İnsan çeşit çeşit, Yer damar damar...
Sizin bakmaya bile kıyamadığınız bir kekliği, üveyiği; bir başkası üç gram eti için çekinmeden öldürebiliyor.
Sizin öpmeye kıyamadığınız bir çocuğa, bir başkası olmadık fenalıklar yapabiliyor.
Peygamber Efendimiz, "Öldüreceğiniz bir kuduz köpek bile olsa, ona işkence etmeyiniz" diye buyurmuşlardır.
Her gün bir köpek öldürün, bir sene sonra insan öldürmekten çekinmez bir hale gelirsiniz.
Her gün bir hayvanın öldürülüşüne şahit olun, bir zaman sonra, öldürmeyi kanıksamaya başlarsınız.
Keklik, çulluk, bıldırcın gibi kuşların, yaban keçilerinin, tavşanların, ceylanların öldürülüşünü yakından gösteren bir av kanalının kısa sürede tutulması ve Türk toplumunda karşılık bulması; milletini ve devletini düşünen herkesi endişeye sevk etmelidir. Ama tam tersine; kanala reklâm verenlerin sayısı hızla artıyor. Devlet dâhil!
Bir düşünün: Kış uykusundaki hayvanı bile hem öldürmekten hem de görüntülerini yayınlamaktan çekinmiyorlar. Bunu yapan kişi veya kişilerin eline, insan öldürmek için bir imkân düştüğünü hesap edin...
İşkence etmeye alışmış olmak, insanın ruhunu aşındırır. Kendi çocuğuna merhamet etmeyen, ona sıklıkla şiddet uygulayan bir anne veya baba, bir başkasının çocuğu hakkında kim bilir ne düşünür?
Sıklıkla "her şeyin başı eğitim", "eğitim şart" gibi sloganlar atılıyor. Eğitimin yanına din konulmayınca, yine doğru bir iş yapılmış olunmuyor. Mesela çocuk pornosuyla ilgili gözaltına alınıp tutuklananların neredeyse hepsi doktor, mühendis, subay gibi kimseler.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu'daki birtakım istenmeyen, can yakan ve sıkan olaylardan sonra, hep bir ağızdan töreye saldırmak, bir alışkanlık haline geldi.
Mütedeyyin camiaya hitap eden gazete ve televizyonlar bile töreye saldırma konusunda diğerlerini aratmadılar; "Törerizm" şeklinde manşetler attılar.
Türkiye'de geleneğin üstünü hafiften kaldırın, altından din çıkar. Her fırsatta geleneğe saldırılmasının birinci nedeni budur.
Adına "töre" denilen her ne ise, onun içine İslam'a aykırı bir şey kolay kolay giremez. Bana, törede olan, fakat dinimizde olmayan kaç şey gösterebilirsiniz? Sözgelimi kardeş çocuklarının birbirleriyle evlendirilmesi İslam'a aykırı olsaydı, törede kendine yer bulamazdı.
Ayrıca geleneklerin, törelerin yerine ne konulmak isteniyor, ona da iyi bakmak lazım.
Mardin'deki o korkunç olaydan sonra Kürt kökenli birçok arkadaşımla konuştum. Bunlardan bir tanesi de Mardinliydi. Arkadaşların söylediklerinin özeti şuydu:
Son dönemde, bölgedeki dini şahsiyetlerin prestijleri, saygınlıkları kasıtlı olarak yok edildi; ayrıca toplumsal bilginin ve vicdanın üretildiği merkezler olan medreseler tamamen kapatıldı.
Toplumda dargınlıkları barıştıracak, sorunları halledecek, insanları dizginleyecek, yüzlerine baktıkları zaman kızaracak kimse kalmadı ya da bırakılmadı.
Politikacılar mı? Onlar zaten insanları kutuplaştırıp oy toplama peşinde... Korucular şu partiye, olmayanlar bu partiye vs.
Dini şahsiyetler pasif hale gelince, iş hukuka düşüyor. Fakat hukukun ve kolluk kuvvetlerinin ulaşamadığı, göremediği yerler var. İşte orada Allah korkusu ve vicdan devreye giriyor. Bunlar yoksa eğer, dokuz aylık hamile kadını da, üç aylık bebeği de katletmekten çekinmiyorsunuz.
Doğu ve Güneydoğu vilayetlerinde, devlet ile bölücü örgüt bir alan hariç, her alanda büyük bir çatışma içinde... Bir alan dedim ve şimdi de "din" diyorum.
Allah, insan ruhunun bakir kalabilmesi üç sınır çiziyor: Can, mal ve namus emniyeti...
Sizde Allah korkusu ve vicdan kalmamışsa, bırakılmamışsa; bu sınırlardan birini veya hepsini çekinmeden çiğneyebiliyorsunuz. Sonra da ortaya, Mardin'de olduğu gibi, vahşet sahneleri çıkıyor.
Arşive girmeden, eski gazeteleri ve interneti karıştırmadan, son zamanlarda işlenen vahşi cinayetleri aklıma getirmeye çalışıyorum. Sadece İstanbul'dakileri.
Gaziosmanpaşa'da hayırsız evlat, annesinin kafasını keserek camdan aşağıya, caddeye atıyor.
Gaziosmanpaşa'da alt kattaki komşu, üst kattaki komşunun hanımını ve iki bebeğini vahşi bir şekilde katlediyor.
Etiler'de, bir delikanlı, kız arkadaşının kafasını gövdesinden testereyle ayırıyor.
Güngören'de genç bir mimarı işkenceyle öldürdükten sonra, cesedini varile koyup üzerine beton döküyorlar.
Kayabaşı'nda iki küçük erkek kardeş, öz akrabaları tarafından fidye için kaçırılıyor, sonra öldürülüyor, sonra tanınmasınlar diye yakılıyor.
Silivri'de, erkek kardeş; ağabeyi, yengesi ve dört yeğenini pompalı tüfekle öldürüyor.
Fatih'te, bir abla, on yaşındaki kardeşini bıçaklayarak öldürüyor ve bir ay boyunca çeyiz sandığında saklıyor. Kokmasın diye de, belli aralıklarla sandığı açıp cesedi naftalinliyor.
Liste, korkunç örneklerle uzayıp gidiyor.
Bu cinayetler ile Mardin'deki cinayetlerin ortak noktası töre değil, insanlarda Allah korkusunun ve vicdanın kalmamasıdır.
Önce, insanların neyi kaybettiğini hatırlaması gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.