Kur’anla aldatanlar
Mealciler fırkasına mensup Müslüman bir kardeşimiz zehir zemberek bir üslupla tenkit ediyor: "Mezhepler böler, Kur'ân yeter. Mezhepler puttur. Mezhepler ortadan kalksın, her Müslüman İslâm'ı Kur'ân tercüme, meal ve yorumlarından öğrensin. Sen bölücülük yapıyorsun, yanlış yoldasın falan..."
Kur'ân-ı Kerim elbette Yüce İslâm dininin temel kaynağıdır. Bu gerçeği inkar edene ben Müslüman demem. Lakin Müslümanlar Kur'ân'ı nasıl anlayacaklar, Kur'ânî bilgileri, Kur'ân'a dayanan dini nasıl öğreneceklerdir? İşte meselenin aslı budur.
Herkes eline bir meal, tercüme ve tefsir alsın, bunları kendi kendine okuyarak dinini öğrensin... Bundan daha yanlış bir metod olamaz.
Tarih boyunca Arabî ilimlerde ve 'Âlî ilimlerde zirveye çıkmış müfessirlerden (Kur'ân yorumcularından) biri Zemahşerî'dir.Bu zat bile, Mutezile fırkasından olduğu için yanılmıştır.
Kur'ân'ı iyi anlamak, Kur'ân'a dayalı gerçek İslâm'ı öğrenmek istiyorsak, bunun yolları, metodları olduğunu bilmemiz gerekir.
Maddeler halinde arz ediyorum:
1. Sadece ve sadece ehliyetli ve icazetli, itikadları sahih, Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) vekili, vârisi, halifesi durumunda olan ehliyetli ve icazetli müfessirlerin yazdığı mealleri, tercümeleri ve tefsirleri okumalıyız.
2. Mealler, tercümeler, tefsirler roman gibi, gazete gibi, hikaye kitabı gibi okunmaz. Bunların, icazetli ve ehliyetli üstadlardan okunması gerekir.
3. Hiçbir cahil Müslüman, Kur'ân tercüme, meal ve tefsirlerini okuyarak kendi kafasından, kendi re'y ve hevası ile dinî, fıkhî, itikadî, şer'î hüküm çıkartamaz. Böyle hükümler, icazetli fukahanın ve ulemanın güvenilir kitaplarından öğrenilmelidir. Aksi taktirde kişi (iyi niyetli de olsa) haddini aşmış, dinde kaos ve anarşi çıkmasına yol açmış olur.
4. Ehliyetli ve icazetli hocalardan okunan Kur'ân dersleri okuyana nur olur, şifa olur, ebedî mutluluğa götürür.
5. Kur'ân'ı roman gibi, hikaye gibi, gazete gibi okumak ona saygısızlıktır, laubaliliktir.Böyle bir okuyuş, yanlış yorumlamalara sebebiyet vereceği için çok veballidir ve ayak kaymasına sebebiyet verebilir.
6. Basit bir örnek vereyim: Adam divanına uzanmış... Müziği açmış... Çayı veya gazozu yanında... Arada bir ağzına, yanındaki kâseden birkaç fındık fıstık alıp atıyor... Elinde, reformcu, bozuk ve ehliyetsiz bir kişinin yaptığı Kur'ân tercümesi var ve bunu laubali ve saygısız bir şekilde okuyor... Böyle Kur'ân okunur mu?
7. Kur'ân-ı Kerim açık (mübîn) bir kitaptır. Lâkin içinde müteşebihat vardır, gavamız vardır, esrar (sırlar) vardır, incelikler vardır. Bunlar ehliyetli, liyakatli, icazetli ulema, üstadlar, hocalar tarafından ders verilerek anlatılabilir.
8. Haricîler de Kur'ân okurlar, hattâ onların zahirî (dıştan) dindarlıkları çok koyudur. Abdestsiz yere basmazlar, namazı kılarlar, oruç tutarlar. Lakin Kur'ân'ın bir ayetini yanlış yorumladıkları için Hz. Ali kerremallahu vecheh ve radiyallahu anh efendimize bühtan ve düşmanlık ederler. Zaten herkes bilir, Hz. Ali Efendimizi İbn Mülcem adında bir Haricî şehit etmiştir.
9. Şia da, Sünnîler de Kur'ân diyorlar ama yorumlamaları başkadır.
10. Vehhabîler de Kur'ân derler, lakin birçok ayetin yorumunda Sünnîlerden ayrılırlar.
11. Diyalogçular da Kur'ân'ı esas tutuyorlar ve kendi kafalarına göre yaptıkları yorumlarla, "Allah katında (hak) din İslâm'dır" ayetine muhalif olarak Risalet-i Muhammediyeyi inkar ve tekzib eden muannid gayr-i Müslimlerin cennetlik olduğunu iddia ediyorlar.
12. Bugün ülkemizde yüzden fazla Türkçe Kur'ân tercüme, meal ve tefsiri vardır. Bunların bir kısmı ehliyetsiz, liyakatsiz ve icazetsiz kimseler tarafından para kazanmak için yazılmıştır. Büyük çapta Kur'ân, meal, tercüme, tefsir ticareti yapılmaktadır. Halk hangi tercümenin, mealin, tefsirin muteber olduğunu nasıl bilecek, öğrenecek?
İslâm'ı, Kur'ân'ı, Muhammedî risaleti öğrenmenin en verimli yolu; Sevgili Peygamberimizin vekilleri, vârisleri, halifeleri, bizden olan emîr sahipleri statüsünde bulunan gerçek, icazetli, ehliyetli, liyakatli, selahiyetli ulemanın, fukahanın, müfessirlerin yazdıkları itikad, ilmihal, fıkıh, ahlak-ı İslâmiye kitaplarını okumaktır.
Bazısı abdest namaz bilmez reformcuların, yerli oryantalistlerin, yüklü ücretler alarak içinde hatalar bulunan din kitapları yazan sahte müctehidlerin kitaplarını okuyarak İslâm öğrenilmez.
Ehl-i Tevhid ve Ehl-i Kıbleyi kolayca tekfir eden, şirkle suçlayan mutassıpların kitaplarıyla da Kur'ân öğrenilmez. Mü'mine kafir diyenin kendisi kafir olur.
Sünneti inkar edenlerin yaptığı tercümeler, mealler, yorumlar okunmaz. Çünkü Kur'ân Sünnetsiz yorumlanamaz. Sünneti inkâr Peygamberi inkâr olur ki, böyle bir şey maazallah küfre götürür.
Kur'ân'ı en doğru şekilde Sünnet ve Cemaat ehli ulema ve müfessirler yorumlamıştır.
Eskiden camilerde ehliyetli ulema tarafından "Cami Dersleri" verilirmiş. Keşke zamanımızda bu güzel âdet yeniden canlandırılsa ve ehliyetli ve icazetli din alimleri tefsir dersleri verseler.
Hülâsa: "Herkes kutsal kitabımız Kur'ân'ın tercüme, meal ve tefsirlerini alsın, kendi kafasına göre okuyup İslâm'ı öğrensin" sözü cazip görünen, fakat çok tehlikeli olan bir sözdür. Kur'ân'a saygısızlıktır.
Halkı Kur'ân'la aldatmak isteyenler var. Bunların tuzaklarına düşmeyelim...
Samimiyetsiz dinsizler
Türkiye'de yaşayan insanlara Hz. Muhammed'in (SAV) peygamberliği, insanlara verdiği mesajlar ulaşmıştır. Hele yüksek tahsil yapmış, akademik kariyerde yükselmiş kimseler için bilmemek mazereti yoktur.
Müslüman tabanın kültür seviye düşükmüş, Müslümanlar İslâm'ı temsil edemiyormuş... Bu iddia maalesef doğrudur. Bunu sık sık yazıyorum.
Müslümanların cahil kalması, daha doğrusu cahil bırakılması, aydınlarımız için mazeret olamaz. Onlar yabancı dil biliyorlar, İslâm'ı hakkıyla anlatan kitap ve kaynaklar ellerindedir.
Ülkemizde İslâm dini ile agresif (saldırgan) şekilde savaşan aydınımsı, okumuş, akademisyen vatandaşlar bulunmaktadır. İman bir nasib meselesidir. İmanlı olmasalar bile, Müslüman bir ülkenin Müslüman halkı ile savaşmaları onların bilge kimseler olmadığını ortaya koymaktadır.
Yakın tarihimizde, bu ülkede çoğunluğu oluşturan Müslümanları tehdit ve tehlike unsuru olarak görenleri ve gösterenleri biliyoruz.
Bu gibi agresif din düşmanlarında, empati dediğimiz karşısındakini anlamaya çalışma çabası ve yeteneği yoktur.
İslâmla ve Müslümanlarla savaşanlar samimî midir? Maalesef büyük çoğunluğu değildir. Aziz Nesin, samimî hareket etmiş ve öldüğünde cenazesinin camiye getirilmemesini, İslâm dininin kurallarına göre yıkanıp kefenlenmemesini, çiftliğinde bir çukur kazılıp oraya defnedilmesini vasiyet etmiş ve arzusu yerine getirilmişti.
Nice aydınımsılar, bir ömür boyu İslâm'a ve Müslümanlara düşmanlık ediyor ve ölünce cesetleri camiye getiriliyor, namazları kılınıyor. Bu bir komedidir.
Meşhur Fransız kadın yazarı Colette öldüğünde Katolik kilisesi cenazesini dinî törenle gömmeyi reddetmişti.
Molière'in cenazesi de birkaç gün kiliseye alınmamış, Kral 14'üncü Louis'nin emir ve ısrarıyla dinî tören yapılabilmiştir.
İstanbul'da adını herkesin bildiği bir cami vardır. İslâm'a ve Müslümanlara savaş ilan etmiş Avdetîlerin cenazeleri buraya getirilir ve genellikle Zincirlikuyu kabristanına gömülür.
İsmini vermek istemediğim bu caminin alt katında Avdetîlik dinine ait gizli bir mekânı bulunduğuna dair rivayetler duydum ama bunları araştıramadım.
Bu dine mensup olanlar, lüks otellerde yapılan nikah ve düğünlerde, kapıları içeriden kilitli bir odada "sazanlarına" Avdetî şeriatına göre nikâh kıydırıyorlarmış...
Etiler'de Alkent sitesinde büyük bir binanın altında Avdetî tapınağı vardı. Şimdi açık mı bilmiyorum.
Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan; İslâm, millî kimliğinin birinci unsuru ve maddesi olan Türkiye'de aydın ve ileri fikirli geçinen vatandaşların agresif dinsizlik yapmaları gerçekten büyük bir talihsizliktir.
İnanmıyorlar... İslâm'da zorlama yoktur... İslâm toplumunun sözleşmesinde Ehl-i Kitab için de yer vardır. Lakin azınlıkta olan bir zümrenin ülkede bir sömürge düzeni kurarak İslâm ve Müslümanlarla savaşması aklın, mantığın, insafın, bilgeliğin kabul edebileceği bir şey değildir.
Keşke bu gibi aşırılıkları ortadan kaldırabilsek.
Keşke, agresif dinsiz Avdetîler (hepsi için söylemiyorum, saldırgan olanları kasd ediyorum) Müslümanlarla toplumsal barış konusunda uzlaşabilseler. Kendi ideolojilerini çoğunluğa empoze etmekten vazgeçseler.
Agresif İslâm ve Müslüman düşmanı bir azınlığın çoğunluğu oluşturan Müslümanları baskı altında tutması, ezmesi, onların temel haklarını ve hürriyetlerini gasb etmesi daha ne kadar sürecek?