İnsaf
Başbakan'ın "Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu, aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi." sözü, insaf ölçüleri kaybolan bir tartışmaya yol açtı.
Türkiye'nin 85 yılı aşan "üniter-cumhuriyet" tecrübesi, bir ulus yaratma projesiydi. Öncesinde İttihatçıların gözettiği hedef de buydu. Dünyanın hiçbir ülkesinde siyasî coğrafya homojen bir ulusla örtüşmez. Örtüştürmeye kalkmak ise insanlık dramlarına yol açar.
"Farklı etnik kimlikler"in, "faşizan yaklaşımlar"ın eseri olarak "ülkemizden kovulduğu" doğru. Sırf etnik kökeninden dolayı birçok insanın köklerinden koparılması, felaketlerle karşılaşması son bir asırlık insanlık tarihi içinde sık rastlanan bir durum. Ama insaf adına unutmamamız gereken bir şey var. Bu acı tecrübe, sadece bizim coğrafyamıza özgü bir durum değil. Son yüz yılın dünya tarihi bütünüyle böyle. Üstelik tersinden bakınca, Türkiye sınırları içinde yaşayan ve bir ulusu oluşturan insanların neredeyse çoğu "farklı etnik kimlikte" oldukları için, yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan kovulan, soykırıma tabi tutulan köklere sahip. En son Bulgaristan'daki "faşizan" uygulama, bizim neslimizin tanık olduğu bir dram değil miydi?
Dinin yarısı addedilecek kadar önemli olan insaf kelimesi (nısf), "yarmak", "ikiye bölmek" mastarından türer. Türkçede "yargı", "yargılamak" kelimesi "insaf" kelimesinin "yarmak" kökünden türemiştir. "Nesafet hukuku" aynı kökten türeme eşitlik prensibine dayanan normları anlatır. İnsaf sahibi olmak, farklı şeylere bakarken eşit ölçülere ve eşitlik duygusuna sahip olmaktır. İnsaf sahibi olmak zorundayız. Bu topraklarda "başkaları"na uygulanan faşizan baskılardan bahsederken, "başkaları"nın uyguladığı faşizan baskıları yok saymak insafsızlığın ta kendisidir. Bu insafsızlık döner dolaşır başka bir insafsızlığı, yepyeni bir etnik düşmanlığı tahrik eder.
Kemal Karpat, Romanya'nın Dobruca bölgesinde doğmuş büyümüş sonra Türkiye'ye göç etmiş, akabinde uluslararası çapta sözüne itibar edilen bir tarihçi olmuştur. 85 yaşında berrak bir zihinle tarihî gerçekleri gözümüze sokuyor ve bizi insaflı olmaya davet ediyor. Karpat'ın 1985 yılında Türkçesi Tarih Vakfı yayınları arasında çıkan "Osmanlı Nüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri" isimli kitabı, yabancıların en çok müracaat ettiği ve birçok dile çevrilen önemli çalışmalarından biridir. Arşiv vesikalarının kılı kırk yaran incelemelerine dayanan bu kitap, doğrudan bugün tartışılan tehcir ve soykırım gibi iddiaların bilimsel kaynağı niteliğinde. Üstelik sadece Ermeniler değil, Balkanlar'da ve Kafkasya'da katliama tabi tutulan Müslümanları da bu çalışmadan takip etmek mümkün.
Kemal Karpat Hoca, Neşe Düzel'e ve Devrim Sevimay'a verdiği mülakatlarda önümüze bu insaf ölçülerini koyuyor. Sadece 400 bin Müslüman'ın Balkan savaşlarında etnik arındırma sonucu hayatını kaybettiğini hatırlatıyor. 1,5 milyon Çerkez'in katliama tabi tutulması ise çoğu kimsenin hatırlamadığı "basit" bir tarihî gerçek.
Sevgili İhsan Dağı'nın önceki günkü yazısını okuyanlar, bu etnik dramların sadece bizim topraklarımızda gerçekleştiği zannına kapılabilirler. Ayrıca "ulus yaratma projesi"ni dünyada ilk defa Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranların icat ettiğini düşünebilirler. Orta Anadolu'da küçük bir Türk Devleti'ne mahkûm edilenlerin, çizdikleri bugünkü sınırlarla –İhsan Dağı'nın iddia ettiği biçimde- "vatan toprağını küçülttükleri" masalına da inanabilirler. Ama bunların hepsi insafsızlık olur. "Ne yani imparatorluk olarak mı kalsaydık?" sorusunun peşine düşenler ise insaf ölçülerine yaklaşacaktır.
Türkiye'nin Kürt sorununu çözerken yeni bir başlangıca ihtiyacı var. Başbakan'ın sözlerini, bu başlangıç arayışının ötesine taşımak, bu ülkede yaşayan 72 milyonun buluşacağı insaf ölçülerini kaybetmek anlamına gelir.