birbirlerini öldürecekler”dir!..
Mardin’deki “katliam”ın temelinde böyle bir sebep olup-olmadığının değerlendirmesini sizlere bırakıyorum.
İKİNCİ SEBEP, İHALE ANLAŞMAZLIĞI
Bir de, “ihale” meselesi var... Dün, bana gönderilen bir “mail”de; “bölgede bir ihale açıldığı”ndan, “birbirlerine akraba” olan iki ailenin bu yüzden birbirine “düşman” olduğundan söz ediliyordu.
Bu da, yabana atılmayacak bir sebep... Katliamda, “ihale” gibi bir sebep de rol oynamış olabilir!..
Malûm, daha önce de olmuştu.
Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Beşağaç Köyü yakınlarında “12 korucu ve köylü” bir “minibüs”ün içinde öldürülmüşlerdi...
29 Eylül 2007’de gerçekleşen bu olaydan sonra, ben yine sormuştum:
“Katliamın sebebi ne?.. 12 kişiyi öldüren kim veya kimler?.. Eli kanlı caniler PKK’lı teröristler midir, yoksa başkaları mı?”
Sonradan ortaya çıkmıştı ki;
Katliamın sebebi, “çıkar ilişkileri”dir!..
İddialara göre, olay şöyle gelişmişti:
“Olayın cereyan ettiği Beşağaç Köyü 1993 yılında güvenlik güçleri tarafından boşaltıldı.
Köylüler çaresiz Hakkari, Van ve Beytüşşebap’a göçtüler. Yıllar sonra 2004’te devletin koyduğu şarta uyup koruculuğu kabul ettikleri için geri dönebildiler.
Fakat döndüklerinde yaylalarının başka bir korucu aşiret tarafından işgal edildiğini gördüler. Buna rağmen hayatlarını sürdürmeye koyuldular, köylerini yeniden inşa etmeye çalıştılar.
Köyün su meselesini çözmek için de KÖYDES projesine başvurup, olaydan 3 ay önce ihale yapılmasını sağladılar. 200 milyarlık ihaleyi Beytüşşebaplı Kamil Durmuş ve Yusuf Ataman’ın alması, işgalci korucuların tepkisine yol açtı.
İddiaya göre; ihaleden pay alamayan ve su projesiyle Beşağaç köylülerinin bölgeye iyice yerleşmelerini istemeyen işgalciler, müteahhidi sürekli tehdit etmeye başladılar.
Köylüler ve şirket direnince de işi silahla engellemeye karar verdiler.
Nitekim işçileri taşıyan minibüs, olay günü inşaattan köye dönüyordu.”
Bu örnekten sonra; fazla söze hacet var mı bilmiyorum!..
Son olarak söylemek istediğim şu:
Gözlerinin önüne “bir tek kibrit çöpü” dayayanlar; “ağaç”ları ve “orman”ları göremez!..
Nitekim, Mardin’deki olaya “ön yargılı” da değil, “bön yargılı” olarak bakan “karteloz”lar; ne “terörle mücadelenin yol açtığı zorunlu göçler”i görebildiler, ne de “ihale” anlaşmazlıklarını!..
Varsa-yoksa “töre!”
Varsa-yoksa “İslâm!”
İMAM DUADA, CEMAAT SECDEDE!
Hani, “İslâm”a ve “Müslüman”a saldırırken, “ayakları yere basan gerekçeler” bulsalar, hiç dert etmeyeceğim...
Ama birader, “İslâm”a saldırırken, o kadar “sığ”lar ve o kadar “cahil”ler ki, onlara sadece acıyorum...
Düşünebiliyor musunuz;
“Katliam anı”nı gösteren bir “grafik” yapmışlar...
Yani, “o an, kim nerdedir” onu gösterecekler!..
Önceki günkü Hürriyet’in orta sayfasında yayınlanan grafikte; “saldırganlar”ın, evde “namaz kılan” erkekleri, uzun namlulu silahlarla arkadan vurmaları şöyle resmediliyor:
“İmam, cemaate doğru dönerek ellerini açmış, dua ediyor!..
Cemaat ise secdede!..
Yani, hâlâ namaz kılıyor!”
İyi, hoş da;
Azıcık “dini bilgi”si olan bir insan, böyle bir “cehalet”e imza atmaz ki!..
Çünkü, o bilir ki;
“İmamın cemaate döndüğü” an, hele hele “el açıp dua ettiği” an, “namazın bittiği an”dır!..
Namaz bitmiş!.. İmam, dua ediyor!..
Ama cemaat, hâlâ secdede!..
Olmaz!.. Bu kadar cehalet olmaz!..
Hayır, bunu “Hürriyet’i kınamak” veya “cehaletlerini yüzlerine vurmak” için söylemiyorum... Bunları söylüyorum ki; “fırsat buldukça İslâm’a saldıranlar”ın “İslâm” hakkındaki bilgileri ne kadardır, görülsün!..
Çünkü, “Müslümanım” diyen birisi;
“Cemaat topyekûn secdede iken, imamın el açıp dua etmeyeceğini” çok iyi bilir!.
Bilmeyenler, sadece “cahillik”leriyle kalsa yine iyi... Ama, şu sözü unutmamak gerekir;
“İnsan, bilmediklerinin düşmanıdır!”
İslâm’ı bilselerdi, “düşmanlık” yapmazlardı!..
Öyle ya;
Orada “öldürülen” insanlar namaz kılan insanlardır!.. Yani, “Müslüman”dırlar!..
Peki sormak gerekmez mi;
Hem “öldürülenler”den olacaksın, hem de “töre” ile suçlanacaksın, bu ne menem bir mantıktır!..
ÜÇÜNCÜ SEBEP PKK CİNAYETLERİ!
“Töre”leri de, o “yöre”leri de gayet iyi bilen Tarım Bakanı Mehdi Eker, gazetecilerin soruları üzerine dün demiş ki;
“Töreye de, namus cinayetine de elbette karşıyız. Ama bunların da kendine göre kuralları var. Hangi törede hamile kadını öldürmek, camide dua eden adamı öldürmek var?
Bu vahşeti tarif etmek için sözlükte uygun bir kelime yok. Bu olayın tek bir sebebi de yok...
Toplumun her kesimi, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, hepimiz düşünmeliyiz...
Nasıl olur da insanlar toplu halde cinnet getirir?
Sebepleri nelerdir? Bunu ne besliyor?..
Korucu sistemine gelince... O da, bunun bir parçası... Salt bu sisteme indirgemek de doğru değil. Bu insanlar korucu. Ellerinde silahlar var... Zanlılar da korucu, öldürülenler de korucu. Korucu olduğu için cinayet işledi demek doğru değil!..”
Aynen katılıyorum... Sayın Bakan’ın da ifade ettiği gibi; bu “cinayet”in, bu “katliam”ın, bu “vahşet”in sebebi “töre” de değildir, “namus” da!..
Bu tür olayları, “ucuzculuğa” kaçıp hemen “töre”ye, “namus”a ve “İslam”a getirmek isteyenlere sormak gerekir:
Böyle diye diye “PKK cinayetleri”ne göz yuman ve dolayısıyla “bölgedeki imamların öldürülmesi”ne zemin hazırlayan sizler değil misiniz?..
Ne yaptı PKK?..
Kendisi “Marksist ve ateist bir örgüt” olduğu için; öncelikle bölgedeki “manevî önderler”i, “imam”ları, kısacası “kanaat önderleri”ni öldürüp, bölgede “manevî boşluk” oluşturdular!..
“Manevî boşluk”ta ise; ne “sevgi” yeşerir, ne de “merhamet”!
İnsanların yüreklerinden “sevgi ve merhamet”i alırsanız, geriye “katil” kalır, “cani” kalır, “şiddet” ve “vahşet” kalır!..
“Katliam”ın gerçek sebebi, galiba bu!..
Sevgisizlik!.. Merhametsizlik!..
Ve elbette “manevî boşluk!”
BU CİNAYETLER HANGİ TÖREDEN?
“Fırsat bu fırsat” deyip, “töre” ve “namus” üzerinden “İslam’a saldıranlar”a sormak istiyorum;
Şu haberlere ne dersiniz;
¥ Etiler’deki bir çöp konteynerinde, genç bir kıza ait parçalanmış ceset bulundu. Parçalanmış kadın cesedinin, 18 yaşındaki Münevver Karabulut’a ait olduğu anlaşıldı. Cem Garipoğlu’nun, parçalara ayırdığı cesetle bindiği takside soğukkanlı bir şekilde gelecek planlarını anlattığı öğrenildi.
¥ Konya’nın Ereğli ilçesinde, üniversite öğrencisi olduğu belirtilen 27 yaşındaki bir genç, yolcu otobüsünde önündeki koltukta oturan 82 yaşındaki kişinin boğazını keserek ağır yaraladı.
Sorarım size;
Bu “tüyler ürperten cinayet”in ve “ağır yaralama”nın kahramanları olan gençler, hangi “töre”nin mahsulüdürler?..
Hadi bunlara “kafayı yemiş” diyelim; peki 1 Mayıs günü Taksim’de “polis”e, “dükkan”lara ve “çiçek”lere öfkeyle saldıran “örgüt” mensupları hangi “töre”nin ürünüdür?..
Afganistan ve Irak’ı işgal edip, oraları kan gölüne çeviren ABD... Filistin üzerinde tam bir “devlet terörü” uygulayan İsrail ve daha niceleri...
Hele söyleyin, onlar hangi “töre”dendir?!?..
Unutmayın ki;
“Sevgi” ve “merhamet”in olmadığı her yerde “vahşet” vardır, “katliam” vardır!..
Sevgi ve merhametin kaynağı da “İslam”dır!..
==============
Komutanın köpeği!
Akredite gazetecilerin “bedelli askerlik” ile ilgili sorusu üzerine, Org. İlker Başbuğ, 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 10. maddesine göre, bedelli askerliğin “fazla yükümlü” olması halinde uygulandığına işaret etmiş ve eklemişti: “Eğer o sene askere giden yükümlü talebi, müracaat eden personel talebi bizim ihtiyacımızdan fazla olursa uygulanabilir. Ama; 2008’den itibaren Silahlı Kuvvetler’in asker ihtiyacını karşılama yüzdesi düştü... 2008 yılında ihtiyacımızın ancak yüzde 65.49’u karşılanabildi. Mevcutlarım düşüyor. Bu da; görevlerin yürütülmesinde zorluklar yaratıyor.”
Bu “gerekçe”ye hiçbir itirazım yok... “Türkiye’nin, dünyanın en fazla asker sayısına sahip ülkelerinden biri” olduğunu bilmeme rağmen bir itirazım yok!..
Ama “asker”lere, ama “Mehmetçik”lere; “komutanların finolarına bakmak” gibi bir “görev” verilirse, işte ona itiraz ederim...
Sayın Başbuğ, bugünkü sürmanşetimizdeki olaya ya bir açıklama göndermelidir, ya da gereğini yapmalıdır!..