Allah affeder, kullar affetmez
Allah şirkten başka bütün büyük günahları affeder, fakat kullar zelleyi bile affetmez. Kur’an, ilahi rahmeti yansıtan kutsal bir kitaptır. Allah buyuruyor ki; “Benim rahmetim her şeyi kuşatmıştır.” (Araf,7/156) Bu rahmetin bir tecellisi olarak Allah kullarını günâhlardan sakındırmaktadır. Günâhlardan sakınma konusunda ihmali olanlar ise kulluk defterinden silinmezler. İlahi rahmetin eseri olarak belki tövbe kapılarının açık olduğu müjdesi ile taltif edilirler. Tövbe ve istiğfarda bulunan herkes affedilir, hatta şirk bile…
Allah sadece şirki tövbesiz affetmez, fakat bunun dışındaki -büyük günâhlar dâhil- kulun işlediği bütün kusurları affeder. Bu, Allah’ın kullarına gösterdiği güzel bir örnektir. Kendi sıfatından bize haber veriyor.
Bunun anlamı şudur: Ey Kullar! Sizler de affedin, bağışlayıcı olun, merhametli olun; geniş karınlı davranın. Size karşı kusur işleyenleri affedin. Hele özür dileyenleri affetmezlik etmeyin. Bu anlattığımız husus kulların kullara karşı işledikleri hatalarla ilgilidir.
Bir de Allah’a karşı kusur işleyenleri kulların affetmesi meselesi vardır ki buna işaret etmek istiyoruz. Kulların kendilerine karşı kusur işleyenleri affetmeleri gerekir. Fakat Allah’a karşı kusur işleyenler hakkında affetme ya da etmeme yetkileri asla yoktur.
Ne yazık ki, Allah’a karşı işlenen kusurlarda kulların bir yetkisi bulunmamasına rağmen, bazı kullar bazı kulları bundan dolayı affetmediği, âdeta aforoza tabi kıldığı da görülen bir durumdur. İşte bu, kelimenin tam anlamı ile ruhbanlıktır; şirktir; Allah’ın işine karışmaktır. Bu alana giren kullar Allah’ın işine kendilerini ortak etmiş olurlar. Bunu yapmaya hiçbir kulun hakkı olamaz.
Bazı kullar dindarlık adına bazen kendi alanları ile Allah’ın alanını bir birine karıştırarak Allah’ın affettiklerini affetmeme temayülü göstermekte, nefsaniyetlerini tatmin ederek sanki rahatlamaktadırlar.
Kur’an’ın ifadesi ile, insan gerçekten çok cimridir. Özelleştiricidir. Her şeyin kendine özel olmasını ister. Esirger, cennetin de kendine ait olmasını, başkalarının kolay kolay cennete girmemesini ister. Oysa cennet Allah’ın mülküdür, tasarrufu da onun elindedir. Dilediğini cennete koyar, dilemediğini koymaz; Onun tasarruflarına kimse karışamaz; Onun alanına da kimse giremez.
Allah’ın alanına bazı kulların karışma temayülü göstermesinin sebebi, kanaatimizce insanın kendini kurtulmuş, günâhsız ve âdeta zemzem suyu ile yıkanmış, cenneti garanti altına almış hissine kapılmasıdır. Oysa Allah’ın azabından kendini emin kabul etmek küfürdür. Nitekim rahmetinden umut kesmek de küfürdür. Kur’an ve sünnetin getirdiği kurallardan şaşma söz konusu olan her yerde yanlışa düşmek mukadderdir.
Biz biliyoruz ki; Hz. Peygamber (SAV) “Ben kendimi bile kurtaramam, beni de ancak Allah’ın rahmeti kurtarır.” Buyurarak ruhbanlığa götüren yolları başından kapatmıştır.
Kulların hepsi aynı seviyede değillerdir. İbadet dereceleri de aynı değildir; kusur ve hataları da… Bazı insanlar bir yönden mükemmel, başka bir yönden kusurlu olabilir. Buna karşılık diğerleri de bunun tam tersi olabilirler. Netice itibarıyla herkes hata ile mualleldir. Durum böyle iken, özellikle cahil dinsel çevreden bazı kulların bazı kullara karşı şiddetli, hoşgörüsüz ve acımasız davranmasını anlamak mümkün değildir. Bunda cehaletin ve nefse uymanın etkisi büyük olsa gerektir.
Toplumda, insanlar arasındaki ilişkilerde öyle olaylar cereyan ediyor ki, insanlar insanları affetmez oldu. Örneğin; bir evlat babasına karşı yahut ailesine karşı küçük yahut büyük bir kusur işlese baba gazaba gelerek nefret saçar ve ailedeki bütünlük, sevgi ve saygı bozulur. Oysa Allah’ın esma-i hünsası içinde Gafûr/çok bağışlayan, Rahim/Çok acıyan ve Afuv/Çok affeden sıfatları vardır. Bu isimleri okuyup şerhlerini kütüphanede bulundurmanın anlamı, bunların tecellisinden yararlanmaktır. Yani Allah affeder, siz de affedin; Allah bağışlar, siz de bağışlayın; Allah’ın rahmeti geniştir, siz de acıyın, acımanızla insanları kuşatın.
Bir baba tanıyorum ki, vaktiyle kızı kaçarak evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş, fakat bütün ısrarlara rağmen halâ kızını affetmemiş, torunlarını görmemiş, damadını yanına kabul etmemişti. Arabuluculuk yapmak için bendelerini görevlendirdiler. Gittim, ayetler ve hadisler okudum, âlimlerin güzel sözlerini naklettim, ne dedimse fayda vermedi. Oysa bu zat beş vakit namazını camide ibadet ederek geçirmekte, vaaz ve nasihatler dinlemekte, okunan esma-i hünsayı güzel sesli hafızlardan ağlayarak dinlemekteydi.
Ruhuna işlemeden okunanları dinlemenin insana bir faydası olmadığını bu vesile ile daha iyi görmüş ve üzülmüştüm. Allah affediyor, fakat kul affetmiyor. O kıldığı namaz değil, işittiği Kur’an değil, sadece hafızın güzel sesinden ibaret kalmıştır. Oysa esma-i hüsna kâmil insan olmak için okunur, okunmalıdır.
Bunun gibi birçok olaya şahit olmak mümkündür toplumumuzda… Her sene ömre yapsa, sabahlara kadar namaz kılsa, gündüzleri oruç tutsa da İslam’dan nasip alamamış ve ahlakını Kur’an’ın ahlakına uyduramamış bu gibi kimselere Allah’tan hidayet dilemekten başka çare yoktur. Cennete sadece namazla girilmez, belki Kur’an’ın diğer tavsiyelerine de riayet etmek gerekir.
Bir başka örnek verelim. Öyle Müslüman insanlar vardır ki, Allah’ın bazı emirlerini yerine getirme alışkınlığı kazanamamışlar, bazı yasaklarını da işlemekteler. Bunların kusuru kendileri ile Allah arasında ise, kulların böyle kimselere karşı kesin bir tavır alması yahut sırt çevirmesi isabetli ve Kur’anî bir davranış değildir. Çünkü bunlar Allah’ın kullarıdır. Eğer tavır alınması gerekiyorsa, Allah’ın onlarla alakayı kesmesi ve bir anda helak etmesi gerekir. Allah kullarını cezalandırmaz, mühlet verir, tövbe etmesini bekler; tövbeli ve tövbesiz de affeder. Fakat kullar, tövbe etse bile böylelerini affetmezler yahut affetmeyenler görülmektedir.
Yine ilimle vaktini geçiren bir kul ömür boyu çalışarak bir kanaat sahibi olur. Ve büyük bir sevinçle bu kanaatini açıklar. Bu kanaat doğru da yanlış da olabilir. Bütün gayretlerine, yorulmalarına ve çabalarına karşılık, bu kul yanılsa da Allah ona mükâfat verir. Fakat kullar şiddetle cezalandırır, o fikri bombardıman eder, ömür boyu sahibini mahkûm eder. Onu takip ederek âdeta cezalandırır; ona buğz eder. İşte Allah ile kul arasındaki fark... Allah mükâfatlandırır, sevap verir ve affeder; kullar ise affetmez, cezalandırır ve buğz eder. Dolayısıyla kendine düşeni yapmaz, belki Allah’ın işine karışır.
İşte Kur’an ve hadisleri okuyup da okuduğunu anlamayan yahut içine sindiremeyenlerin acıklı hali…
Yüce Allah herkese Kur’an ahlakı ile ahlaklanmayı nasip etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.