Kudüs Günü Kudüs’ün kaderi
Muhammed Gazali'nin 'Vahyin eski başkenti' olarak tanımladığı Kudüs yine olayların odağında. İsrail ve Yahudiler, Doğu Kudüs'ü ele geçirmelerinin yıldönümünü Kudüs Günü olarak kutluyorlar. Elbette Müslüman denizi içinde bir adacığı andıran İsrail'in Müslümanların ellerinden en kutsal üç beldelerinden birisini almasını kutlaması canımızı acıtsa ve sıksa bile hakkıdır. Müslümanlar ne zaman gereğini yaparlarsa o zaman bu utançlarından kurtulabilirler. Evet, vahyin eski başkenti olan Doğu Kudüs ele geçirildiğinde Yahudiler çığlık atmışlar ve aynen Ebu Cehil ve benzerleri gibi Hazreti Peygamber Aleyhisselam hakkında 'Muhammed öldü ve geride kızlarını bıraktı' diye tepinmiş ve slogan atmışlardır. Bu Kevser Suresi'nin ifadesiyle Hazreti peygamber'e 'ebterlik' yakıştırması ve isnat edilmesidir. Yani 'soyu kesik, nesilsiz' demektir. Lakin yine Kevser Suresi'nin ifadesiyle 'asıl soysuz ve soyu sopu kesik olanlar, Hazreti Peygamber'e bu isnatta bulunanlardır." "İnne şanieke huve'l ebter" ifadesi aslında asıl soyu sopu kuruyanların şamatacılar olduğunu beyan ediyor. Gerçekten de bunu diyenler hak ile yeksan olmuşlar lakin Hazreti Peygamberin manevi mirası olan İslam afakı tutmuş ve gece gündüzün deveran ettiği her yere yayılmıştır. Bundan daha büyük şan, şeref, paye ve soyluluk olabilir mi? Esasında, Yahudilerin Arap Yarımadası'ndan atılmaları Kur'an diliyle 'haşrin bidayeti/evvelü'l haşr' olarak anılmaktadır. Keza İsrail devletinin kurulması da haşra giden süreçteki önemli fasılalardan birisidir. Kur'an'daki haşr veya toplanma ifadesi Yahudilerin ahirzamanda Filistin'e toplanacaklarının bir ifadesi veya kinayesi olduğu gibi Filistin'e toplanmalarının da gerçek haşrin başlangıcını ve bir fasılasını teşkil ettiğini gösterir. Yani Yahudilerin ahirzamanda Filistin'e haşri ve cem'i genel olarak insanlığın da kıyametle birlikte haşrinin de bir başlangıcı olacaktır. Beni İsrail'in Filistin'deki küçük haşri insanlığın büyük haşrine köprü ve basamak olacaktır.
Beni İsrail Suresi olarak da bilinen İsra Suresi'nde Kur'an, Yahudilerin iki defa büyükleneceklerini söylemiştir. Buna mukabil, mabetleri de iki defa yıkılmıştır. Buhtunnasır döneminde 587 yılında birinci mabed yani Süleyman Aleyhisselam'ın yapmış olduğu mabet yaklaşık 500 yıl sonra yıkılmış ve Yahudiler de Babil'e sürgüne gönderilmiştir. Pers Kralı Cyrus veya Kurş daha sonra onları yeniden memleketlerine iade etmiş ve M.Ö. 516 tarihinde İkinci mabetlerini kurmuşlardır. Bu yıkılan Süleyman Mabedi'nin yeniden kurulmasıdır. Ardından da milattan bir müddet önce Romalılar bölgeyi işgal etmişler ve Mesih'in bisetinden veya miladından 70 yıl sonra da Titus tarafından Mabet ikinci defa yıkılmıştır. Dolayısıyla Yahudilerin iki defa mabetleri yıkılmış ve tarih boyunca iki defa da (biri Asuriler diğeri de Romalılar tarafından) sürgüne gönderilmişlerdir. İslamiyetle de iki defa karşı karşıya gelmişlerdir. Bunlardan birisi Asr-ı saadete yani İslam'ın bidayeti zuhuruna diğeri de ahirzamanda yani yaşadığımız günlere denk gelmiştir. Sürgünden ikinci defa dönüşleri Müslümanlarla ikinci defa karşılaşmaları olmuştur. Kur'an bunu Beni İsrail Suresi'nde (İsra) 'Ci'na biküm lefifa' ibaresiyle ifade eder. Ahzap kuşatmasında Ehl-i Kitap olmalarına rağmen Yahudiler müşriklerle birlikte hareket etmişlerdir. Müslümanlar o dönemde Sasanilerle Bizanslılar arasındaki savaşta Ehl-i Kitap olarak Bizans'ı tutarken aksine Yahudiler Mecusi olan Sasanileri tutmuşlardır. Günümüzde ise Siyonizm adı altında son kez veya ikinci kez Müslümanlarla karşı karşıya gelmişler ve 1917 ve 1947-1948 süreci ve akabinde 1967 yılında Kudüs'ü tamamen işgal etmişler ve 1981 yılında da 'ebedi başkent' olarak ilan etmişlerdir. Şimdi aynı nakaratı tekrarlamaktadırlar. Maalesef Obama ve diğerleri ise Müslümanların ve Filistinlilerin Kutsal Şehir ile alakalı tezlerini zayıflatmakta ve İsrail'in tezlerini ve oldu bittisini güçlendirmektedir.
İslam'dan sonra da Müslümanlar bu kutsal kenti aldıktan sonra iki kez ellerinden kaçırmışlardır. Bunlardan birisi Haçlılar döneminde olmuş ikincisi de İngilizlerin bölgeyi işgal etmelerinden sonra gerçekleşmiş ve İngilizler de İsrail devletinin öncüsü ve kurucusu olmuşlardır.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail'in, 1967'de Kudüs'ü tümüyle ele geçirmesinin yıldönümü olan ''Kudüs Günü'' dolayısıyla düzenlenen törende şunları söylüyor: "Birleşik Kudüs, İsrail'in başkentidir. Kudüs, her zaman bizimdir ve bizim kalacaktır. Bir daha asla parçalanıp bölünmeyecektir...'' Evet, iki devlete razı olmadıkları gibi iki başkente de razı olmayacaklardır. Bu açıktır. Böyle olunca ve Kudüs paylaşılamayınca nihayetinde taraflardan birisinin olacaktır. Bugün Filistinlilerin veya Müslümanların yenilmiş olması teslim olacakları ve pes edecekleri anlamına gelmiyor. Dolayısıyla ker ve fer savaşlarından birisinde bir gün mutlaka Kudüs el değiştirecektir. Paylaşmaya yanaşmayan İsrail bir gün savaş zoruyla geldiği gibi gitmeye mecbur kalacaktır. Netanyahu, "yalnızca ve yalnızca İsrail'in egemenliği altında Kudüs'ün dinsel özgürlükleri sağlayabileceğini, 3 dinin kutsal yerlerine erişim özgürlüğünün mümkün olacağını'' ileri sürüyor. Bu tarih açısından büyük bir yalan ve iftiradır. Hazreti Ömer'in şehri teslim almasından sonra Yahudilerin şehre girmemesini isteyenler Hıristiyanlar olmuştur. Keza 1415 yıldan beri şehirde Hıristiyanlar varlıklarını devam ettiriyorlarsa bu Yahudilerin egemenliğinin gölgesinde değil İslam'ın egemenliğinin gölgesinde gerçekleşmiştir. Netanyahu'nun bu hazımsızlığı ve tarihe bile iftirası neden şehrin bir an önce Yahudilerden kurtulması gerektiğini gösteren ek bir delildir. 1967 yılında 'Muhammed öldü, geride kızlarını bıraktı' diyenlere karşı Müslümanlar da şöyle ses veriyorlar: Hayber Hayber ya yahud ceyşu Muhammed sevfe yaud. Yani Hayberi unutmayın, hatırlayın; muhakkak er geç İslam ordusu bir gün geri dönecektir. Netanyahu hiç şüphe etmesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.