İlk Başvekil
Bin yıllık devlet hayatımızda, ilk Başvekil Ahmed Vefik Paşa'dır. Osmanlı Devleti’nin 195. sadrazamı olan Ahmed Vefik Paşa, doğum târihinde farklılıklar bulunması hasebiyle, biz buraya evvelâ kesin olan vefat târihini kaydederek, doğum târihi hakkındaki ihtilafın hikâyesini arz edelim.
Müdekkik kişilerce meydana getirilmeye çalışılan Diyanet İşleri Vakfı’nca neşredilmekte olan İslâm ansiklopedisinin, merhum sadrazama dâir maddede vefat târihi 1891 m. olarak gösteriliyor. Bizde; 1891 m. yılının, 1391 h. yıl olduğunu ifade etmiş olalım. Merhum sadrazamın torunu 3 Temmuz 1823 m. - 23 Şevval 1238 olarak bildirmiş olması, genel kabul gördüyse de İbn'ül Emin Mahmud Kemâl İnal merhumun 1238 h. târih kaydını 1228 h. târih olarak tashihi dolayısıyla, milâdi târih olarak da 1813 târih tesbiti esas olarak kabul edilmesi ,akla daha yakın gelmektedir. Sebebini ise, merhum İnal'ın görevi, sadaret dâiresinde günümüzün insan kaynaklarıyla adlandırıldığı branşı andırır ve İbn'ül Emin Bey'in görevi esnasında sadrazamlardan bizzat biyografilerini istemesi, görevi gereğidir. Ayrıca sözünü ettiğimiz Diyanet Vakfı’na ait ansiklopedi de Ahmed Vefik Paşa'nın doğum târihi üzerine kendisini pek yakından tanımış olduğu yer alan Ubicini ve Ch. Roland'ın tahminleri de 1818-1819'a çıkarken, Senior'un ileri sürdüğüne göre 1812'ye çıkmaktadır.
¥
Ahmed Vefik Paşa'nın pederi: Divân-ı Hümayun’un ilk Müslüman tercümanı olan (Bulgaristan ahalisinden olduğundan) Bulgarzâde diye anılan Yahya Nâci Efendi’nin oğlu Ruhiddin Mehmed Efendi'dir. Ahmed Vefik Paşa'nın dedesi Yahya Nâci Efendi, 1824'de vefat etmiştir. Babası Ruhiddin Efendi de 1847'de dâru bekâya irtihal eylemiştir. Şâiriâzam Abdülhak Hâmid'in (Tarhan) pederi Târihçi Hayrullah Efendi, Ahmed Vefik Paşa ile kardeş çocuklarıdır. Ahmed Vefik Paşa ilk tahsilinin akabinde Mühendishanei Berri Hümayun'a girmiştir. Dedesi Yahya Nâci Efendi’nin evvelce öğretmen ve tercüman olarak vazife gördüğü okulda, iki sene okumuştu. 1834'de Temmuz ayında Paris'e tâyin edilmiş bulunan Mustafa Reşid Paşa'nın maiyetinde tercümanlık görevi ile yer alan babası Ruhiddin Efendi ile birlikte gittiği Pâris'te, bu şehrin en mühim mekteplerinden biri olan Saint-Louis lisesine kayıt oldu. Ömrü boyunca çok hâkim olduğu Fransızcasını Paris'teki bu okulda geliştirdi. Bu mektebin ders programları, Ahmed Vefik'i, Grekçe (Yunanca) ve Lâtince'ye de aşinâ etti. 1837'de Ahmed Vefik'in İstanbul'a döndüğünü ve gerek dedesinin, gerekse de pederinin hizmet verdiği tercüme kalemine girmesi devlet, hizmetinde nice kapılara gireceği kapıların ilki oluyordu.
1847'de ilk defa devlet salnamesini tanzim ve neşretmek görevi Ahmed Vefik Paşa'ya tevcih edildi.
1849'da Memleketyn (Romanya) komiserliğiyle görevlendirildi. 1848 İhtilâli’nin Macar ve Leh mültecilerinin alkışlarıyla karşılandığı Şumnu'da bütün pürüzleri bir ayda hâllettikten sonra 21 Mart 1850'de fevkalâde komiserlik vazifesiyle Bükreş'e gitti.
1 Haziran 1851'de kurulmuş bulunan Encümen-i Dâniş’in asil adayları arasında yer almış, Tahran Büyükelçiliği’ne tâyin edilmişti. Bu arada da pek az kimseye lâyık görünen iftihar nişanı ile taltif olundu. 4 Eylül 1852'de Şah'a itimatnamesini takdim sonrasından başlayan Osmanlı Devleti’nin ağırlığını hissetirme tarzındaki siyaseti, İran hükümetinin bütün itirazlarına rağmen elçiliğimize bayrağımızı çektirme işlemine devam etti. 1854 yılı târihli bir mektubunda “İran bizim için tamamen kazanılmış bir savaş meydanıdır” satırlarının yer alması, diplomatik başarısının haberidir. İran'dan ayrılırken, Şah Nasırüddin tarafından ülkesinin en büyük nişanı ve Şah'ın elmaslı portresi hediye edilmişti. 25 Kasım 1854 sonrasında rütbesi Ûlâevveli'ne yükseltilmiş, ayrıca yeni çıkarılmış bulunan Mecidiye nişanının 2. rütbesi verildi. Bir tanzimat kuruluşu olan Meclis-i Vâlay-ı Ahkâm-ı Adliye azalığına getirilirken, İran Büyükelçiliği de omuzlarındaydı. 14 Mart 1857’de Deâvi (Adalet) Nâzırlığına tâyin olundu.
10 Aralık 1859'da Pâris Büyükelçiliği görevi verildi. Pâris' de bu görevdeyken, Hz. Peygamber'in hayatını konu alan bir piyesi, tam gösterime başlatırlarken bizzat sahneye çıkıp durdurtması, çeşitli fıkra ve menkıbelere konu olacak derecede enerjik davranışları ve milli menfaatlerimizi koruma hususunda gösterdiği gayret, her türlü takdirin üstündedir. Lübnan'da patlayan Müslüman ve yerli Hıristiyanlar arasında meydana gelen ve aynı yılın Temmuz ayında Suriye'ye de sıçrayan kanlı kavgalar, Avrupa'da büyük heyecan ile tepkilere sebep oldu.
Fransa nizamı temin bahanesiyle Suriye'yi işgale kalkmasının sebep olduğu buhran esnasında, başını 3. Napolyon'un çektiği Fransız ihtiraslarının gemlenmesinde mühim bir rol oynadı. Rusya delegesinin Osmanlı İmparatorluğu’nun başka taraflarında zemin hazırlamak gâyesi ile ısrarlı bir şekilde ortaya sürdüğü teklifi de kat'i surette akamete uğratmıştı.
Paris'te 5 büyük Avrupa devletinin temsilcileriyle birlikte 3 Ağustos ve 5 Eylül 1860 antlaşmalarına imza koyan Ahmed Vefik'in gördüğü büyük hizmeti, o günlerin hadiselerini gazeteci sıfatıyla tâkip eden Mordtman; “Fuad Paşa’nın fevkalâde vazifesi bittiğinde, Fransız askerinin, Suriye topraklarını terketmesini Türkiye, Ahmed Vefik Bey'e borçludur” demiştir. Bilimsel açıklamalarıyla ün kazanan Ahmet Vefik Efendi; 1875’te Petersburg Akademisi’ne üye seçildi.
Resmi görevden uzak kaldığı yılları bilimsel incelemelerle değerlendirerek 1876’da Lehçe-i Osmani’nin ilk bölümünü tamamladı ve bastırdı. 1878’de Meclis-i Mebusan Başkanı oldu. Yine 1878 yılında paşalık unvanı verildi ve ikinci kez maarif nazırlığına getirildi. Birkaç ay sonra Edirne Valisi, daha sonra da Ayan Meclisi Üyesi oldu. 4 Şubat 1878’de Dahiliye Nazırı ve Başvekil oldu. 73 gün Başvekil olarak kaldığı sadaretden, 18 Nisan 1878’de uzaklaştırıldı.
1879’da Bursa Valiliği’ne atandı. Ahmet Vefik Paşa’nın Bursa Valiliği gerek bayındırlık, gerekse de tiyatro çalışmaları yönünden çok başarılı geçti. Bu arada Molyer’den çevirdiği oyunlar ve Atalar Sözü “Hüda vendigâr Matbaasında” bastırılarak yayınlandı. 3 yıl sonra valilik görevinden uzaklaştırılınca, İstanbul’a geldi.
30 Ekim 1882’de ikinci defa Başvekil oldu ve bu sefer 3 gün sürdü. Çalışma hayatı bu göreviyle son buldu. Bundan sonra kendisini, okuyup-yazmaya, bilimsel çalışmalara verdi. 1888-89 yılında Lehçe-i Osmani’nin ikinci bölümünü de tamamlayıp iki bölümü birden tek cilt olarak yayınladı. Türk dili, tarihi, edebiyatına önem veren bu Türk düşünürü, 1891’de yoksulluk içinde öldü. Rumeli Hisarı’nda, Kayalar Mezarlığı’na defnolundu. Fiemanillah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.