Kabine değişikliği AKP’yi kurtaracak mı?
29 Mart seçimlerinin ardından yapılması beklenen kabine revizyonu gerçekleşti. Bunu Meclis ve parti üst yönetimindeki değişiklikler de takip edecek. Her şeyden önce seçimin bir kabine revizyonuna yol açması bile, başlı başına bu seçimin AKP tarafından bir mağlubiyet olarak algılandığını açıkça göstermektedir. Zaten Sayın Başbakan, seçmenin mesajını aldıklarını ve bunun gereğini yapacaklarını daha önce ifade etmişti.
Kabine revizyonu konusunda değişik değerlendirme ve yorumlar yapıldı. Bu revizyonun mantığını yakalama çabası, bir bakıma Sayın Başbakan'ın mesajı nasıl okuduğunun da ip uçlarını vermesi açısından önemliydi. Bir çok siyaset bilimci, yazar, sosyolog ve politikacı revizyonun temel hedefinin Saadet Partisi'nin önünü kesmek olduğunda birleşti. Denilmektedir ki; Saadet Partisi'nin yerel seçimlerde aldığı oy, bıraktığı izlenim, oluşturduğu imaj Sayın Başbakanı oldukça ürkütmüş olacak ki; çıkardığını iftiharla ifade ettiği gömleğe yeniden sarılma ihtiyacını hissetmiştir.
Sayın Başbakan'ın kabinesini oluştururken hangi kriterleri esas aldığı veya hedefinin ne olduğu üzerinde duracak değilim. Ama burada eğer hedefi Saadet Partisi'nin önlenemeyen yükselişini durdurmak ise mesajı yanlış okuduğunu ifade etmek isterim. Milli Görüş'e dönüş; bir iki bakanı değiştirmekle, siyasi aktörleri seçerken onların kitleler üzerindeki müspet imajlarından yararlanmakla mümkün olmaz. Millî Görüş'e dönüş, ancak temel politikalarda ciddi bir rota değişikliği ile mümkün olur. Emperyalist güç odakları ile iş birliğini sürdürüp, AB'nin bekleme salonunda boynu bükük verilecek kararı bekleyerek Millî Görüş çizgisine gelinmez.
IMF ile en kolay anlaşacak bir ekibi ekonomi yönetiminin kilit noktalarına yerleştirip, aralarına Millî Görüş camiasının sempati beslediği iki-üç değerli arkadaşı serpiştirmekle Millî Görüş camiasına mesaj verilmiş olmaz. Olsa olsa, hâlâ kerhen AKP'ye oy veren ama buna da vicdani gerekçeler uydurma peşinde olan bir kitleyi tatmin edebilir.
Oysa Sayın Başbakan ve yakın çalışma arkadaşları, bu seçimin asıl can alıcı mesajını doğru okumuş olsalardı bu, hem kendileri açısından, hem de ülke açısından son derece yararlı olurdu.
Mütedeyyin seçmenin temel politikalara olan itirazı, dış politikadaki tercihlere olan tepkisi,ekonomik kriz,işsizlik, yoksulluk ve yoksunluk konusunu bir tarafa bırakalım.
Sayın Başbakan'a seçimlerden çok önce Saadet Partisi Genel Başkanı Prf. Dr. Numan Kurtulmuş'un bu seçimin yıldızı olan şu ifadesi hem uyarı hem de tam da seçmenin aylar sonrasında verdiği mesajın ta kendisi idi.
Sayın Kurtulmuş diyordu ki; "Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğim!.."
Sayın Başbakan görmelidir ki; eski mahallesinde artık o alışageldiğimiz fazilet, erdem, helal lokma arayışı, samimiyet ve sevgi paylaşımı kalmadı. Mücahitler müteahhit oldu. Adam gibi adam,dava adamı, güvenilir ve sadık dostlar değil, iktidarın nimetlerinin sarhoşluğu ile dünkü komşusuna tepeden bakan, tekebbür sahibi yeni yetme türedi zenginlerin temsil ettiği bir siyasi oluşum görüntüsü var kamu vicdanında. Kısacası Sayın başbakan'ın aşina olduğu eski mahallede çokça Karunlar türedi.
Sayın Başbakan, eğer partisinin il, ilçe örgütlerinde ve diğer kademelerinde görev alan arkadaşlarının yaşama biçimini, dün ile bugünlerini, psikolojilerini ve kendi eski arkadaşları ile ilişki biçimlerini objektif bir şekilde tesbit edebilirse AKP'nin neden düşüşe geçtiğinin ip uçlarını yakalayabilir diye düşünüyorum.
Kibir ve kendini beğenmişlik hastalığı öyle boyutlara ulaştı ki, çoraplarına, başında bulundukları Bakanlığın adını yazdırabilecek kadar kendinden geçen siyasetçilere tanık olduk.
Burada Sayın Kurtulmuş'un ikinci önemli uyarısı bütün gerçekçiliği ile kamu vicdanının sesi haline gelmektedir. '- Musa gibi gelip, Firavunlaşmayacağım..! '
Şımarıklığın, küstahlığın, gurur ve kibrin, hırçınlık ve saygısızlığın cirit attığı bir iklim, mutluluk değil hüsran getirir. Böylesi bir tavır muhalefet üretir. Şımarıklık, gurur ve kibir hiç farkında olmasanız da sizi zalimler sınıfına dahil eder.
Adalet ve Kalkınma Partisi'ni, muhalefet partileri değil, dün oturduğu evin kirasını vermekte zorlanan ama bugün milyon dolarlık malikanelerinde caka satan partili haramzadeler kemiriyor. Bazı il ve ilçe başkanlarının, milletvekili ve bakanların çocuklarının masalara bıraktıkları bahşişin asgari ücretten fazla olduğu bir lale devrinin ilelebet sür git devam edeceğini düşünmek elbette hayalperestliktir.
Bir büyük İslam alimi der ki; 'Küfür iktidar olabilir ama zulüm asla...'
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.