M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Başörtüsü nasıl çözülür?

Başörtüsü nasıl çözülür?

“Başörtüsü nasıl çözülür?” sorusuyla, “başörtüsü ‘sorun’u nasıl çözülür?” sorusu arasındaki “nüans”ı iyi tespit etmek gerek.

Birincisini çözmek kolay.

Başa bağlanan baş örtüsünü çözersiniz, başı açarsınız, mesele biter.

Böylece başörtüsünü “çözmüş” olursunuz.

Maalesef, bugüne kadar bu tür bir uygulamayla başörtüsünü çözenler, “başörtüsü sorunu”nu çözdüklerini sandılar.

Ama “sorun” çözülmedi.

Bugün de aynı uygulamanın devam ettirilmekte olduğunu hayret ve üzüntüyle müşahede etmekteyiz.

Çünkü, başörtüsünü “sorun” haline getirenlerin varlığı sürmekte, yetki ve iktidarları devam etmektedir.

Bu “sorun” çözülmedikçe, “başörtüsü sorunu”nu çözmek mümkün değildir.

Can alıcı soru şudur:

Bu “sorun”, acaba sadece başörtülü olanların sorunu mudur?

Yoksa, kadın haklarını ve kişi özgürlükleri savunan herkesin sorunu mu?..

Cevap verilmesi gereken asıl soru budur.

Bu soruya topluca cevap vermedikçe, ya da bu “sorun”a resmi-sivil bütün kurum ve kuruluşlarla hep birlikte sahip çıkmadıkça, netice almak oldukça zordur.

Gözümüzün önünde her gün tekerrür eden, defalarca yaşanan şu olayı hep beraber yeniden düşünelim.

Ama objektif olarak, özgürce, bağımsızca insaflıca ve insanca düşünelim.

Olay şudur:

İki hanım kızımız var.

Birinin başı açık.

Diğerinin kapalı.

İkisi de ruh gibi arkadaş.

Yedikleri-içtikleri ayrı gitmiyor.

Farklı kıyafetleri ise, tamamen kendi tercihleri.

Ama bu tercihlerinden asla rahatsız değiller.

Aralarında bu konuda hiçbir ihtilafları da yok.

Gül gibi geçinip, kardeşçe yaşıyorlar.

Ama okudukları üniversite kapısına ya da çalıştıkları işyerine gelince birine “sen geç, girebilirsin” deniyor, diğerine de “sen kal, giremezsin!...”…

Acaba bu olayda, “mağdur olan, haksızlığa, hakarete, uğrayan sadece dışarıda kalan kız mı dersiniz?

İçeriye giren kız bu olaydan hiç mi etkilenmiyor?

Şunu iyi bilelim ki, dışarıda kalan kadar, içeriye giren de haksızlığa ve hakarete uğramış, mazlum ve mağdur olmuştur!

Neden mi?

Bir kere, başı açık kız, can dostu ve biricik arkadaşı başı kapalı kızdan zorla koparılmış, ondan uzaklaştırılarak yapayalnız bırakılmıştır.

Özgür iradesiyle seçtiği arkadaşını, hariçten başka bir irade araya girerek ayırmış, birlikte kurdukları ortak hayata müdahale ederek özgürlüğü kısıtlanmıştır.

Peki bu, zulüm değil de nedir?

Başı kapalı olana yapılan haksızlık kadar, başı açık olana da haksızlık yapılmıştır.

Bu sebeple, başı açık kızlar da, kendilerine yapılan bu haksız müdahaleye karşı top yekûn tepki göstermelidirler.

Hür iradelerine ve kişisel özgürlüklerine yapılan bu haksız müdahaleye bilinçle karşı çıkmalıdırlar.

Bu karşı çıkış, sadece kendi arkadaşının kişilik haklarına ve yaşam özgürlüğüne sahip çıkmak için değil, aynı zamanda kadının kimliğine, giyim tercihine, yaşam biçimine, ve tercihlerine karşı uygulanan despotça bir uygulamaya da karşı çıkıştır.

Bu “sorun” ortaktır.

Ve bu sorun yalnızca kadınları ilgilendiren bir “sorun” da değildir.

Bir insan olarak erkekleri de ilgilendiren bir “sorun”dur.

Velhasıl, başı açığı-başı kapalısı, öğrencisi-hocası, erkeği-kadını, atanmışı-seçilmişi, genci-yaşlısı.... insan olan herkesi ilgilendiren ve top yekûn sahip çıkması gereken bir sorundur karşımızdaki!...

Çünkü, bu haklar, insanların doğuştan sahip oldukları temel haklar cümlesindendir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi