Önce Müslüman Halka Din Hürriyeti Ver, Ondan Sonra Misyonerlere ve Kilis
GEÇENLERDE, Diyanet’ten sorumlu devlet bakanı “Ülkemizde elbette kilise açılacak, yeni kiliseler yapılacak, eskileri restore edilecek, misyonerler faaliyette bulunacaktır” mealinde talihsiz bir beyanda bulundu.
Türkiye’nin Müslüman halkına İngiltere’de ve laik Fransa’da olduğu gibi tam, gerçek ve geniş bir din hürriyeti verilmedikçe- misyonerlere aşırı hürriyet tanınması son derece yanlıştır.
Önce kendi halkına din, inanç, inandığı gibi yaşamak, devlet dışında dinî eğitim vermek, teşkilatlanmak, dinî dernek kurmak, tasavvuf/tarikat faaliyetleri yapmak haklarını ve hürriyetlerini ver, ondan sonra konuş.
Müslümanların elleri kolları bağlı, misyonerler dolu dizgin at koşturuyor.
Müslümanlar bir yerde toplanıp serbestçe zikrullah yapamıyor, misyonerlere ise karışan görüşen yok.
Müslümanların kendi dinlerini yaymak için “İslâm İrşad, Tebliğ ve Davet teşkilatı” kurmaları yasak; Misyonerler ülke sathında sere serpe cirit atıyor... Böyle adaletsizlik, böyle eşitsizlik, böyle zulüm, böyle haksızlık, böyle tek taraflılık olur mu?
Bir de Alevi kardeşlerimize geniş bir din ve inanç hürriyeti verilmesi meselesi var. Bu konu çok netameli, çok mayınlı olduğu için fazla konuşmayacağım. Ülkemizdeki Alevîlerin baskı altında olduğu, onlara yeterli miktarda din ve inanç hürriyeti sağlanmadığı iddia ediliyor. Bu iddia doğrudur, haklıdır. Lakin, bu hürriyetsizlik sadece Alevîler için değildir. Çoğunluktaki Sünnîlerin de din, inanç, vicdan hürriyetleri son derece kısıtlıdır. Bir meseleyi ele alırken bütünüyle ele almak gerekir.
Son on gün içinde İstanbul civarındaki bir camide yatsı namazından sonra dinî sohbet dinleyen 100 kadar vatandaş kolluk kuvvetleri tarafından yakalanmış, arabalara doldurularak merkeze götürülmüş ve sabaha kadar sorgulanmıştır. Hattâ, tuvalete gitmek isteyenler silahlı kolluk mensupları tarafından getirilip götürülmüştür.
Camiden adam toplamak, sabaha kadar sorgulamak... Bu bir insan hakları ihlali değil midir? Kimlere karşı yapılıyor? Çoğunluktaki Sünnî Müslümanlara karşı...
O halde, ülkemizdeki din ve inanç hürriyeti bir bütün olarak ele alınacak ve hem Sünnîleri, hem Alevîleri memnun edecek sonuçlara genişliklere gidilecektir. Ancak bundan sonra misyonerlere de hürriyet sağlanabilir.
Bazı Sünnî politikacılar Alevîlerin bir tür tekke veya dergah olan cemevleri açmalarına sıcak bakıyor. Peki, Alevîlere bu hürriyet verilirken Sünnî Müslümanlara tekke, dergâh, zaviye açmak izni verilmeyecek midir? Verilmezse, bu bir zulüm olmaz mı? Bir eşitsizlik olmaz mı?
Alevîye hürriyet veriyorsun, Sünnîye de vereceksin.
Siyasî iktidar her meseleye oy devşirme açısından bakıyor, Alevîlerin oylarını almak için neler yapmalı? Kürtlerin oylarını almak için neler yapmalı?..
Sünnîlerin oyları ne olacak? Onlar zaten çantada keklik... Ya öyle mi?
Sünnî Müslümanların istedikleri bazı haklar ve hürriyetler nelerdir?
- Devletten bağımsız (en azından üniversiteler gibi özerk) dinî cemaat teşkilatı.
- Bu teşkilatın başına, cemaat temsilcileri tarafından seçimle getirilen bağımsız ve ehliyetli bir Şeyhülislam,
- Laik (ne kadar laikse) rejimin karışmayacağı dinî eğitim.
- Örtülü kız öğrencilerin üniversitelerde serbestçe ve korkusuzca okuma hakkı.
- Dindar kadınların başörtüsüyle memurluk, doktorluk, akademisyenlik, avukatlık yapma hakkı.
- Başta Mısır’daki Ezher üniversitesi olmak üzere İslâmî yüksek tahsil müesseselerinden alınan diplomaların devletimiz tarafından geçerli sayılması.
Sünnî Müslümanlara bu haklar ve hürriyetler verilmediği müddetçe sayıca azınlıktaki bazı gruplara geniş hürriyet verilmesi adalete ve eşitliğe aykırı olur.
İktidar daha fazla oy almak için satranç oynuyor ama bu kafa ve siyasetle satrancı kazanması mümkün değildir.
Türkiye’nin dinî yapısında ve din işlerinde şöyle bir tablo vardır:
Devlet, Diyanet’i sıkı bir şekilde kontrol ediyor, ona baskı yapıyor.
Devletin üzerinde Derin devlet heyulası vardır, o da devlete baskı yapıyor, Diyanet’e baskı yaptırıyor.
Cami hizmetleri yetersizdir. Çok iyi ve yüksek bir şekilde yetiştirilmiş ve çağın icaplarını bilen vasıflı din hizmetlileri yoktur. İstisnalar kuralı bozmaz. Bu yüzden Müslümanlar hem Din’in, hem de Çağ’ın gerisinde kalmışlardır.
Bütün demokrat ve medenî dünyada tasavvuf ve tarikat faaliyetleri serbest de Türkiye’de niçin değil?
Malum zihniyet hemen bağıracaktır: “Atatürk, İslâm tarikatlarını kapatmış, yasak kılmıştır, kesinlikle açılamazlar...”
Ya öyle mi?... Atatürk Mason localarını da kapatmıştı. Onun ölümünden sonra “Mason Localarının kapatılması devrim (veya inkılabı)” ayaklar altına alındı ve localara tekrar hürriyet verildi. Aynı şey niçin tarikatlar için yapılmayacakmış?..
Norveç’te yaşayan bir grup Müslüman bir Nakşî veya Kadirî tekkesi açmak isteseler, onlara bu hürriyet veriliyor mu? Elbette veriliyor. Çünkü, dernek kurma hakkı insanların evrensel hak ve hürriyetlerindendir. Gereken bilgileri resmî makamlara verir ve derneklerini veya tekkelerini açarlar. Âdil kanunlara göre suç sayılan bir şey yapmadıkları müddetçe onlara karışılmaz, Türkiye’de de böyle tam bir hürriyet olmalıdır.
Ezan-ı Muhammedi okunması bir ara yasaklanmıştı. “Tanrı uludur...” şeklinde bir tercüme okunuyordu. 1950’de Ezan üzerindeki yasak kaldırıldı. Birtakım inkılaplar bizzat Atatürkçüler tarafından kaldırılmış, ilga edilmiştir.
Mason localarının yeniden açılması...
Arapça gerçek Ezan yasağının kaldırılması...
Bütün erkeklerin şapka giymesi mecburî idi. Zamanımızda fötr veya melon şapka giyen kaldı mı? Demek ki, şapka inkılabı da artık geçerli değil, tarihe karışmış.
Şapka giyilmesiyle ilgili kanuna göre herkesin başına şapka geçirmesi şarttır, mecburîdir. Zamanımızda en koyu Atatürkçüler bile bu konuda suç işliyor...
İleride tekrar yazmak üzere konuyu burada noktalıyorum. Sadece özet olarak üç cümle olarak iri harflerle yazacağım:
Madde 1: Çoğunluğu teşkil eden Müslüman halka tam ve geniş bir din, inanç, inandığı gibi yaşamak, dinî teşkilat kurmak hürriyeti vermeden misyonerlere geniş ve engin bir hürriyet sağlamak, yeni kiliseler inşa etmek, eskileri restore ettirmek haksızlıktır, zulümdür, eşitlik prensibine ve millî menfaatlerimize aykırıdır.
Madde 2: Alevî vatandaşlarımıza Alevî tekkesi açmak hürriyeti verilirse, Sünnî Müslümanlara da tasavvuf tarikatı açma hakkı verilmesi gerekir.
Madde 3: Başta İngiltere olmak üzere medenî Batı Avrupa ülkelerinde ne kadar din hürriyeti varsa, bizde de o kadar din hürriyeti olmalıdır.