“Deccal medeniyeti...”
AB tarihin gelmiş geçmiş en büyük siyasi ve ekonomik projesidir. Lakin yanlış büyüme stratejisiyle neredeyse sonuna gelmiş ve iflasın eşiğine dayanmış durumda. Lakin biz bunu anlamamak için her şeyi yapıyoruz. Başımızı kuma gömüyoruz. Evet, Merkel, Türkiye karşısında peşin fikirli ama kim onun haksız olduğunu iddia edebilir? Bununla birlikte, 40 yıldan beri Türkiye’yi oyaladıktan sonra kapı dışarı etmeleri doğru mu? 40 yıldır neredeydiler? Lakin artık birlik son sınırlarına gelmiş dayanmış durumda. Bundan ötesi dağılma süreci olabilir. Hatta bundan böyle büyümese bile yine de ayrılıklar bile zuhur edebilir. Bunu engelleyen tek bir şey varsa o da alternatiflerin olmamasıdır. Yine bu hususta papaz ve Papa kızı Merkel dile gelmiş ve kalbinden geçenleri yalın bir biçimde ifade etmiş. Sarkozy de tasdik etmiş. Angela Merkel, başkanlığını yaptığı Hristiyan Demokrat Birlik Partisi'nin (CDU) gençlik kolu olan “Genç Birlik” tarafından düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşmada, Almanya ve Fransa'nın güçlü bir Avrupa için birlikte çalıştıklarına vurgu yaparak, “Türkiye'yle imtiyazlı ortaklığa 'evet', AB üyeliğine 'hayır' diyoruz” demiş. Merkel, AB'nin sürekli bir şekilde genişlemesinin ancak bu arada hareket kabiliyetini yitirmesinin anlamsız olduğunu da ifade etmiş. Bu konuşmanın yapıldığı sıralarda Batı’nın mahiyetiyle alakalı Yusuf Karadavi, el Cezire’de El hayat veş’Şeria programında Batı ile İslam medeniyeti arasındaki farklar hususunda görüşlerini açıklıyordu (10 Mayıs 2009). Batı medeniyeti ile İslam medeniyetinin karşılaştırılmasını isteyen bir dinleyiciye Karadavi şu karşılığı verecekti: “İslam, din ve dünya dengesine dayanan bir dindir. İslam medeniyeti parçacı değildir, dengeci ve bütüncüldür ve bütünleştirici bir yapıya sahiptir. Dünya ile ahireti aynı potada buluşturur. Batı medeniyeti ise Deccal medeniyetidir. Zira tek gözüyle bakar ve tek gözüyle yaşar. Sadece dünyayı görür. Taha Hüseyin gibiler bu medeniyete mecbur olduğumuzu ve A’sıyla Z’sini ve acısıyla tatlısını birlikte almamız gerektiğini savundular. Bunlar doğru değildir. Bize uygun ve elverişli olanı alır, kalanını bırakırız...”
•
Gerçekten de İslam zuhur ettiğinde iki medeniyetle birlikte karşılaşmış ve tanışmıştı. Bunlardan birisi Sasani medeniyeti, diğeri de Bizans medeniyeti idi. O gün bu iki güç Doğu ve Batı medeniyetlerini temsil ediyordu. Pers Komutanı Rüstem ile karşılaşmasında Rüstem’in “Sizleri buraya ne getirdi?” sualine muhatap olan sahabi komutan Reb’i Bin Amir bugünlere kadar yankılanan şu cevabını verecektir: “Ciana linühriceküm min diki’ddünya ile seati’l ahire. Min cevri’l edyan ile adli’l İslam...” Bu misyon bugün dahi değişmemiştir. Bugünkü ifadesiyle söyleyecek olursak Reb’i bin Amir, Sasani Komutanı Rüstem’e şöyle hitap etmektedir: “Buraya gelişimizin nedeni sizi dünya darlığından ahiretin genişliğine ve dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine ve dinlerin zulümatından İslam’ın nuruna, aydınlığına çıkarmaktır...” İşte bu anlayışla çok kısa bir zaman içinde muazzam yol almışlar ve kısa bir süre içinde Sasani devleti tarihe kavuşmuştur. Reb’i Bin Amir, Sasaniler yerine Bizanslılarla yani medeniyetin batı kanadıyla karşılaşsa ve benzeri bir soruya muhatap olsa şüphesiz aynı şeyleri söyleyecekti. Zaten Karadavi soruya cevabının başlangıcında şunları söylemiştir: “Her ne kadar Batı medeniyeti Mesih’e dayandığını ileri sürüyor ve söylüyorsa da halt etmiştir ve yanlıştır. O Mesih’e dayanıyor ama başka ve çakma bir Mesih’e. Yani yalancı ve sahte Mesih’e; Deccal’a dayanmaktadır ve bundan dolayı da Deccal medeniyeti denmeye müstehaktır...”
•
Gerçekten de Karadavi’nin de beyan ettiği gibi Batı medeniyeti, cinsel tercihlerde bir çeşit haddi aşmak, sapmak ve israf olan Luti’lik medeniyetidir. İbrahim’in havzasından ve medeniyetinden oldukça uzaktır. Mesele onların medeniyetlerine sahiplenmelerinde değil, bizim istenmediğimiz halde onlarla birlikte olmakta ısrarcı halimizdir. Çatlasak da patlasak da mukadderi değiştiremeyiz. Onların yürüyüşünü öğrenelim derken kendi yürüyüşümüzü unuttuk. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olacağız. Avrupa Birliği yolunda bize ne Şimon Peres’in ne de Obama’nın şefaatları yardımcı olabilir. Ancak şahsiyetimizle Reb’i Bin Amir gibi kendisine güvenen ve Rüstem’i şaşırtan komutanlar çıkartabilir ve yeniden Viyana kapılarında görünebiliriz. Yine de Karadavi ikinci Roma’nın barışçı bir şekilde feth olacağını ifade etmektedir. Daha doğrusu bu yöndeki hadisi böyle yorumlamaktadır. Zaten asıl olan İslami değerlerdir ve bunların zorla değil, iz’anla kabulüdür. Yoksa Seyyid Kutup’un deyimiyle kılıçla dayatma yoktur. Kılıç Mesih’in deyimiyle kılıç engeline ve kılıç çekenlere karşıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.