Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Gübre ve insan

Gübre ve insan

Gübre denilince akla ilk gelen fabrikasyon gübredir. Hani şu topraklarımızı öldüren ve içinde de ne olduğu belli olmayan, yararından çok zararı olan neidüğü belirsiz gübreler.
Bu gübreler, genelde insan olma fıtratını bozan kişilere benzer.
Bir de hemen hemen kimsenin eline almak istemediği, hatta görmekten bile çekindiği ama toprağa yüzde yüz faydalı olan ve hayvanların dışkılarından elde edilen gübreler vardır. Tavuk gübresinden tutun da, diğer büyük küçük hayvanların meydana getirdiği gübreler...
Kainatta yaratılmış ne varsa, insanoğlunun hizmetine verilmiştir. Yeter ki, aslı bozulmamış olsun, mayasına zehir ve benzeri katkı maddeleri katılmamış olsun. Fıtratına müdahale edilmemiş her canlı ve cansız varlık, insana hizmet için görevlendirilmiştir.
Hayvanlar neyle beslenir? Otla. Canlı otları yerler, onları öldürürler ve midelerine gönderirler. Otlar hayvanların bünyesinde et olur, süt olur ve işe yaramayan kısımları da dışarı atarlar. Otu öldürmüşler ve işe yaramayan kısımları atmışlardır.
İşe yaramaz denilen bu kısımlar ne yapılır, gübre olarak kullanılır. Bu gübreler, bahçelerde meyve ağaçlarının dibine konulur, tarlalara sere serpe atılır, ağaçlara ve bitkilere güç verir. Bu gübrelerle güçlendirilen meyvelerin-sebzelerin tadına doyum olmaz. En sağlıklı meyve ve sebzeler, doğal gübreler sayesinde yetişir.
Aksini iddia edecek bir aklıevvel çıkar mı bilmem ama, hayvanların öldürdüğü otlardan meydana gelen ölü gübreler tekrar ağaçların ve bitkilerin dallarında hayat bularak insanoğlunun yaşamı için hizmete girer. ölü bitki veya ağaca, ölü gübreyle birlikte can veren ve onu da insanoğlunun emrine sunan Allah, insanı daha mükemmel yaratmış ve yarattığı bu mükemmel varlığa da her türlü imkânı vermiştir.
Peki, o zaman bir kısım Ademoğlu, kendisine sunulan sınırsız bu imkanlar karşısında ne yapmaktadır? öncelikle Yüce Yaratıcı’yı inkâr etmeye kalkmakta, ona gücü yetmeyince Yaratıcı’nın yarattıklarıyla uğraşmakta. Ona da gücü yetmeyince, Yaratıcı’nın insanoğluna söylediklerini inkâr etme yolunu seçmekte.
ölü topraktan, ölü gübreden, ölü ağaç ve bitkilerden, insanoğlunun yaşaması için envayi çeşit meyve ve sebze sunan Allah’ın, her canlının ölümü tadacağını ve ölenlerin, günü geldiğinde yeniden dirileceğini ve yeni bir hayatın başlayacağını söylemesi neden ve nasıl anlaşılmaz?
Bu çerçevede, ağaçların ve bitkilerin bedenlerinde dirilen ve insanoğluna hayat veren gübre kadar bile insanoğluna faydası olmayan bazı şer odaklarının, milletimizin inanç değerlerine karşı ateş püskürmeleri ibretle izlenmekte ve tarihe kaydedilmektedir.
çanakkale Savaşı’nda o günün İngiliz Dışişleri Bakanı olan Winston Churchill, çanakkale hatıralarını anlatırken, şöyle der: “Biz çanakkale’de sadece Türklerle savaşmadık, onların Tanrısıyla da savaştık ve Tanrıyla savaş yapılamayacağını orada öğrendik.”
Churchill kadar bile olamayan malum çevrelerin, bu milletle nasıl barışılır, bu milletin değer yargıları nelerdir, bu topraklardaki mayanın aslı nedir, bu milletin fıtratındaki iman ve inanç sistemi nelerdir gibi sorulara cevap aramaya direnmeleri çok garip.
İnançla savaşılır mı a dostlar? İslâm şart değil; dünyadaki diğer inançlara karşı savaşan kim galip gelmiştir bugüne kadar? Eğer dünya üzerinde dinsizleştirilseydi Türkiye dinsizleştirilecekti. Türkiye ateizme kurban verilecekti, geçmişte bunun denemeleri yapılmadı değil, hem de çok yapıldı ama başarılı olunmadı, olunması da mümkün değildir.
İnanıp inanmamakta herkes serbest ama, bizim topraklarımızın manevi bekçileri vardır. Bari bu gerçeği hesaba katsalar. Demek ki, sağlam ürün alabilmek ve sağlam insan yetiştirebilmek için, tarla ve gübre çok önemli. Suni ve ithal gübrelerle, ne topraktan ne de insandan sağlıklı netice alınmıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi