SızlanmaŞikayet yok
Bugünden itibaren, şikayet ve sızlanma yok. Her gün yatağa gücümüz oranında görevimizi yapmanın huzuruyla girelim.
Bakara suresinin en sondan bir önceki ayette "Allah, hiçbir nefse gücünün yetmeyeceği yükü teklif etmez" buyurur.
Siz, eşinize karşı görevinizi yerine getiriniz ve gerisine karışmayınız.
Anne ve babalar, çocuklarına karşı görevlerini yerine getirseler çocuklarından sızlanma konusunu yok ettiklerinden şikayetçi de olmayacaklardır.
Gelin, kaynanaya karşı, kaynana, geline karşı sorumluluklarının bilincinde olsa ve sorun çıkarmasa sızlanma da olmayacak.
Hükümetler, görevlerini tarafsız olarak yerine getirseler, vatandaştan şikayetçi olamazlar, vatandaşlar da kendi işlerini yapsalar, hükümetlerden şikayetçi olmazlar.
"Dış ülkeler bizi tanımıyorlar, bizi anlamıyorlar" diye sızlanmanın anlamı yok.
Biz, kendimizi tanıyor muyuz?
İmam-Hatipler kapatıldı, Kur'an Kurslarına kilit vuruldu, ne olacak bizim halimiz? Diye sızlanmanın faydası yok.
Hemen duruma göre tavır alınacak, liselerin karşısına, yan tarafına yurtlar yapılacak, kurslar açılacak, burslar temin edilecek ve liseler, İmam-hatip haline getirilecek.
Kolunu kaldırmadığı halde tutunacak dalı olmadığından şikayet edenler, gerçeklerle yüzleşmekten korktukları için hep hayal kuranlar ve "Hayallerim suya düştü" diye yakınanlar, üşütürüm endişesiyle hiç dağa çıkmadığı halde "Güvendiğim dağlara kar yağdı" diye sızlananlar, hastalık hastası olduğu için doktor tavsiyesi olmadan hapı yutanlar, olmayanı işitenler, tembellikten canı sıkılanlar, gündüzü gece görürler, herkesi hırsız sanırlar, baharın çiçeklerini kışın karı zannederek üşürler.
Sevgili peygamberimiz buyurur: "Kim insanlar helak oldu" derse o helak olanların başında gelir. (veya bir rivayette) helak edenlerin arasındadır" buyurmuş. (Ebu Davud, Edeb, Hadis 4983)
Hadisi şerh eden Hattabi: "Bu sözü ayıplamak için dahi söylememek gerekir. Ayıplamak için veya kendisinin faziletini anlatmak için söylüyorsa yine helak olanlardan olur" diyor.
Çözüm üretme durumunda olanlar, kendi aralarında konuşurlar ve olumlu yönde çareler üretirler.
Yoksa "Gül dalında niçin diken besleyelim? Öyleyse gül neslini kurutalım" diyenlerden oluruz.
Biz, toplum doktorları gibi davranacağız. Hastalıkları bileceğiz. Mikrop korkusundan mikrop üretme istasyonları kurmayacağız.
Rabbin şifa hazinesi Kur'an'dan çareler arayacağız.
Ama hastamızın hastalığını el aleme teşhir etmeyeceğiz.
Gündüz vakti kadınlar, koyun sürüsünü sağarken aç bir kurt sürüye saldırır. Korkudan bir araya gelen kadınlar hep birden: "Amanın aramızda bir erkek olsaydı." derlermiş.
Bakmışlar ki, çoban da kadınların arasında o da aynı şeyi söylermiş. "Amanın bir erkek olsaydı" dermiş.
Kadınlar çobana dönüp: "Sen erkek değil misin?" demişler. Çoban erkekliğini hatırladıktan sonra kurdun üzerine yürür ve kurt da kaçar gider.
Çoban, kurtla arkadaşlık yaparsa kuzulara yazık eder. Devleti yönetenler, kurt gibi adamlarla arkadaşlık yapar, onların yazdıklarını okur, onlara kulak verir, mutabakatı halkla değilde kurtlarla yaparsa millete yazık eder.
İçimizdeki kurt bizi de yer bitirir.
O, yün içinde gelişen kurt gibi içimizden büyür ve bizi kemirir.
Burada bahsettiğim "Şikayet" bir hakkın elde edilmesi için yetkili makama yapılan şikayet değildir.
Sızlanma anlamına gelen şikayettir.
Yüreğimiz sızlasa da, burnumuzun direği sızlasa da sızlanmadan çare üretmeye devam edeceğiz.
Hani başkası düşünce ukalalık yapıp "Çürük tahtaya basmasaydı" deriz de kendimiz düşünce "tahta çürükmüş" deriz ya işte öyle bir şey.
Hastalıktan şikayet değil, sabırla hastalığın gıdası olan ilaçları vererek misafiri ağırlamaktır.
Kanımızı emen keneden şikayet yerine keneyi defeden çare üretmek gerekir.
Dinime düşman kurum ve kuruluşlardan sızlanmak yerine zararlarını kâra çevirmek gerekir.
Ateşin görevi yakmak, akrebin görevi sokmak olduğuna göre sızlanmanın, şikayet etmenin, sorun üretmenin faydası yok.
Sevgili peygamberimiz, Taif halkını İslâm'a davet için gittiğinde şehrin yöneticileri, şehrin ayak takımını kışkırtıp efendimizi taşlatmışlar.
Efendimiz, şehrin dışında bir gölgelikte Rabbine yönelmiş ve "Allahım, gücümün zayıflığını, çaremin azlığını ve insanların gözünde değersiz görülüşümü yalnız Sana şikayet ediyorum..." Diye dua etmiş. (İbn-i Hişam, Sire ve İbn-i Saad, Tabakat)
Yani Taif halkını şikayet etmemiş ve kendisinin gücünün zayıflığını ve çaresinin azlığını şikayet etmiş.