Cimrilik ve cömertlik
Milletimiz, kazanca göre hesaplanınca, dünyanın en cömert insanlarından oluşuyor. İyiliğin eliyiz. Dil, din ve ırk farkı gözetmeksizin muhtaçların, gariplerin, haksızlığa uğrayanların, zulme maruz kalanların yardımına koşuyoruz. Önceliğimiz insaniyet.
Başkalarına karşı merhametliyiz. Şefkat doluyuz. Peki, aynı hassasiyeti ve yakınlığı birbirimize karşı gösteriyor muyuz? Hem sorumuz, hem esaslı sorunumuz budur. Bir insanın sokaktakilere kibar, evdekilere kaba davranması gibi.
Cömertliği sadece maddi şeylerle ölçemeyiz. İyiliğin ne kadar geniş bir anlam dünyası olduğunu düşünelim. Mesela: Sıkıntılı zamanlarımızda gelen candan bir selamdan daha güzel ne olabilir? – Nasılsın, iyi misin? Bir ihtiyacın var mı?
Artık soralım: Cimri miyiz?
Birbirimizin emeğini görme ve gösterme konusunda cimri olduğumuz söylenebilir. Fedakârlıktan doğan kıymetli çabalara ve yetenekli hamlelere kayıtsız kalabiliyoruz.
Sevgimizi, beğenimizi belli etmede cimri sayılırız. Daha çok beğenmediklerimizi dile getiriyoruz. Kusurları öne çıkarıyoruz. Belki de fıtrattan kaynaklanan bir hal bu. Misal: Şahsımıza yapılan iyilikleri pek söylemez, öte yandan küçük bir kötülüğü bile büyüterek anlatırız.
Harun Tan kardeşimle sohbet ederken, beni hayli etkileyen şu sözü söyledi: “İstemeyi bilmeyen insanlar muhteremdir.” Maalesef, istemeyi bilmeyen, hakkını arayamayan insanlara karşı da cimriyiz. Nasıl olsa sesini çıkarmıyor.
Açarken istekli, örterken isteksiz olabiliyoruz. Özne sürekli değişse de vaziyet genellikle değişmiyor. Oysa: İnsan dediğimiz, hatanın ta kendisidir. Kabahatli kullarız. Başkalarına yoğunlaşan kişi, bir müddet sonra kendisini unutabiliyor.
İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Taşlıtarladaki Ev romanına yazdığı sunuş yazısında şöyle diyor: “Sanatkârın, ömrü olan bir eser vücuda getirebilmesi için, bizzat kendi hayatının insanı olması gerekir.” O halde soralım: İşimiz ve ilişkilerimizde kendi hayatımızın insanı mıyız?
İyi niyetli samimiyeti arıyoruz. Dikkat ederseniz, samimiyetle ilgili örnekleri hep geçmiş günlerden veriyoruz.
Devam edebiliriz. Münasebetleri kurcalayan kimselerin sayısı garip bir biçimde artıyor. Bunun böyle olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Uzaktan ve dışardan bakmasına, tam manasıyla bilmemesine rağmen kesin hükümler veriyor, yargı belirten cümleler kuruyor, hatta hedef gösteriyor. Bir uyarı yapalım: Yerimizi bilmek, kendimizi korumanın şartlarından biridir. Başkalarının hayatını ve kararlarını ipotek altına alamayız.
Anlayış göstermek, vefalı olmak, kıymet bilmek, hakkaniyetli davranmak, kaynakları adil paylaşmak, halden anlamak şeklinde uzayıp giden bir liste var. Cömert yahut cimri; bütün bu konularda ne durumdayız? Aynaya bakmamız gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.