Türkiye’nin beyin takımı, Türkiye’nin gazetesinde!
Hepinizin, bir zamanlar “aynı duyguları” yaşadığını, “aynı heyecanı” taşıdığını biliyoruz... Özellikle “50’li yaşlarda” olan okurlarımız; bir üniversitede “dindar bir profesör” olduğunu, o profesörün “namaz” kılıp, “oruç” tuttuğunu duyduklarında, ona karşı “büyük bir sevgi” beslerler; “ne güzel” derlerdi; “Ne güzel!.. Profesör olmuş ama, özünden kopmamış!.. Profesör olmuş ama namaz ve orucunu terk etmemiş!.. Profesör olmuş ama, insanlarla iç içe ve onlarla aynı safta namaz kılıyor!”
Bunun gibi nice “sevgi” ve “hayranlık” ifadesi... Aradan bir “çeyrek yüzyıl” yani “25-30 sene” geçip de bugünlere geldiğimizde görüyoruz ki; “toplumdaki değişim”e paralel olarak, “dindar ve muhafazakâr profesörler” çoğalmaya, onları “doçent”ler ve “doktor”lar takip etmeye başladı.
Onlar artık Türkiye’de “söz sahibi” olmaya, “bilimde öncülük” yapmaya, “pamuk ve domuz pıtrağı” arasındaki farkı öğretemeyen ve günleri “ev”leri ile “kürsü”ler arasında geçen “prof”lar yerine, “arazi”yi dolaşan ve “bu topraklar ile, bu topraklarda yaşayan insanları” tanıyıp, onlarla kucaklaşan ve kaynaşan “bilim adamları” olmaya başladılar!..
Bir dönem YÖK’ün “yargısız infaz”larına maruz kalsalar da, kartel medyasının “linç kampanyası” sonucu zor günler yaşasalar da, yılmadılar!..
“Eziyet” çektiler!..
“Sıkıntı” gördüler!..
Horlandılar, aşağılandılar!..
Ve hatta üniversitelerden kovuldular!..
Dışlandılar!.. Yok sayıldılar!..
“Unvan”ları bile alındı ellerinden!..
“Çile”ler çektiler!..
“Bedel”ler ödediler!..
Ama onlar, “hep özgürlükleri” savundular!.. Sadece “söylem”le değil, “eylem”le de koydular tavırlarını... Kimi zaman haykırdılar, kimi zaman “öğrenci”leriyle birlikte “el ele” yürüdüler!..
Elbette “özgürlük” için!..
SİZ ONLARI TANIYORSUNUZ... ONLAR DA SİZİ!
İşte o “profesör”lerden bir kısmı... Evet, sadece ve “şimdilik” bir kısmı, “Vakit’te yazmaya” başladı!..
Onları tanıyorsunuz...
Prof. Dr. Nevzat Tarhan,
Prof. Dr. Nihat Bengisu,
Prof. Dr. Dursun Odabaş,
Prof. Dr. Şefik Dursun,
Prof. Dr. Mustafa Kamalak,
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz,
Prof. Dr. S. Mehmet Şen,
Prof. Dr. Şaban Şimşek,
Prof. Dr. A. Osman Gündoğan,
Prof. Dr. İrfan Gündüz,
Prof. Dr. Hacı Duran,
Prof. Dr. Hüseyin Koç,
Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz,
Prof. Dr. Namık Açıkgöz,
Prof. Dr. Niyazi Eruslu...
Evet, onları tanıyorsunuz...
Onlar, “Türkiye’nin beyin takımı”
Onların her biri kendi alanlarında “uzman” ve “filim”leriyle değil, “bilim”leriyle öne çıkmış, uzmanlık alanlarında kendilerini kanıtlamış insanlar!..
İşte onlar, şimdi;
“Türkiye’nin gazetesi Vakit”te...
Onlara “hoş geldiniz” diyoruz ve “bizimle” olmayı, “Vakit’te yazmayı” tercih ettikleri için kendilerine teşekkür ediyoruz...
İşin doğrusu; listemiz “15 profesör”le sınırlı değildi... “Vakit ailesi” ile birlikte olmayı, “birikim”lerini Vakit okurları ile paylaşmayı isteyen birçok bilim adamımız daha vardı ama, inşallah en yakın zamanda onları da görürüz “Vakit çatısı” altında...
ONLAR, İÇİMİZDEN BİRİ!
Biraz önce dedik ya;
Onlar “kürsü”lerde sıkışıp kalan değil, “arazi”de dolaşan bilim adamlarıdır!..
Evet, hem “arazi”de, hem de “halk” ile iç içe!.. Çünkü onlar “sırça köşkler”de büyümemişler, hep “halkın içinde, halkla beraber” olmuşlar!..
İnsanımızı çok iyi tanıyorlar!..
İnsanımızın çektiği “meşakkat”ları görmüşler, “çile”ler çekmişler, “yokluk” nedir, “yoksulluk” nedir, çok iyi biliyorlar...
Ne dersiniz, “içlerinden birisi”nden söz edelim mi?.. Meselâ, Hacı Duran’dan söz edelim... Çünkü Prof. Dr. Hacı Duran’ın “ırgatlık”tan “profesör”lüğe uzanan “ibret dolu bir öykü”sü var... Meselâ, tarlada “nohut” toplamış... Adana’da “pamuk” toplamaya gitmiş... Erzurum İlâhiyat Fakültesi’ne kayıt yaptırmış ama Adıyaman’a dönecek parası olmadığı için “3 gün boyunca iş aramış” Erzurum’da!..
“Lokanta”nın birinde “bulaşıkçı” olmuş!.. Daha sonra kaldığı otelin “resepsiyon”unda çalışmış!..
Yani gündüz bulaşıkçılık, gece resepsiyon!..
“Foto Şipşak”çılık bile yapmış!..
Öyle azmetmiş ki; “düz lise”yi bitirmesine rağmen, iyi derecede “Arapça” öğrenip, yaz tatillerinde İstanbul’a gelip, “turist rehberliği” bile yapmış!..
Tabiî kışın da “işportacılık!”
Uzun uzun anlatmaya gerek yok... Prof. Dr. Hacı Duran, hiç durmamış, önüne çıkan engelleri birer birer aşıp, “Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü”nde “Arşiv Elemanı” olarak başladığı “resmî iş hayatı”nı, “bilim adamlığı” ile taçlandırmış!..
Ama, gördüğünüz gibi;
Onun hayatı bir roman!..
Hem de, hayatın içinde!.. Ve gerçek!..
O ve diğer bilim adamlarımızın asıl özelliği, “bizden biri, içimizden biri” olmaları!..
Öyle zannediyoruz ki;
Bugüne kadar “öğrenci”leriyle paylaştıkları görüş, düşünce ve tecrübelerini, bundan böyle “Vakit okurları”yla paylaşacaklar.
Vakit, bir “okul” olacak.
Onlar yazacak, bizler okuyacağız.
İnanıyoruz ki, çok şeyler öğreneceğiz.
Bütün profesörlerimize bir defa daha “hoş geldiniz” diyor, onları bütün kalbimizle kucaklıyoruz.
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...