Nurların deryasına dalınca
Konyalı Rıfat Filizer henüz lise talebesiydi. 1940’lı yıllarda Ziya Arun vasıtasıyla Risâle-i Nurları tanımış, iç dünyasında büyük inkılâplar meydana gelmiş, tarif edilmez bir mutluluk duymuştu. Bu mutluluğu başkalarıyla da paylaşmak istemişti. Piri Mehmet Paşa Camii cemaatinden yakından tanıdığı, öz kardeşten daha fazla birbirlerini sevdikleri sabah namazı arkadaşı Zübeyir Gündüzalp’a tanıtmayı aklına koymuştu.
Artık Filizer her fırsatta Risâle-i Nur’dan, Üstaddan bahsediyordu Gündüzalp’e. Altı ay bıkmadan, usanmadan anlattı. Elinde okuyacağı birçok, hatta 300 kitap bulunduğunu söylüyordu Gündüzalp. Okumayı çok seven biriydi. Dört sandık dolusu roman, hikâye ve felsefe kitabı vardı. Bunlar üniversite talebelerinin bile okuyamayacağı seviyede kitaplardı. Geniş birikimliydi.
Karşısında oldukça kültürlü bir insan vardı Filizer’in. Zekiydi, kabiliyetliydi. Kim olursa olsun muhatabını ikna edebilecek yetenekte birisiydi. Böyle bir insanı nasıl ikna edebilir, Risâle-i Nur’un önemini nasıl anlatabilirdi. Sonunda buldu çözümü. Kendisi ilk defa Küçük Sözler ve Gençlik Rehberi’ni okuduğunda Nurları tanımamış mıydı? O da Gündüzalp’e aynı metodu uygulayıp ona bu iki eseri verdi. Bu ona bir bayram sevinci ve büyük bir mutluluk yaşatmıştı. Gündüzalp onları okur okumaz bağlanmıştı bu eserlere. Artık o deryaya dalmış, tadını almış, bütün zerratıyla Risâle-i Nurlara teslim olmuş, gece gündüz Nurları okumaya başlamıştı. O zamanlar Konya PTT’sinde çalışmaktaydı. Mesaî dışında Halıcı Sabri Efendinin halı mağazasına gider, üst kattaki odada Risâle okurdu. O kadar eğilmişti ki Külliyatı baştan sona okumuştu. Çok geçmeden keskin kavrayışı, incelikleri ve nükteleri keşfedişi sebebiyle kısa zamanda kendisinden önce Nurları tanıyan arkadaşlarına bile rehberlik etmeye başlamıştı.
Kitabında tembellik diye bir şey yoktu onun. Büyük bir hazine keşfetmenin sevinci içerisindeydi. Tekrar tekrar okumaktan kendini alamıyor, okudukça anlayışı artıyor, başka hiçbir şeyde duymadığı kadar büyük bir haz ve mutluluk duyuyor, kudsî duygularla, onu okuma aşk ve şevkiyle dolup taşıyor, imanı kuvvetleşiyor, hizmet şevk ve gayreti içine giriyor, zevkine erdiği, “selâmet ve saadetle yaşamanın, terakki ve tekâmülün zembereği” olarak gördüğü bu kitapları gençlere tanıtırken “Arkadaşlar benim elime bazı kitaplar geçti, okudum ve şu ana kadar böyle enteresan felsefe kitapları görmedim” diye ilgilerini çekiyordu.
Bizzat kendisi Risâleleri ilk tanıdığında günde 14 saat okuyan Zübeyir Gündüzalp onları okuyup anlamanın üzerinde özellikle durmuş, bu konuda notlar düşmüştü. Bu notlardan bir kısmı üzerinde de isterseniz bir sonraki makalemizde duralım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.