Cinayetlere çanak tutan medya
Alışık olmadığımız pek çok hadise meydana geliyor ve bunları duyanlar da haklı olarak, “Bunları ‘insan’lar yapmış olamaz” diyor. Meselâ, televizyonları işgal eden çirkinden de öte bir çocuk cinayetinden bahsediliyor. İddiaya göre annesi çocuğu katletmiş ve bir tarlaya atmış. Aynı şekilde, İstanbul Etiler’de işlenen bir ‘genç kız cinayeti’ de duyanları derinden yaralıyor. Hiç kimse böyle çirkinliklerin ‘insan’larca işlenebileceğini kabul etmek istemiyor.
“İnsanlar çıldırmış olmalı” dedirten bu ve benzeri çirkinlikler bir uzmana sorulmuş ve değerlendirmesi istenmiş. Psikiyatrist Prof. Dr. Arif Verimli, doğru tesbiti yaparak ‘suçlu’yu en başta teşhis etmiş: Televizyoncular, dolayısı ile medya birinci ‘suçlu’dur!
Tabiî ki ‘medya’ mensupları bu teşhisten memnun olmayacaklar, ama Prof. Dr. Verimli sözlerini sakınmamış: “Yeni bir şey olmuyor aslında. Çünkü şiddet insanlık tarihi boyunca hep vardı. (...) Bu insanlar daha önce köyde, kasabada idare ediliyordu. Bu insanlar kente göçmeye başlayınca kendilerini denetleyemez oldu. (...) Türkiye’de yaşayan tamamen normal insan oranı yüzde 70’i geçmez ama bu yüzde 70; yüzde 15’i marjinal insanlar, yani toplum dışında kalan arızalar ve yüzde 15’i pozitif marjinallerle sanatçılar, yazarlar, çizerler, zenginler, varlıklılarla bir arada yaşamaya çalışıyor. Dolayısıyla o yüzde 70’in de ister istemez ruh sağlığı etkileniyor. (Etkilenmede en önemli faktör ne?) Kesinlikle televizyoncular! Ellerinde kamera ile dolaşıyor, gazeteleri, dergileri araştırıyor ve yüzde 15’ten bir vakayı bulup, bunu yüzde 70’e seyrettiriyor. Sonra toplumda bir şeylerin kötüye gideceği gibi bir izlenim oluşuyor. İnsanlar hatalı bir anlayışa sürükleniyor.” (Sabah, 31 Mayıs 2009)
Prof. Verimli, iki önemli probleme de parmak basıyor: Uyuşturucunun (belki de teşvik edilip) yaygınlaşması ve medyadaki ‘raiting/izlenme’ yarışı ya da kavgası!
Peki bu problemlerin çaresi yok mu? Elbette var: TV’yi kapatmak! “Bu çağda TV kapatmak olur mu?” diyenler varsa, buyursunlar çirkin cinayet haberlerini izlemeye. Sonra da bu haberlerin etkisinde kalıp ‘manevî hasta’ olmayı göze alsınlar!
Toplumdaki “öfke patlaması”nın önünün de ancak İslâmiyetteki davranış öğretileriyle alınabileceğine işaret eden Verimli, ‘tüyler ürperten cinayetler’in ‘açık bilinç’le yapılabileceği kanaatinde değil. Onun tahmini, işin içine ‘uyuşturucu’nun karışmış olabileceği yönünde. Her halde buna ‘alkollü içkilerin etkisi’ni de katabiliriz...
Peki, ‘uyuşturucu/öldürücü’ tehdidine karşı çocuklarımızı nasıl koruyacağız? Prof. Dr. Verimli’ye göre çare ‘aile’de: “Bu çok sinsi problemdir. En büyük sorumluluk ailelere düşüyor. Çocuğunu uyuşturucudan uzak tutmak için sarıp sarmalayacak. Başka çaresi de yok!”
Evlerimizin baş köşesine yerleştirdiğimiz televizyonların tahrip edici yayınları karşısında sessiz kalmayalım. En tesirli propaganda, bu programları izlememek. Başka türlü akıl ve ruh sağlığımızı korumamız mümkün görünmüyor. Elbette, televizyonların tahribine destek veren diğer medya vasıtalarının ‘suç’larını da unutmayalım. Kendimizi, çocuklarımızı ve çevremizi bu musibetlere karşı korumaktan geri kalmayalım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.