İlim Adamı
Bir toplumun temel taşları ilim adamlarıdır. İlim adamlarının açtığı çığırda giderek milletler, hatta bütün insanlık rahat ve huzur içinde yaşarlar.
Eski çağlarda bir alim bütün ilim dallarında uzman olurdu. Mesela bir İbn Sina’yı düşünün. Aklınıza ilk önce hangi yönü gelir?
Eminim bu soruya kimisi “felsefe” diyecektir, kimisi de “tıp” diyecektir. Hatta müzik dahil belki bütün branşlar sayılacaktır ama, İslamî ilimler unutulacaktır. Oysa o her şeyden önce kelamcıdır, fıkıhçıdır, ahlakçıdır.
Şunu demeye çalışıyorum; eski eğitim sisteminde şimdiki gibi belli bir seviyeden sonra ilimler dallara ayrılmazdı. Her ilimden okunurdu. Ama belki en meşhur yönüyle nam salar, insanlarca öyle tanınırdı.
Bugün öyle değildir mesela. Hukukçu tıbbı bilmez, doktor din ilimlerinden anlamaz, mühendis felsefeyle uğraşmaz.
İşte biz ilim adamı deyince bütün ilim dallarını kast ediyoruz. Bir din alimi kadar, bir hukukçu, sosyolog, tarihçi, yönetim bilimci, mimar, mühendis, doktor, fizikçi, kimyacı, matematikçi, uzay bilimci… de toplumları için büyük nimettirler.
Önemli olan ilimdir ve bununla evrenin keşfidir. Allah Teâlâ’nın evrene koyduğu gizemli nimetleri insanlar ilimle keşfederek hayatı kolaylaştırır ve zenginleştirirler. Bu açıdan bütün ilim dalları kıymetlidir ve bunları bilenlere, evrenin nimetlerini faydamıza sunanlara teşekkür borçluyuzdur.
Toplumlar bu nimetin farkına vardıkları ve onlara saygı duydukları oranda, onlardan istifade edebilirler. Ama genellikle bu saygı borcu da gerek olduğu zamanlarda hakkıyla ödenmez.
Yıllarca öğretmenlik yaptım. Hem öğrencilerimle, hem de velilerle defalarca konuşmuşumdur. Niçin okuyor veya okutuyorsunuz?
Aldığım cevap, kestirmeden bir devlet memuru olsun, iyi bir maaş alsın, temel ihtiyaçlarını karşılayarak hayatı rahat yaşasın, zengin olsun.
İyi, olsun. Ama bu iyi bir amaç değildir. Ne derece dinlerler, orası başka, ama biz onlara yıllarca ilim adamı olmayı önerdik ve buna teşvik ettik. Mutluluk bunda aslında. Sadece bireysel de değil, koca bir toplumun, hatta insanlığın mutluluğu buradadır aslında. Ama bu yol uzundur, zordur, zahmetlidir, çilelidir, yer yer engellerle doludur ve o engelleri aşmak için gün gelir cemiyetle, gün gelir yöneticilerle ters düşmek de vardır. Anlaşılıncaya kadar az engellenmemiştir alimler. Az çile çekmemişlerdir. Ama çoğunlukla sonunda anlaşılmış, sevilmiş, itibar görmüş, hatta zengin bile olmuşlardır.
Bütün bunları boş verseniz de olur, zira alimler şartları ne olursa olsun, mutlu ve huzurlu yaşamışlardır.
İşte bu yüzden, ilim yollarına giren mektepliler, daha baştan büyük hedefler koymalılar önlerine. Büyük düşünmeliler. Çünkü insan genellikle düşündüğünü ve hedeflediği bulur hayatta.
Diyeceksiniz ki, bacak kadar mektepli, nerden bilsin hedefi, büyük düşünmeyi?
Güzel bir soru. Ama cevabı basit.
Bunun için ana babalarının tavsiyelerini, toplumun baskı ve beklentilerini bir yana koyarak, büyük düşünen, hedefi iyi seçen, daha önce o yollardan gidip geldiği için bunun yolunu yordamını, usül ve yöntemini iyi bilen üstad ilim adamlarının ellerini öperek ve onları iyi dinleyerek.
Ben şimdi geriye dönüp baktığımda kaybettiğim yıllarıma çok acıyorum. “Keşke bu kafayla yeniden bir öğrenci olma imkanım olsaydı” diyorum. Ya da en azından “bu hasretimi şimdiki öğrenciler duysa” diyorum. Bu da bir yarar olurdu benim için.