Yeniçerinin kaldırılmasının 173. yılında
Alaaddin Akyel, Ekrem Şama ve bendenizin her Perşembe saat 18.oo MPL TV’de yaptığımız “Köklerden Yapraklara” adlı târihi olayların tanıtım ve yâd edilip, milletimizin mâziyi hatırlayıp, geleceğe hazırlanması düşüncesinin doğurduğu program benzerleri memnuniyetle görüyoruz ki, birçok TV ve Radyolarda da yer almaktadır. Bundan istikbâlimizin teminatı olan gençlerimizin istifade ettiğini görmek şansını da yakalamanın bahtiyarlığını yaşadığımız oluyor. Geçtiğimiz C.tesi, Beşiktaş’tan Üsküdar’a motorla geçerken iki tane üniversiteli hem de teknik branşlarda okumakta oldukları halde yanıma gelerek ‘Perşembe günü yaptığınız Köklerden Yapraklara programında arkadaşlarınızla birlikte ve çok hoşumuza gitti diyebileceğimiz Yeniçerilikle ilgili programınızdan dolayı tebrik ederiz’ iltifatında bulundular.
Efendim; Ekrem Şama Bey, bilhassa Çanakkale savaşları ile alakalı kitapları ve birçok da konferansları ile gerek yazı gerekse de TV’de ilgiyle dinlenen ve anlatımından istifade edilen bir arkadaşımız. Alaaddin Akyel Bey ise; ilahiyatçı kimliğinin yanı sıra siyasi ve sosyal meselelerimizde tavsiye ve görüşleri dikkate alınması gereken, fıtraten sesinin mikrofonikliği, İstanbul Türkçesiyle programın hem moderatörü hem de târihi mevzuların bâzı ifadatımızda, dini bir yanlışlığa neden olması ihtimalini sezdiğinde muktesabatını dile getirip, sapma ihtimalimize fırsat vermiyor olması bizim için minnet duyulacak hususattandır. Zaman zaman espiri uğruna; târihi olayların şurasına burasına malayani ve doğruluğu şüpheli hususatları bir ifşaatmış gibi ortaya atıp, milletimizin ve eslafın üzerine titrediği İslâmi yaklaşımlara târiz ve de dûn bakışlarla uygun düşmeyen sözler sarfıyla beğeni kazanmaya çalışanlara benzemek yerine ciddi, yalansız, riyasız ve de târihi vak’aları günümüz olayları içinde benzeşen yönleriyle nezaket içinde yorumlamanın çok faydalı olmasının yanında, dinleyiciye (yoksa izleyici mi demeliydim?) neyse araştırmacılık ve ret etmesine veya kabulüne yarayacak bir teşvik olduğunu görmek kâbil oluyor.
Târihimize göz atışımız; geleceğe daha güven içinde adım atmamıza vesile olacaktır. Böyle çalışmaların ve programların milletimiz üzerinde hayırlara vesile olacak te’sir yapması dilek ve duamızdır.
15/Haziran/1826 târihi dünya’ya nam salmış nice zaferlerimizin önemli unsuru Yeniçeri adı verilmiş askerlik sınıfının kaldırılmasından bu yana 173 sene geçmiştir. Bu haftaki yazımızı târihimizin bu şanlı askerlerinin kuruluşuyla ilgili yukarıda bahsettiğimiz Köklerden Yapraklara programımızda neler demişiz siz okurlarımla paylaşmak istedim.
YENİÇERİLİĞİN KURULMASI
Anadolu Selçukluları’ndaki hassa ordusu örnek alınarak kurulmuştu. Çandarlı Halil Paşa’nın teklifi ve Molla Rüstem’in yardımıyla teşkil edilen bu ordunun asker kaynağı Hıristiyan asıllı esirlerdi. Acemi ocağı yeniçeri ocağına asker yetiştirmek için kurulmuştu. İlk kurulduğu sıralarda yeniçeri ordusu bin kişilik bir kuvvetti ve zamanla sayıları arttı. Savaşlarda alınan esirlerle ilgili pençik kanunu denilen bir kanun tanzim edildi. Pençik kanununa göre; her esir yüzyirmibeş akçe hesap edilecek ve yüzyirmibeş akçenin beşte biri, yirmibeş akçe orduya ödenecekti. Ya da beş esirde bir esirin, asker edilmesi gerekecekti. Seferlerde ve akınlarda çok sayıda esir alındığından pençik oğlanları acemi ocağı için önemli bir kaynak teşkil ediyordu.
Devşirme usulünün Yıldırım Beyazıt zamanında ihdas edildiği iddia edilmektedir. Osmanlı Devleti devşirme usulünü sistemli hale getirip geniş çapta uygulamışlardır. Askere alınacak çocuklar, Osmanlı uyruğunda olan Hıristiyan halktan alınacaktı. Çocuklar arasından 14 yaşı geçmemişler bir mâna da her çocuğun dünyaya Müslüman fıtratıyla geldiği göz önüne alındığında, buna bağlı olarak akıl baliğ olmadan anne baba veya çevresinin onu hangi dine yönlendirmesine bir alternatif sunusuydu bunda zorlama yoktu. Nitekim alım esnasında uygulanan aşağıya yazdığımız şartların zorlama olmadığını gösterdiği ortadadır.
Evli ve ailenin tek erkek çocuğu alınmazdı. Kanun gereğince asil ailelerin çocukları tercih edilirdi. Bu çocuklar Türk ailelerin yanlarına verilerek İslâmiyeti, Türkçe’yi, Türk örf ve adetlerini öğrendikten ve sünnet edildikten sonra acemi ocağına alınırdı. Burada belli bir süre eğitim gördükten sonra yeniçeri ocağına kayıt olurlardı. Bu devşirmelerin evlenmeleri ve askerlik sanatından başka bir işle meşgul olmaları yasaktı.
ÖĞRETİM VE EĞİTİMLERİ
Acemi Ocağının bu mensupları orada güçlerinin, kabiliyetlerinin ve de intibak ettikleri hususat, seçmek istedikleri branşlar ve yerleştirildikleri ortamda bedii (yüksek) zevklerinin gösterdiği tercihler meselâ, mûsiki, pehlivanlık, savaş oyunlarının ustalıklarına olan eğilim, edebiyat, lisan öğrenimine eğilim, okuma merakı güzel yazı gibi haller saray üniversitesi denilen Enderun’a alınırlardı. Burada gördükleri muazzam öğretim ve eğitim sonrasında devlet adamı kumaşı denen güzide insanlar olarak yetişirler ve İ’lâ-yı Kelimetullahı yeryüzüne yaymaya büyük gayret sarf etmiş, yüzlerce binlerce şöhret sahibi olmuş, dünyanın birçok ülkelerinde ansiklopedilerinde yer vermiş oldukları kişiler olmuşlardır.
Yeniçerilerin Hacı Bektaşi Ocağına intisapları elbette vardır. Ancak bu tamamının böyle olduğu iddiası hem akla hem de realiteye uygun değildir. Çünkü çok iyi bilinmektedir ki, Osmanlı cemiyeti bir edeb ve âdab toplumudur ve böyle olmakda, tarikat dolaysıyla tekkelerin bu güzellikte yerlerinin olduğunu gösterir. Tarikat, kişilerin adetâ meşreplerinin biribirine uygun düşenlerin bir araya getirilip, tesanüt ve Allah korkusu, peygamber sevgisi, ihvan (kardeş) muhabbetiyle dolu dolu yaşanan, vatan sevgisinin ve mânevi hassasiyetin yüksek dozda bulunduğu nizam ve intizam içinde yaşanan güzellikler topluluğudur. Osmanlı ordusunun sadece yeniçeri’den değil, sipahi, tımar ve zeamet sahiplerinin meydana getirip, sefere dâvet edildiklerinde hemen icabet eden ve çeşitli branşlarda ihtisaslaşmış birlikleri olan bir ordu idi. Bunların içinde her tarikatın mensubu olduğu gibi bunlar Osmanlı Seraskerinin de tasvibiyle aynı birliklere verilirdi. Bundan dolayı, Mevlevî alayları, Bayburt, Gümüşhane, Bartın taburları diye adlandırılan birliklerimiz olmuştur. Bunlar Allah rızası için fedây-ı câna her zaman hazır olarak vardılar bu varlıkları da tatlı bir rekabet meydana getirdiklerinden her bir savaşımızın destansı tarafları vücud bulmuştur.
Üstteki paragrafta yer alan Hacı Bektaşî Velî Hazretleri 1210/1271 arasında hayat-ı maddiyesini yaşamış bulunduğundan, yeniçeriliğin kuruluşunun ihtilaflı târihinin en erkenine baksak dahi karşımıza 1326 ve sonrası çıkar, bu bakımdan 1271 yılında dâr-ı bekâya intikal etmiş Hacı Bektaşî Velî Hz.lerinin bizzat Yeniçeri’ye duası söz konusu değildir. Bu dua olsa olsa Hacı Bektaşî Velî’yi tâkip eden zatlardan birinin elvermesi olmalıdır. Fiemanillah. Not: Vakfıkebir Anadolu Gençlik Derneğinin WWW.Vuslet.Com adlı bir internet sitesi bulunmaktadır. Bu siteye hasbetenlillah moderatörlük yapacak bir arkadaşa ihtiyaç varmış bana rica ettiler. Bendeniz de duyuruyorum. Gönüllü arkadaşın zuhuru bekleniyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.