“Başlarım senin sınavına!..”
Karne günü ya...
Eski Ankara Milli Eğitim Müdürü Mustafa Demirkan’ın ve “isimlerini malûm sebeplerden dolayı mahfuz tuttuğum” bir grup lise müdürünün değerlendirmelerine başvurdum.
Samimi eğitimciler; “okul idarecileri” olarak ne zorluklar çektiklerini değil de “öğrencinin nasıl perişan edildiğini” anlattılar...
Özetleyecek olursak:
-Çocukluklarını zaten yaşayamıyorlardı, sene içindeki bin bir sınavın üstüne, OKS, ÖSS derken... Zaten tükeniyorlardı...
Şimdi... Sınav yükü katlandı... ‘SBS’ler geldi, eğitimde devrim!..
Her dönemeçte çoktan seçmeli sınav; 6. sınıfın sonunda, 7. sınıfın sonunda, 8. sınıfın sonunda...
Çocuk, ya ‘haksız rekabet şartlarının’ mağduru olacak
ya da henüz bebeklikten çıkmadığı yaşlardan itibaren okulla dershaneyi bir arada götürecek!..
Hafta içi okul, hafta sonu dershane...
Hatta, hafta içi günlerin bazılarında hem okul hem dershane...
Okul kitapları, dershane kitapları...
Klasikler, testler...
Testler klasikler, sözlüler...
Beyin salatası; körpecik beyinleri koy sofraya...
Ye babam ye!..
Bu, 6, 7, 8. sınıflar için böyle;
9, 10, 11, 12. sınıflara da üniversite telaşı var...
Eğitim değil bu, çile bülbülüm çile!..
¥
Kızların çilesi malûm; anneleri babaları gönderse okula, sistem tıkayacak yolunu...
“Ya inancından taviz vereceksin, ya okulundan” diyecek!..
Sonrası da öyle; “Ya inancın ya mesleğin!..”
Sistem O’nu “birey” olarak görmeyecek; “kul” olarak görecek, rejimin rengine boyanmaya mecbur bir “kul!..”
Erkekler de, bin bir sınavdan geçerek üniversiteyi kazanacak...
Bitirebilirse bitirecek...
Ve haliyle askere gidecek!..
Oradan dönebilirse dönecek;
Bilmem ne sınavına girecek!..
Kazanabilirse kazanacak; girebilirse işe girecek!..
Bir kenara para koyacak, kurabilirse yuva kuracak!..
Dedesinin kendisini kucağına aldığı yaşta, olabilirse baba olacak!..
¥
Dertler diz boyu...
Eğitimcilerin dediği:
“Sistemin adeta çıldırttığı öğrenci canavarlaşıyor!..”
“Zulmün” büyüttüğü çocuk günün birinde intikam alıyor!..
Bunu tek başına yapamazsa, (Allah muhafaza) “çete”siyle yapıyor!..
Durum bu kadar kötü mü?..
Müdürlerin tamamı “yemin billah” aynı şeyi söylüyor:
“Kelimelerle izah edilemeyecek kadar kötü!.. Okul çıkışlarında saldırıya uğramaktan endişe eder olduk!..”
Fıkralara kadar sinmiş, “isyan”... Müdürlerden biri anlattı...
Ayniyle vaki:
Hoca demiş ki; “Kağıdını alan sınava başlasın!..”
Öğrenci demiş ki: “Olur hoca, başlarım senin sınavına!..”
¥
SBS, ÖSS, KPSS, YDS, ALES, DGS, O-HA-BE!..
Ve sonunda:
Maalesef;
Başlarım senin düzenine!..
İYİ ŞEYLER DE OLUYOR!..
Peki... Peki... Anladıkkk!..
Dert diz boyu...
Çocuklarımız elden gidiyor, öğretmenlerimiz geçim sıkıntısında, müdürler okulun masraflarını karşılama mücadelesinde bir nevi dilenci pozisyonunda...
¥
Peki hiç mi iyi şeyler olmuyor?..
Bak şöyle bir etrafına;
Neredeyse bütün okullar bilgisayar laboratuvarına kavuşmadı mı?...
İnternet erişimsiz okulun neredeyse kalmadığı, çoğu okulun da kablosuz internete nâil olduğu yalan mı?..
Eğitimimiz, bu yönüyle gelişmedi mi?..
Müdürler, kadirşinas...
Biz bunları hatırlatınca, hepsi “Mutlaka” çekti...
Biri de aynen şunları söyledi:
“Bilgisayarsız büyüyen bir neslin rekabete açık olması sözkonusu olamaz!.. Bu atılımdan dolayı yetkililerimizi tebrik ederiz... Allah tuttuklarını altın etsin... Lâkin...”
-Evet lâkin?
“Yüz yüze eğitimin verimi başka. Biz, biraz da tembelliğe meyilli bir milletiz. Öğretmen ödev veriyor. Çocuk; ana, baba, arkadaşın da desteği ile, bilgisayardan kopyala yapıştır hallediyor!.. Televizyonla eğitim, bilgisayarla eğitim... İnsanlar, mekanikleşiyor... Teknolojiyle irtibatı bir an kesildiğinde ne yapacağını şaşıran insan tipleri çıkıyor ortaya. Beyinler, hazıra alıştırılıyor!..”
ELEŞTİRMEK KOLAY DA, ÇÖZÜM TEKLİFİNİZ NE?..
Bu “eğitim” ortamında,
“Ona buna tepki gösteriyorsunuz da çözümden ne haber?” muhabbeti de oldu...
Özellikle üniversite kapılarındaki yığılmanın azalması için “Yeni vakıf üniversitelerinin” önünün açılması fikri öne çıktı.
“Meslek eğitimini olumsuz etkileyen katsayı adaletsizliğinin ortadan kalkması halinde, üniversiteye talebin azalacağı” üzerinde duruldu.
“Sınav sayısının mutlaka azaltılması gerektiği” söylendi...
“Sınırlı sayıdaki sınavın da amaca uygun olmasının önemine” dikkat çekildi.
“Okulu olmayan hiçbir geçerli meslek bırakılmazsa ve öğrenciler de zamanında yeteneklerine uygun mesleğe yönlendirilirse üniversite kapılarındaki yığılma büyük ölçüde önlenir” dendi.
¥
Çözüm önerileri böyle sıralanırken...
Söylenenleri can kulağıyla dinlemediğimi açık edercesine, alâkasız bir soru yönelttim:
“Peki, sınavların çoğu kaldırılırsa, dershaneciler nereden ekmek yiyecek?”
Gelen cevaba bak:
“Sınavlar azaldığında, onların büyük bir bölümü üniversite olacak!..”