Abant Platformu: Demokratikleş me ve siyasî partiler
Abant Platformu 19. toplantısını yaptı. 12 yıllık birikimin bu sene masaya yatırdığı konu "demokratikleşme" başlığı altında siyasî partiler oldu. "12 Eylül'den AB'ye Siyasî Partiler" başlığı altında üç oturumda, siyasî partiler penceresinden demokratikleşme sorunları tartışıldı.
Siyaset sahnesi siyasî partilerin aktörlüğünde yürüyor. Bilgisayarlarla onların işletim sistemi arasındaki ilişkiyi siyasî partilerle demokrasi ilişkisine benzetebiliriz. Demokrasiyi siyasî partiler işletiyor. Siyasî partilerin, demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilmesinin sebebi de bu. Partiler olmadan demokrasi imkânsız. Bu yüzden demokrasiler fiilen siyasî partiler demokrasisi olarak isimlendiriliyor.
O zaman demokrasinin itibarı siyasî partilerin itibarına bağlı. Askerî-sivil bürokrasinin girilmez kapılarının arkasında her türlü dolabı çevirmek mümkün iken; siyasî partiler attıkları her adımı gündüz vakti atmak durumundalar. Parti rekabeti içinde her şeyin hesabını vermek ve her konuda herkesi ikna etmek zorundalar. Demokratik siyasal düzenin aksayan yönlerini de siyasî partiler penceresinden bakarak daha açık görmek mümkün.
Toplantıya Bülent Arınç ve Bolu valisinin saf-duru sözleri damgasını vurdu. Genelkurmay'da hazırlandığına dair tartışmanın bütün harareti ile devam ettiği "İrticayla Mücadele Eylem Planı"na atıfta bulunmadan, demokratikleşme konusunda sadre şifa söz söylemek zor. Arınç, bu belgeyi "demokrasiye karşı bir ihanet planı" olarak niteledi. Sadece demokrasiye mi? Halka, devlete ve ülkenin geleceğine yönelik bir ihanet söz konusu değil mi? Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar'ın bir bürokrat sıfatıyla giriştiği bürokrasi eleştirisi sahici idi: "Jakoben bürokrasi, hükümeti amiri gibi değil de, bayındırlık hizmetleri yapan, memur istihdam eden, harcamalarına kaynak bulan, bütçesini yapan muhasebe müdürü gibi görmektedir." Kastedilenin sadece askerî bürokrasi olduğu ortada. Fuat Keyman'ın siyasî partiler alanında altını çizdiği "sol proje eksikliği" belki de en önce tartışılması gereken mesele. Siyasî partiler demokrasisi öncelikli olarak soldaki eksiklik (veya boşluk) yüzünden tek ayakla yürümeye çalışıyor. Demokrasi üzerindeki askerî vesayetin ve bu vesayetin yol açtığı bütün krizlerin arkasında bu eksiklik var. Siyasî partilerin demokrasi için "vazgeçilmez" olmasının somut sebepleri var. Siyasî partiler sosyolojisi, demokratik sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesi için siyasî partilerin üstlendiği hayatî görevleri ele alır. Karşılaştığımız sistem sorunlarının arkasında siyasî partilerin bu görevleri yerine getirememesi veya yerine getirilmesine izin verilmemesi yatıyor. "İrticayla Mücadele Eylem Planı", iktidardaki partinin demokrasi içinde üstlendiği görevleri engellemek için hazırlanmadı mı? Demokrasi üzerindeki askerî vesayet, iktidar alanını korumak ve genişletmek için silahlı bir seferberlik halinde. Silahlı seferberlik için ise bir düşmana ihtiyaç var. Hedef demokrasi olunca düşmanın da siyasî partiler olması gerekiyor. Hükümet partisinin bu askerî zorlamalarla karşılaşmasının ve bu meş'um plan icabı "irtica tehdidi yayan bir düşman"a dönüşmesinin sebebi bu. Bir düşman lâzım. Bulamayınca kirli tezgâhlarla yaratıyorsunuz.
Abant Platformu, 12 yıllık birikimi ile karşı karşıya kaldığımız yakıcı sorunlara derinlemesine neşter atıyor. Somut sorunları yapısal sorunlar olarak ele almak ve yapısal çözümler bulmak zorundayız. Türkiye'nin karşılaştığı yüz kızartıcı demokrasi suçları, bir türlü çözemediğimiz ana yapıdan kaynaklanıyor. Ancak köklü reformlarla çare bulmak mümkün. Siyasî partiler alanı ise bu derinlemesine nüfûzun en işlevsel kısmı. Siyasî partilere, demokrasinin ana taşıyıcı unsuru ve temel aktörü gözü ile bakarken, pratik sorunlarımız ile yapısal sorunlarımız arasındaki sebep-sonuç ilişkisine etraflı biçimde yeniden kafa yormalıyız.