Emri mâruf ve nehyi münker
Müslüman bir toplum durup dururken bozulmaz. İyiliği ve mârufu istemez, kötülüğü ve münkere tâlip olursa bozulur. Bu bozulmada sorumluluk ve suç kendilerine aittir.
Bozuk ve bozulmuş bir toplumun içindeki yeterli sayıda ve güçte insan, tevbe eder, pişman olur ve iyiliğe dönmek, islah olmak isterse Allah onlara yardım eder, toplumu iyileştirir.
Maruf nedir?.. Dinin, aklın, hikmetin; Kur'ân'ın, Sünnetin, fıkhın, ahlâk-ı islâmiyenin, hikmetin, Şer'-î şerifin; iyi, güzel, doğru gördüğü ve gösterdiği şeylerdir. Gerek inanç olsun, gerek düşünce, gerekse eylem ve iş olarak...
Münker nedir? Dinin, aklın, hikmetin kötü gördüğü şeylerdir.
Müslümanlar öyle bir topluluk, öyle bir ümmettir ki, mârufu emr eder, münkerden nehy ederler. Kur'ân onları böyle târif ediyor.
Müslümanlar bunu yapmazlarsa bozulurlar, zillete, esarete düşerler, yenilirler.
Bu memlekette, eskilere ilaveten 100 bin adet Hindistan'daki Tac Mahal gibi süslü, harika, güzel, ziynetli cami yapılsa; emr-i mâruf ve nehy-i münker farzı yerine getirilmiyorsa Müslümanlar yine kurtulamaz.
Emr-i mâruf ve nehy-i münker nelerdir?
1. Müslümanların faydalı ilim öğrenmesidir. Bunun başı da ilmihalini doğru olarak öğrenip bilmektir.
2. Müslümanın itikadının sahih olmasıdır.
3. Kur'ân'a, Sünnete, Şeriata tâbi olmaktır.
4. Beş vakit namazı kılmaktır.
5. Camilerin mihraplarına, minberlerine, kürsilerine; âlim, ârif, muhlis, çok kültürlü, çok ahlâklı, çok faziletli, yüksek karakterli, vasıflı, güçlü, etkili, güzel din hizmetlileri, imamlar, hatipler, vaizler getirmektir.
6. Böyle imamların ardında beş vakit namazı cemaatle kılmaktır.
7. Ümmetin başına ehliyetli ve liyakatli bir İmam-ı Kebir, bir Emîrü'l-müminîn getirmek ve ona biat ve itaat etmektir.
8. Zekât ve sadakalarla (Sadaka dilenciye verilen para değildir, cömertçe ve bol bol hayır ve hasenat yapmaktır) ülkede sosyal adaleti sağlamaktır.
9.Dini kendimize değil, kendimizi dine uydurmaya çalışmaktır.
10. Alenen işlenen büyük günahlardan kaçınmak ve bunlarla mücadele etmektir.
11. Haram yememek ve haram yiyenlerle mücadele etmektir.
12. Nifaktan ve şikaktan, fitne ve fesattan, fısk ve fücurdan uzak olmaktır.
13. İhlâslı, takvalı, keremli, mürüvvetli, fütüvvetli Müslümanlar olmaktır.
14. Din sömürücüsü, mukaddesat bezirgânı hainlere cephe almaktır.
15. Bizden olan ülü'lemr zümresine dahil olan gerçek ulemâyı dinlemek, dinî onlardan öğrenmek, onlara tâbi olmaktır.
İşte bu gibi emr-i maruf ve nehy-i münker vazifeleri yapılmazsa müzeyyen camilerin, avaz avaz bağırtılan hoparlörlerin, cami kalorifer veya klimalarının, yılda iki kere gidilen umrelerin, dinî cemaat farfaralarının bir faydası olmaz.
Müslümanların iki temel vazifesi vardır:
1. İslâm'ı iyi ve doğru bir şekilde anlamak, yakalamak ve uygulamak.
2. Çağ kültürünü, moderniteyi yakalamak ve bu konuda İslâm düşmanlarının ve karşıtlarının önüne geçmek.
Bunları yaparken de dinden zerre kadar tâviz vermemek.
Kâfirlerin ahlâkında zina suç değilmiş, bir karının yabancı bir erkekle cilveleşmesi ve yatması suç değilmiş, öyleyse biz de bu konularda biraz hoşgörülü olalım, yumuşayalım denilirse böyle bir düşünce ve istek İslâm'a ve Kur'ân'a ihanet olur.
Feministler öyle istiyor diye hiçbir sahih hadîs ayıklanamaz.
Türkiye'nin din konusunda AB standartlarına uymasını istemekMüslümanlıkla uyuşur bir şey değildir.
Bizim kurtuluşumuz AB'ye üye olmakta değil, gerçek İslâm'a sarılmaktadır.
Avrupa'nın en ileri, en güvenli, en zengin iki ülkesi olan İsviçre ve Norveç AB üyesi değil.İbret almamız ve utanmamız gerek.
Biz bugünkü kokuşma, bugünkü gerilik ve kargaşa ile AB'ye üye olursak korkarım, Avrupa'yı da batırırız.
Kurtuluşun tek çaresi İslâm'ı doğru bir şekilde öğrenmek ve onu hayata uygulamaktır. Bu da ilimle, kültürle, şehir ve medeniyet Müslümanlığıyla, ahlâk ve karakterle, fazilet ve hikmetle olur.
Sanatsız cami binalarıyla, uzun minarelerle, sonuna kadar açılan hoparlörlerle, kalorifer ve klimalarla, camilere konulan ışıldak, vantilatör ve soğuk su cihazlarıyla ve bunlara benzer şeylerle olmaz.
Önce de yazmıştım:İslâmî hizmetlerde ve faaliyetlerde istihdam edilen elemanlar ve kadrolarda ilk aranacak özellik, IQ'larının 100'den aşağı olmamasıdır.
İslâm'a kırsal kesim, taşra, varoş kültürü ile gereği gibi hizmet edilemez.
Ediliyor diyen çıkarsa "İşte bu kadar ediliyor" cevabını veririm.
Vasıf vasıf vasıf... Güç güç güç... Bilgide, kültürde üstünlük... Ahlâk ve fazilette üstünlük...
DİN VE PARA
İSLÂMÎ, imânî, Kur'ânî hizmetler ve para konusunda birkaç tutum vardır:
1. Bu hizmetleri para ile yürütmemek. Bediüzzaman böyle düşünmüş, böyle hareket etmiştir. Hizmetler parasız olur mu? Pekalâ olmuş... Ortada somut bir örnek var. Ümmetin mâneviyat büyükleri böyle hizmet etmiştir.
2. İslâmî, imânî, Kur'ânî hizmetler için para toplamak, para almak, lâkin bunları kesinlikle kendi zimmetine geçirmemek, hepsini yüzde yüz hizmet için harcamak.
3. Bu gibi hizmetler için para almak, para toplamak, bunların bir kısmını hizmete harcamak, bir kısmını zimmetine geçirmek.
4. İslâm'a hizmet ediyorum diye para almak, para toplamak, aslında zerrece hizmet etmeyip bunların hepsini zimmetine geçirmek.
Bazı cemaatler para konusunda o kadar aşırı gitmişlerdir ki, Müslümanların zekâtlarına bile el koymuşlardır. Halbuki Şeriat "zekât ile cami bile yapılmaz" diyor.
Din hizmeti gören bazı kişilerin geçinmek için ücret ve maaş almalarına müteehhirîn ulemâsı fetva ve ruhsat vermiştir ama bu yolla köşeyi dönmeye, zengin olmaya fetva ve ruhsat yoktur.
Zamanımızda Mushaf, tefsir, meal, Kur'ân tercümesi, hadîs tercümesi, çeşitli din kitapları basım ve yayımı ile süper zengin olanlar vardır.
Çok yüksek miktarda telif veya telef ücretleri alanları da biliyoruz. Bunların bir kısmı bid'at fırkalarına mensuptur.
Maalesef bir kısım Ehl-i Sünnet mensupları da İslâmî, imanî, Kur'ânî hizmetlerden iyi para kazanmaktadır. Pardon, kötü para...
Bu devirde bazı hizmet erbabı (hepsini kasd etmiyorum) fena fi'l-para olmuştur.
Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya efendimiz hazretlerinin para ile ilgili bir hadîs-i şerifi:
"Uhud dağı kadar altınım olsa, borç ödemek için ayıracağım bir dinar dışında bunların bir gece bile nezdimde ve zimmetimde kalmasını istemem, dağıtırım."
HEKİMOĞLU İSMAİL
HEKİMOĞLU İsmail bey dostumuzun bir ameliyat geçirdiğini duydum. Âcil şifalar diliyorum.
Kendisi hakkında hüsn-i zannım vardır. İhlâslı bir Müslümandır, dini dinara tahvil etmemiş zümredendir.
Kalemiyle, bedeniyle, varlığıyla İslâm'a, imana, Kur'ân'a hizmet etmiş, bu hizmetin gölgesinde zengin olmamış, köşeyi dönmemiştir.
Çok acılar çekmiştir. Maalesef bizden görünen bazılarının darbelerine mâruz kalmıştır.
Hayat, varoluş bir imtihandır. Hekimoğlu İsmail inşaallah bu imtihanı yüz akıyla vermiştir.
Ömrü boyunca mütevâzı ve alçak gönüllü yaşamış, ihtiyaçlarını arttırmamış, lüksten, israftan, şatafattan, benliğine tâbi olmaktan, riyaset ve siyaset ihtiraslarından, nifak ve şikaktan, fitne ve fesattan uzak durmuştur. Kendisi Risale-i Nur'dan ve Bediüzzaman hazretlerinden ders ve ibret alan bahtiyarlardandır.
İnşaallah ilk fırsatta ziyaretine gideceğim.
Allah'tan daha nice yıllar muammer olmasını, kalemiyle hizmet vermesini temenni ediyor ve tekrar şifalar diliyorum.