"Göğe komşu topraklar"ın valisi

"Göğe komşu topraklar"ın valisi

"Göğe komşu topraklar", Artvin Valisi Cengiz Aydoğdu'nun görev yaptığı iline verdiği isim. Artvin, yaylaları ile ve hâlâ bakir olan doğasıyla meşhur bir vilayetimiz. İnsan eli pek değmemiş, yani betonlaşmamış bu yaylaların "göğe komşuluğu" şiirsel bir benzetme.
İdarecinin Sesi dergisine uzunca bir mülakat veren Artvin Valisi, vali sıfatıyla başında bulunduğu bu toprakları ve mesleğini anlatıyor. Bir süre önce Artvin yaylalarının turizme açılmasına itiraz ettiği için basında yerden yere vurulmuştu, Artvin Valisi. Amacının, "dokunulmamışlığı korumak" olduğunu söylüyor. Gerekçesi ise genel eğilime aykırı bir argüman: "Turizmle kalkınma olmuyor, kalkınmış ülkeler turizmden yüksek pay alıyor." Turizm ile Artvin'in bitirileceğinden endişe ediyor. Doğru mu? Aksini düşünenlerin 10-12 yıl devam edecek sonra kapanacak bir turizm hamlesi için, bir daha geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde doğanın tahrip edilmesine "evet" demesi gerekiyor.

Artvin Valisi Cengiz Aydoğdu, idarecilik mesleğine ve valilik görevine de turizme baktığı gibi, aykırı bir perspektiften bakıyor. "Biz toplum olarak hepimiz birer vali ve kaymakamız." derken, valilik makamını, temsil niteliğinden yola çıkarak demokratik bir perspektife yerleştiriyor. Şu cümleler onun: "Devlete yapılan bütün vurgunun temelinde bana göre birey olarak vatandaşın hürriyeti ve temel hakları ile vatandaşlar topluluğunun millet olarak istiklali vardır. Bu istiklal hususu vatandaşlarımız açısından aynı zamanda bir "haysiyet" sorunudur. Devlet bunları yani, hürriyeti, istiklali, temel insan haklarını hayata geçirmek ve en önemlisi kişi haysiyetini sağlıklı tutmak için vardır diye düşünüyorum. Bu anlamda hiç hatırdan çıkarmamamız gereken husus, her vatandaşın ideal anlamıyla, devletlerin kuruluş belgesinde, kuruluş mutabakatında ifadesini bulan anlamıyla her vatandaşın devleti temsil ettiğidir. Sadece valiler ve kaymakamlar değil, bütün vatandaşlar devleti temsil eder. Esasen katılımcı demokrasinin de esası budur."

TBMM Başkanlığı'na dört yeni ilin kurulması için verilen kanun teklifi önceki gün haberler arasındaydı. Artvin Valisi'nin bu demokratik tanımına katılırsanız yeni illere gerek yok. Hatta fazla olanları tekrar ilçe yapmak, böylece "vatandaş valiler"in sayısını artırmak lâzım. Her yeni il, vali kadrosunda bir artış demek. Yeni makam odaları ve arabaları, yeni il müdürlükleri, yeni kamu binaları. Peki yeni ilin daha iyi yönetime, daha üretken bir ekonomiye, vatandaşa götürülen kamu hizmetinin kalitesini artırmaya bir katkısı var mı? Hiçbir şekilde yok. Üstelik aynı işi mevcut statü ile yaparken yeni il ihdas etmek demek, kaynak israfı dışında bir anlama gelmiyor. İl olan ilçenin esnafı bu işten kazançlı çıkıyor, ama artan ev kiraları ve hayat pahalılığı ile ortalama vatandaşlar hep zararlı çıkıyor. Hiçbir mantığı ve anlamı olmayan ilçelerdeki meslek yüksekokulları da aslında böyle. Türkiye'nin esaslı bir idarî reforma ihtiyacı var. Kapsamlı bir reform içinde il sayısını objektif kriterlere göre azaltmak lâzım. Osmanlı'da bir kaza, hinterlandı ile kendi içinde bütünleşmiş bir pazar niteliği taşıyordu. Vilayet, sancak ve kaza olmanın çok sağlam ölçüleri vardı. Bugün "şurası neden vilayet statüsünde?" sorunuza mantık içinde tek bir gerekçeli cevap alamayacağınız epeyce ilimiz ve bu illeri yöneten valilerimiz var.

Artvin Valisi Cengiz Aydoğdu'nun her vatandaşa tanıdığı "devleti temsil" yetkisi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi anlamına geliyor. Merkezî devletin taşradaki temsilcisi olan valilerin yerini, yetkileri yerinden yönetime devretmiş bir idarî yapının yerel temsilcilerinin alması lâzım. Demokrasi aynı zamanda etkili, verimli ve kaliteli bir kamu hizmetinin de vazgeçilmez şartı. Çünkü denetlenebilir bir yönetim cihazı ortaya çıkartıyor. Artvin Valisi Cengiz Aydoğdu'nun İdarecinin Sesi dergisindeki uzun mülakatı özlü biçimde bize bunları anlatıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi