Cumhurbaşkanı na dokunan yargıcın dokunulmazlığı
Anayasa'nın açık hükmüne rağmen bir yargıç Cumhurbaşkanlığı makamına yargı yolunu açıyor. Kısa yoldan Cumhurbaşkanı'na dokunmuş oluyor. Attığı en küçük imzaya kadar bütün kararlarında "sorumsuz" olan Cumhurbaşkanı güya "dokunulur" hale geliyor. Gerçek durum böyle mi?
Eldeki delillere, ifadelere ve duruşmalar boyunca yargıçların oluşan kanaatlerine göre verilen bir yargı kararı değil Sincan Ağır Ceza yargıcının verdiği karar. Yargıç kendince Anayasa'nın 105'inci maddesini yok sayıyor ve açık hükme rağmen "cumhurbaşkanı yargılanabilir" şeklinde bir şahsi rey ihsas etmiş oluyor. Bu kararın arkasındaki niyet de sorgulanmalı. Cumhurbaşkanı, milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle –kendisinin yargılanma talebine rağmen- isnad edilen suçtan yargılanamadı; ama suçu bireysel değil, parti yetkili mercilerine isnad edilen bir suçtu ve kendisiyle aynı durumda bulunanların tamamı suçsuz bulundu. Bu davanın bir uzantısı olan tazminat davasından da ayrıca "şahsi sorumluluğu olmadığı gerekçesiyle" beraat etti. Hakim, bütün bunları bilmesine rağmen, olmayan bir kapıyı önce ihdas etmeye, sonra da açmaya zorluyorsa ortada başka bir şey var demektir. Yargıcın çiğnediği daha genel bir hüküm var: "Yargıçlar kararlarıyla konuşur". Kararı veren yargıcın, Habertürk'te canlı yayında kararını savunmaya girişmesi, çiğnenen prensibin sadece bir Anayasa hükmünden ibaret olmadığını anlatıyor.
Durumun vahametini tersinden gösterelim.
Yaptığı işi monoton ve tüketici bulan bir yargıcı göz önüne getirin. Yaşı ilerledikçe yanlış bir meslek seçtiğine daha fazla inanıyor. Bir dans yıldızı veya bir tiyatrocu olmayı hayal ettiği gençlik yıllarını, sabahları koyun sürülerinin evinin önünden geçtiği taşra kasabalarında geçirmiş. Hayaller tükenmiş; ama hâlâ yargıcın yüreğinde bir umut var. Bir yolunu bulup bu sıkıcı hayattan sıyrılabilir, toplumun ilgi ve hayranlıkla izlediği bir yıldız olabilir. Mahkemenin kaleminde görev alan bir kâtip ve hizmetli yerine büyük sayılara hükmedebilir. En önemlisi kendisine artık saygı bile göstermeyen eşinin ve çocuklarının gözünde yeniden önemli biri olabilir. Vicdanları dışında hiçbir merciye ve arzuya boyun eğmeyen yargıçları tenzih ederek soralım: Yaptığı işin monotonluğuna rağmen bir yıldız olma hayalinden vazgeçmeyen, üstelik işine de saygısı olmayan bir yargıç pekala mümkün olabilir, öyle değil mi? Politikada yıldız olmayı kafasına koyan bir yargıçtan söz ediyoruz. Karşınıza mesleğinin şeref ve itibarını ikbal arayışları için harcayacak bir yargıç portresi çıkmıyor mu?
Bir hukuk sistemini, toplumun hak ve adalet duygusunu, yargı sistemine olan güveni siyasî ikbal peşinde koşan bu yargıca karşı nasıl korursunuz? Böyle bir yargıcın Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ve halkını şahsında temsil eden Cumhurbaşkanı'nı dünya aleme rezil etmeye kalkmasını, dolayısıyla ülkenizin şeref ve haysiyeti ile oynamasını nasıl engellersiniz? Önümüzde iki yol var. Birincisi Cumhurbaşkanlığı makamını, bu tür keyfi tasallutlardan azade tutmak ve böylece bu makamın izzetini ve şerefini korumak için cumhurbaşkanının şahsını dokunulmazlık zırhı ile donatmak. Bu koruma zırhını Anayasa hükmü haline getirerek herkesin gözünün içine sokmak. Peki Anayasa'ya bu zırhı yerleştirdikten sonra, ikbal peşindeki bir yargıç yine de bu zırhı delmeye alenen teşebbüs ediyorsa?
O zaman yargıya, Anayasa hükmünü alenen çiğneyerek yargıya olan güveni sarsan bu suistimalin hesabını sormak düşüyor. Bir vatandaş olarak cumhuriyet savcılarına suç duyurusunda bulunuyorum. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın şahsında Türk devletinin ve anayasal kurumlarının uluslararası alanda itibarına zarar veren bu yargıcın, TCK'nın 302-308 maddeleri arasındaki suçlardan yargılanabilmesi için "yargıç dokunulmazlığının kaldırılmasını" talep ediyorum. Devletin bütün kurumlarını –bu arada yargıyı da- tek başına şahsında temsil eden cumhurbaşkanının dokunulmazlığı yoksa bir yargıcın nasıl olabilir?