Güçlükonak katliamı
Güçlükonak ilçesinin Koçyurdu köyünden dördü korucu, 11 kişinin önce kurşunlandığı, sonra da minibüsleri ateşe verilerek yakılması olayının üzerinden 1996 yılından bu tarafa tam 13 yıl geçti.
Bugünlerde Güçlükonak katliamı konuşuluyor.
İçerisinde devlet yanlısı dört korucu olduğu halde bu katliamı kim yaptı?
52. hükümetin Devlet Bakanı, hem de İnsan Haklarından sorumlu Adnan Ekmen, olayın olduğu tarihte PKK tek taraflı ateşkes ilan ettiğinden, korucularla köylüleri katledenlerin JİTEM denilen 28 Şubat mahsulü kuruluş olduğu kanaatinde...
O yörede görevli korucubaşı, olayın JİTEM eliyle olduğunu kendisine söylemiş, ancak bu sırrın açıklanması durumunda yöre açısından işlerin kötüye gideceğini tembihleyince o da açıklama yapmamış. Bugüne kadar susmuş...
Yalnızca Baykal’a söylemiş...
Baykal da “Bir zarar görmeyeceksen üzerine gidebiliyorsan git” demiş.
Çiller’le görüşmek istediyse de başı kalabalık olduğundan onunla da görüşememiş.
Bu eski bakanın elindeki en sağlam delil ise, kurşunlanan köylülerin üzerlerindeki hesap makineleri bile yandığı halde nüfus kağıtlarının sapasağlam jandarmanın elinde olmasıydı...
Öyle ya, ceplerindeki her şey yanar da nüfus kağıtları neden yanmaz?
Makul ve de düşündürücü bir soru...
Anladığım kadarıyla bu olayda PKK aklanıyor, devletin kuvvetleri suçlanıyor.
Olay yerinde araştırma yapanlardan Şanar Yurdatapan, gazeteci Celal Başlangıç, İHD'den Avukat Ercan Kanar ve sendikacı Münir Ceylan hazırladıkları raporu hem ilgili yerlere göndermişler, hem de savcılığa suç duyurusunda bulunmuşlar.
Ne var ki devlet olayın üzerine gideceği yerde, bu kişiler hakkında eski TCK’nın 159. Maddesine muhalefetten dava açarak önce mahkûm etmiş, sonra da Yargıtay’ın kararı bozmasıyla aklamıştır...
Akabinde, Türkiye olayı yeterince soruşturmadığından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından para cezasına mahkum edildi.
Eldeki deliller bu kadar...
Şimdi kamunun vicdanında cevap bulamayan sorular var.
Bu olayı devlet mi yaptı, yoksa PKK mı?
İddia sahipleri PKK’nın katliamı gerçekleştirmediğini, o günlerde PKK’nın tek taraflı olarak “ateşkes” ilan etmesini de sağlam senet olarak kabul ediyorlar.
Demek isterler ki PKK söz verince sözünden caymazmış.
Cayan birisi varsa o da JİTEM’dir...
Asıl üzerinde durulması gereken konu bana göre bu ülkenin İnsan Haklarından sorumlu bakanının görev başında iken susup da görevi sona erince 13 yıl aradan geçtikten sonra birtakım sudan bahanelerle, PKK’yı masum gösterip devleti zan altında bırakacak şekilde açıklamalar yapmasıdır. Beyefendi o zaman sustu, şimdi konuşuyor!
Sen devletin en yetkili kişisi olasın da, sana kadar ulaşan çok hayati bir konuyu sudan bahanelerle saklayıp açıklamayasın...
Hatta ülkenin muhalefet liderliğini yapan ve de Ergenekon avukatı olduğunu çekinmeden söyleyen Sayın Baykal’ın da bu olay karşısında sessiz kalması tuhaftır.
Bakanlık koltuğunda iken susan, hiçbir şey değilken nasıl konuşur?
Bir de devlete değil de PKK’ya güvenme meselesi enteresan. Buradan anlaşılıyor ki Güneydoğu’da ne kadar çocuk, kadın, yaşlı katledilmişse hepsinden sorumlu PKK değil, devlettir.
O zaman birileri doğruyu söylemiyor.
İmralı’da terör yargılanırken mahkeme başkanının “30 bin kişiyi siz mi öldürttünüz?” sorusuna, Öcalan’ın “30 bin değil, 40 bin kişinin öldürülmesinden ben sorumluyum” şeklinde verdiği cevap ne oluyor? Yoksa Öcalan savunmasında şaka mı yaptı?
Eldeki nüfus kağıtlarının yanmamış olması iddiası da karanlık.
Köylüler önceden jandarma tarafından sorguya alındıklarından nüfus kağıtları ellerinden alınmış olunamaz mıydı? Sorgulamada nüfus kağıtları jandarma tarafından alınır...
Hadi asker köylüleri öldürdü diyelim, devlet yanlısı korucuları neden öldürsün ki?
Köylülerin önceden jandarmaya alınıp sorgulanmalarını örgüt itiraf kabul edip hem köylüleri hem de korucuları cezalandırmış olamaz mı?
Aradan uzun zaman geçse de konu bana göre oldukça hassas.
Her ne ise, devlet bu çamuru üzerinden atmak için halkı doyum noktasına kadar aydınlatmakla mükellef kabul etmelidir kendisini, değilse arkasından gelen daha nicelerinin altında kalır...
Görülen odur ki bir tarafta karanlık ilişkiler deşifre edilirken, diğer tarafta dağa çıkıp devlete silah çekenler masum gösterilmeye çalışılıyor.
Bu da ayrı bir projedir...
Yasa dışı örgütleri aklama projesi...
Tez elden yapılması gereken...
Hem Ergenekon’un hem de diğer yasa dışı örgütlerin ülkedeki kanlı hesaplaşmalarının ne anlama geldiğini iktidarlar en iyi şekilde halka anlatmalıdır.
Rektörlerin, yazarların, emekli paşaların durduk yerde tutuklanmalarının elbette ki bir nedeni olmalı, olmalı da iktidar maalesef diğerlerinde olduğu gibi bu konuda da çok yaya kalmıştır...
Korkarım bu gidişatla karanlık güçlerin vebali devletin üzerinde kalacak...
(*) Emekli Hakim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.