Nasıl Kurtuluruz?
BU ülke, bu halk, bu devlet kurtulur mu, selamet bulur mu?.. Elbette ve inşaallah kurtulur, selamet bulur ama bu çok zordur. Bugünkü pislikle, bugünkü sapıklıklarla, bugünkü ahlâksızlık ve erdemsizlikle, bugünkü rezilliklerle kesinlikle kurtulmaz ve selamete çıkmaz... Mutlaka radikal, temelden, çok esaslı, genel, toptan bir temizlik, saydamlık, erdem, ahlâk, medeniyet seferberliği ilan edilmesi gerekir.
Kanun maddesi gibi çok açık, çok seçik yazıyorum.
BİRİNCİMADDE: Türkiye'nin uluslararası temizlik ve saydamlık notu bugünkü gibi 10 üzerine 5'in altında kalırsa bu ülke kurtulmaz, selamete çıkmaz. Bu notun en az 10 üzerinden 7 olması gerekir. Yani Türkiye'nin bugünkü kokuşmadan, pislikten yolsuzluklardan, rüşvetten, hortumlamadan, haram yemeden ve bin türlü suçtan ve günahtan arındırılması şarttır. Türkiye temiz ve şeffaf olmazsa kurtuluş yoktur. Ne vardır? Bugünkü gibi bin türlü pislik ve rezillik vardır.
İKİNCİ MADDE: Bazı saflar, iyi bir sivil anayasa yapılırsa düze çıkarız, her şey yoluna girer diyor. İyi bir sivil anayasa yapılması elbette iyi olur ama sadece anayasa ile köy olmaz, kasaba olmaz.
ÜÇÜNCÜMADDE: Bugünkü yanlış, kötü, zararlı, ideolojik eğitim sistemi ile Türkiye bir intihar yolundadır. Bu sistem değiştirilecek ve Türkiye'nin kültürel, tarihî değerlerini hesaba katan ciddî bir eğitim getirilecektir. Ülkemizin İngiltere, Fransa, İsveç, Japonya, Güney Kore, Singapur gibi okulları ve liseleri olması kurtuluşun birinci şartıdır. Maarifimiz (Eğitimimiz) bilgi ve kültür, ahlâk ve aksiyon, güzellik ve estetik bakımından vasıflı Türkiyeliler yetiştirirse kurtuluruz, yoksa batmaya devam.
DÖRDÜNCÜMADDE: İslâm, Türkiye'nin millî kimliğinin birinci temel faktörüdür. Bugün ülkemizde İslâm'a zarar veren iki kötülük vardır. Birincisi agresif din düşmanlığı, ikincisi rezil bir din sömürüsü. Türkiye kurtulmak istiyorsa bu iki rezillikten kurtulmalı ve temizlenmelidir. Bakın bendeniz tek taraflı konuşmuyorum. Sadece din düşmanlığından bahs etmiyorum. Madalyonun arka tarafındaki din sömürüsünü de görüyor ve gösteriyorum. Bugün ülkemizde gerçek ve tam bir din, inanç, ibadet ve inancına göre yaşamak hürriyeti yoktur. Din işleri, dinî hizmet ve faaliyetler, dinî eğitim, camiler, namazlar derin devletin baskısı, denetimi, kontrolü altındadır. Ermeniler kendi patriklerini, Yahudiler kendi hahambaşılarını, Masonlar kendi Üstad-ı Azamlarını, Bahaîler kendi ruhanî liderlerini, Sabataycılar kendi hahambaşılarını serbestçe seçebiliyor ama Müslümanlar kendi Şeyhülislâmlarını seçemiyorlar? 1960'lı yıllarda Diyanet'ten sorumlu bir bakan "Diyanet İşleri Başkanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü gibi bir devlet dairesidir. İstersem Diyanet başkanını kolundan tutup atabilirim..." demişti. İşte bizdeki sistem budur. Din konusunda, çoğunluğu oluşturan Sünnî Müslümanlara gerçek hürriyet ve serbestlik verilmezse bu ülke kurtulmaz, selamete çıkmaz. İşin en kötü tarafı, Derin Devlet,Müslümanları öylesine cahil bırakmış, öylesine parçalamış ve bölmüştür ki, şu anda verilse bile Müslümanlar din hürriyetinden yararlanamaz, birbirlerine düşerler.
BEŞİNCİ MADDE: İnsanlığın en kıymetli, en temel değeri bilgeliktir, eskiden buna hikmet deniliyordu. Türkiye'nin idaresinde bilgeliğin esamesi okunmuyor. Türkiye bilgece idare edilmezse, Türkiye'nin dertleri ve krizleri bilgece çözülmezse kurtuluş da olmaz, selamet de.
ALTINCI MADDE: Bugünkü resmî ideoloji sultasıyla, onun baskı, tabu ve dayatmalarıyla Türkiye kurtulmaz. Bu ideolojiyi özelleştirecek irade, cesaret var mı bizde?
Milyonlarca Türkiyelinin ilgilendiği, merak ettiği, kafa yorduğu şu meselelere ve konulara bakınız:BülentErsoy ile Kültür Bakanı tartışmış...Sevgili tarafından öldürülüp başı kesilen liseli kız... Futbol maçları (Eski Bizans'ta Maviler ve Yeşiller vardı)... Bin türlü yolsuzluk...Bir vali açıkta içki içilmesini yasaklamış ve memleket sanki batmış...
Biz o hale gelmişiz ki, doğru dürüst çare ve çözüm bile arayıp bulamıyoruz.
GENÇLİK ELDEN GİDİYOR
SON cumayı Eyüp Sultan civarında Akarçeşme mahallesindeki Zal Mahmud Paşa Camii'nde kıldım.Yarım saat önce gitmiştim, namazdan önce küçük bir kahvede çay içtim, sokaktan gelip geçenlere baktım. Dar sokak kız erkek öğrencilerle doluydu. Yirmi beş dakika boyunca önümden bir sinema şeridi gibi kafile kafile aktılar. Dehşetle irkildim. Kız olsun, erkek olsun öğrencilerin kıyafetlerini, yürüyüşlerini, gülüşmelerini, konuşmalarını, hal ve harekatını hiç mi hiç beğenmedim.
Kahveciye sordum: "Bunların bu halleri nedir?.." O da beğenmiyordu. "Bazen kızların kendi aralarında konuşmalarını duyuyorum, erkeklerden daha galiz ve çirkin lâflar ediyorlar" dedi.
Liseli bir kız öğrenci nasıl olmalı? Tek cümleyle, "Küçük hanımefendi olmalı..."
Müslüman bir kızın en büyük iki süsü iffet ve hayâdır.
Öğrenci kızlar mini etekliydi.
Birkaçına baktım, okuldan çıktıktan sonra başlarını örtmüşlerdi. Başörtülerini, hallerini, yine beğenmedim. Başını örtmekle iş bitmiyor.
Liseli kızlar küçük hanımefendi, erkekler küçük bey olmalıdır.
Yırtıklık, farfaracılık, hafifmeşreblik, ağzı bozukluk, çapaçulluk liseli gençlere yakışmaz.
Bazı eğitimciler geleneksel millî kültüre sanki savaş açmıştır.
Karma okullar gençliği bitirdi.
Lise ve kolejlerde gençliğe üç şey kazandırılır:
1. Bilgi ve kültür.
2. Ahlâk ve karakter.
3. Estetik ve sanat kültürü.
Böylece vasıflı, güçlü, üstün Türkiyeliler yetiştirilir.
Liseli kızların mini etek giymesi yanlıştır.
Başı testere ile kesilerek feci şekilde hayatına kıyılan 17 yaşındaki kızdan ibret almalıyız.
Laik Fransa'da Katoliklerin Katolik liseleri açmasına nasıl izin veriliyorsa, bizde de Müslümanların İslâm Liseleri açmasına izin verilmelidir.
Bugünkü halleriyle Müslümanlar İslâm liseleri açabilir mi? Maalesef açamaz. Çünkü böyle bir şey şehir kültürüyle, medeniyetle, eğitim ve pedagoji sahasında çağ seviyesinde, hattâ ondan da üstün olmakla mümkündür.
Vaktiyle, İkinciDünyaSavaşı'ndan önce Yugoslavya'da Müslüman kızlar için dinî bir okul varmış. Rahmetli Profesör üstad TayyipOkiç iftiharla anlatırdı. Gerçekten İslâm okuluymuş.
HalideEdib Adıvar, SultanAbdülhamid zamanında Üsküdar Amerikan kız kolejinde okumuştu. Henüz öğrenci iken, İngilizceden "Mader/Anne" adıyla bir kitap tercüme etmişti. O zaman lise kızları çarşaflı ve peçeliydi. Halide Edip daha sonra MillîMücadele'ye katılmış, çarşafıyla cepheye gitmiş, "Halide Onbaşı" unvanını almıştı. Atatürk ile bozuştuktan sonra yurt dışına gitmiş, İngiltere ve Amerika'da İngilizce kitaplar yazmış, üniversitelerde İngilizce ders vererek profesörlük yapmıştı.
Müslümanlara sesleniyorum: Kızlarınızı mini etekli olarak okutmayınız. Kız ve erkek çocuklarınızın iffetli, hayalı, terbiyeli, küçük hanımefendi, küçük beyefendi olmaları için neler yapılması gerekiyorsa onları yapınız.
Çocuklarınızı kontrol altında tutunuz.
Gençliğini iyi, vasıflı, bilgili, kültürlü, ahlâklı, karakterli yetiştiremeyen bir toplum batmaya mahkûmdur.
Benim kızım maşaallah turp gibi, başı testere ile kesilmedi demeyiniz. Başları yerinde ama ruhları testereyle biçiliyor...
FAZLURRAHMANCILIK FİTNESİ
GÜNÜMÜZ Türkiye'sinde İslâm dininin tamamiyetini (bütünlüğünü), saflığını, ilâhî yapısını tehdit eden büyük tehlikelerden biri Fazlurrahmancılıktır. Bu bozuk ve sapık akım maalesef içten ve dıştan destek ve teşvik görmektedir. İlâhiyat fakültelerinden birini ele geçirmiştir, ötekilere de az veya çok sızmıştır. Önemli bir din kurumunda Fazlurrahman mezhebine bağlı etkili elemanlar vardır.
Fazlurrahmancılık nedir? Birkaç özelliğini sıralayayım:
1. Fazlurrahman Pakistanlıdır. Bozuk fikir ve inançları dolayısıyla bin kadar ulema, fukaha, müftü, müfessir ve muhaddis tarafından protesto edilmiş ve ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştır. ABD'ye gitmiş ve Chicago üniversitesinde profesör olmuştur.
2. Fazlurrahman'ın oğlu İslâm'ı bırakmış, Hıristiyanlığa geçmiştir.
3. Fazlurrahmancılık, İslâm perdesi altında âdeta yeni bir din halini almıştır.
4. Fazlurrahmancılar, Kur'ân ve Sünnetteki yüzlerce kesin emrin, yasağın tarihsel olduğunu, bugün geçerli olmadığını iddia etmektedir.
Dinde reform, yenilik, değişiklik, ayıklama, tasfiye yapılmasını isteyenler Fazlurrahmancılığı tenkit etmiyor.
Fazlurrahmancılar Ehl-i Sünnet Müslümanlarına karşı taqiyye yapıyor, onları aldatıyor.
Onlara sesleniyoruz: Müslümanlara karşı taqiyye yapmasınlar... Müslümanları (din kardeşi olarak kabul ediyorlarsa) onları aldatmasınlar.Açıkça, mertçe, "Biz Fazlurrahmancıyız" diye ortaya çıksınlar.Ehl-i Sünnet İslâmlığının altını oymasınlar. Tezlerini ortaya koysunlar.Tartışmaya açık ve hazır olsunlar.
Peygamber-i Zişan Efendimiz (Salat ve selâm olsun O'na) "Bizi aldatan bizden değildir" buyurmuştur.