Obama kadar olamayanlar
Salı günü akşam saatlerindeydi, telefonuma bir mesaj düştü: “Biraz sonra Kahire için yola çıkıyoruz. Merve abla, umarım başörtüsü konusundaki sözler seni memnun eder. (İmza) öğrenciniz Rashad –Reşat-.” Emaili babama yollamış, bana da kopyalamıştı, Rashad. Sizler ABD Başkanı danışmanlarından Rashad Hussain’i yine bu satırların sahibinden tanımıştınız, bundan birkaç ay önce. Obama’nın ziyaret edeceği ilk Müslüman ülkenin Türkiye olarak kararlaştırılmasında, İslam dünyasına vereceği mesajların önceleri bu seyahatte gerçekleştirilmesi düşünülürken, daha sonra bunun bir başka ülkeye yani Mısır’a bırakılması kararında o etkin olmuştu. Ama siz asıl, Rashad’ı Obama’nın Türkiye’de öğrencilerle olan toplantısında yaptığı jestten tanıyorsunuz. Hani saatine bakıp ezandan önce bitirmeyi hatırlattığı jesti. Bu da bizim Küçük Rashad’ın marifetiydi. Tıpkı TBMM’deki konuşmasında Obama’nın “Amerika’da bazı fertleri Müslüman, bazı fertleri Hıristiyan olan aileler var, işte ben de öyle bir ailedenim” sözleri gibi. Aslında Rashad, Harvard ve Yale’de aldığı -tabii İslami ilimleri küçükken Yusuf Hoca’sından, onun ifadesiyle İmam Sahab’tan yiyip yuttuktan ve hafız olduktan sonra- hukuk eğitimi backgroundu sebebiyle Guantanamo’nun kapatılması üzerinde çalışıyordu, Beyaz Saray’da. Bu nedenle de Türkiye seyahatine katılmamış, sadece Türkiye konuşmasının hazırlanması aşamasında katkıda bulunmuştu. Obama’nın TBMM’de yapacağı konuşmaya Esselamu Aleyküm’le başlamaması da yine Rashad’ın uyarıları sonucunda olmuştu. Şimdi o da Airforce One’da Kahire yolundaydı. Kısa emailine kısa cevabım gecikmedi: “İyi yolculuklar, küçük birader. Seninle gurur duyuyoruz!”
Gelelim Obama’nın konuşmasına. Reaksiyonlara baktığımızda ilk göze çarpan, üç ayrı kampın varlığı. Biri konuşmayı temelde reddeden, Amerika’dan gelecek bir açılım olmaz olsun diyenlerin kampı.
Diğeri, konuşmak iyi güzel de aksiyon nerede diye şüpheci pesimizmle yaklaşanların grubu. Üçüncü kampta ise Obama’nın sözlerini dikkatli bir optimizmle değerlendirip, bir şans tanısak mı diyenlerin oluşturduğu kişiler var. Ben üçüncü kamptayım. Madem seçim öncesi bazı sözler verdi Obama, bekleyip görelim diyenlerdenim.
Her güzel şeyin biteceğini biliriz. Her kötü şey de gün gelir biter, yok olur, yerini güzele bırakır, şüphesiz. Amerikan dış politikası değişmeyecek diye ilahi bir kanun mu var ki ille de sabit kalsın! Elbette gün gelir, devran döner, o da değişir Allah’ın izniyle. Ha... hemen olmaz, o ayrı! Ama olur. Sizin benim istediğimiz kadar olmaz belki. Ama olacağı kadar olur. Kadir-i Mutlak’ın müsaade ettiği kadar olur. Zira O, onların da Rabbidir. Realist siyasetimize bakarak kendimizden de pay biçebiliriz: Bizim siyasetçiler konuşuyor, dil döküyor, kimi zaman çok samimi olarak söz veriyor da, bu verdikleri sözlerin ne kadarını, ne kadar zaman zarfında yerine getirebiliyorlar, düşünün bir kere derim, ben, diğer kamplardakilere.
Dönelim konuşmaya: Tek kelimeyle sıfatlandırmak gerekirse, “dengeli” bir konuşmaydı diyebiliriz. Kendinden bekleneni yaptı bu konuşmasıyla Obama. Neydi beklenen? İlk adımı atmak. Bir şeylerin eskisi gibi olmayacağının sinyallerini vermek. Temiz bir sayfa açmak. Bu üçünü de yaptı ve eleştirmenlerine karşı uyardı. Değişimin bir gecede gelmeyeceğini idrak ederek uyardı. Konuşma kapsamlıydı. İslam dünyası-ABD ve Batı ilişkilerinde yaşanan sıkıntıların temeline inebilmek için tarihsel bir sürece oturtulması gerekiyordu, bunu yaptı Obama. Kolonizasyon’dan soğuk savaşa, küreselleşmeden Amerikan imparatorluğuna kadar geçen evrilmede mihenk taşlarını tanımladı.
Böylece sözleri havada kalmadı, yerli yerine oturdu. Konuşmayı en etkin kılan faktörlerden biri Obama’nın hem içeriden hem dışarıdan, hem ev sahibi hem misafir gibi konuşuyor olmasıydı. Biliyorum, kimileri buna skeptisizm ile yaklaşıyorlar. Her söylenenin altında bir ard niyet arıyorlar. Ancak ben kullanılan tarzın çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Bir taraftan Amerika’yı, görülmesini istediği şekildeki Amerika’yı, Müslümanlara tanıttı. Evet, yanlışlıklar yapıldı, hatalarımız var ama bir de iyi taraflarımıza, örnek tavırlarımıza bakın, der gibiydi. Diğer taraftan da İslam’ı, İslam dünyasına anlattı Obama.
Düşünün, bir Hıristiyan İslam dünyasına İslam’ı anlatıyor. Ne acı değil mi? Ama ne de yerinde değil mi? Evet yerinde. Zira İslam’ın “İ”sini bilmeyenler salına salına dolaşıyor, İslam topraklarında. Obama kadar, merak edip Kur’an ayetlerini okumamış, ne der acaba diye kapağını açmamışlar dolaşıyor İslam dünyasında. Kin ve nefretle. Direnmeleriyse, batıcılık adına. İşte tam da burada tokat gibi bir cevap oldu Obama’nın Kur’an-ı Azimüş Şan’a yaptığı referanslar. İslam medeniyetlerinin insanlığa kazandırdığı ilim ve irfana işaret etmesi de bir ders niteliğindeydi bizim İslam dünyasında, İslam’a “topyekûn savaş” açıp, kol gezenlere, karanlıkla mücadele ediyoruz diye Cumhuriyet mitingleri düzenleyenlere. Şahsen konuşmanın en beğendiğim bölümüyse oryantalist varsayımları reddedişiydi ABD başkanının. Bu da kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla niteliğindeydi. İçimizdeki oryantalistlerin çok öğreneceği şey var, bu sözlerden. Anlıyorsunuz, konuyu nereye getirdiğimi. Kadınların zorla başlarının açtırılması. Kadınların eğitimden mahrum bırakılması. Kadınların eğitimden mahrum bırakıldığı ülkelerde zenginliğin daha az olması... Adam daha ne desin!.. O bir şey demesin, biz diyelim: Thank you Rashad!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.