Türkiye yasaklıyor!
Cumhurbaşkanımızın muhterem eşleri, dünyanın en okuma özürlü ülkesini bu utanç verici halden kurtarmak için iki senedir “Türkiye okuyor” kampanyaları düzenlenmesine öncülük ediyor.
Türkiye’nin her tarafında bu kampanya dolayısıyla yüzbinlerce kitap okunuyor. Okullarda ciddi hareketlilik meydana geliyor. Öğrenciler, türkçenin güçlü edebî eserleri ile tanışıyor. Dillerini dilbilgisi dersi dışında gerçekten keşfediyor. Konuşmaları değişiyor, yazı yazarken kurdukları cümleler farklılaşıyor. Bir nevi bilgi ve iyilik yarışı yapılıyor...
Bu sizce sevindirici bir şey mi?
Bence sevindirici de, bizim mütekait mizahçımız, meşhur meçhul Halil Kaleli ülke gerçeklerine çok daha uygun fikirler öne sürüyor. Sizi onun memleket gerçekleriyle uyumlu fikirleri ile baş başa bırakıyorum:
Bu kampanyaları, sevindirici buluyorsanız aman hemen cevap vermeyin. Önce bir düşünün taşının. Düşünüp taşınmakla kalmayın, bazı işaretlere, yönergelere, andıçlara, andızlara, vantuzlara bakın...
Bu aslında iyi bir şey değildir; ey vatandaş! Ne o öyle, çocuklara sorgusuz sualsiz, kontrolsüz kitaplar okutuluyor? Okunacak kitap var, okunmayacak kitap var. Hatta yakılacak kitap var, yırtılacak kitap var!
Kutsal cumhuriyetimiz bu kitap okuma yüzünden ikide bir tehlikeye düşüyor. Biz boşuna mı Cumhuriyet mitingleri yapıyoruz. Her kitap okundukça cumhuriyetimizi korumanın bedeli yükseliyor. Mitingler yetmiyor, başka şeyler yapmak gerekiyor. Silah gibi görünen bazı boruların, halkın “el bombası” tabir ettiği küçük tenis toplarının devreye sokulmasına ihtiyaç duyuluyor. Boru mu bu? Elbette cumhuriyetten yana taraf olacağız ve kitap okunmasını engelleyeceğiz. Biz bu cumhuriyeti pazardan almadık.
Ne o öyle, tek parti döneminde bu kadar çok kitap mı vardı? Her yıl yüz-iki yüz kitap yayınlanırdı, bunların çoğu da devlet yayınıydı. Sansürümüz iyi işlerdi, dinden imandan bahseden kitap yayınlamak asla mümkün olmazdı. Şimdi öyle mi ya? Bir yılda otuz bin kitap! Lânet olsun! Ayıkla ayıkla bitmez! Yak yak tükenmez!
İrticaî kitaplar almış yürümüş. Bu kitapları okuyanlar camilere gidiyorlar, arapça sûreler okuyarak namaz kılıyorlar, Mevlit dinliyor ve tekbir getiriyorlar, Peygambere salat ve selâm okuyorlar. Bu mu Cumhuriyet Türkiyesi? Neden camilerde onuncu yıl marşı okunmuyor? Neden “Atatürk en büyük!” denmiyor? O olmasa cami mi kalırdı? Namaz mı kılınırdı? Sen sus Urumelili! Ne yani, Yunanistan’da, Makedonya’da, Kosova’da vesairede bile camiler açıksa, oralarda irtica var mı?
Türkiye’nin okuması demek, halkın ülkede ve dünyada olup biteni öğrenmesi demek. Kendi yolunu çizmek için daha fazla zihin enerjisi sarf etmesi demek. Onların da ötesinde daha fazla sorgulaması demek...
Bizde itaat esastır. Emir demiri keser! Muti vatandaşlarımızı asla kaybetmek istemeyiz. Vatandaş dediğin boyun eğecek, çağrılınca gelecek, gelince emirlere uyacak.
Bizim itiraz eden vatandaşlara değil, emirlerimizi dinleyecek mankurtlara ihtiyacımız var.
Üç-beş kelime bilsinler yeter: Yat, kalk, sürün!
-Merhaba mankurt!
-Sağol!
-Nasılsın
-Sağol!
Ben kampanyaya kampanya demem “Türkiye yasaklıyor! Türkiye yırtıyor! Türkiye yakıyor!” değilse...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.