''Elden Gidiyooor!''
Yeniçeriler ulufeleri (üç aydan üç aya aldıkları maaş) biraz geciktiğinde, eğitimden kaytarmak istediklerinde, ya da saray kendi beklentileri dışında bir tasarrufta bulunduğunda kazan kaldırırlardı (isyan ederlerdi)…
Ama bunu yaparken çok dikkatli davranırlar, isyanlarını çıkarlarıyla ilişkilendirmemeye özen gösterirlerdi.
“çıkarlarımız elden gidiyor” diyemedikleri için de, umumi kabule mazhar bir slogan kullanır, “Şeriat elden gidiyor!..” diye bağırırlardı.
Hatırlarsanız, matbaaya karşı çıkışta da aynı argüman kullanıldı.
Bu itirazın arka plânında ise geçimlerini yazarak kazanan kâtipler vardı.
Matbaaya karşı çıkışlarının sebebi, ekmeklerini kaybetme şıkkıyla karşı karşıya kalmalarıydı.
Yani, tepkileri aslında “İslâmî” değildi, ama ekmeklerine sahip çıkmak gibi, son derece “insanî” bir tepkiydi.
Ancak bunu açıkça ilân etmeleri halinde, taraftar bulamayacaklarını biliyorlardı. Oysa dini zemine oturtulacak her itirazın her sınıftan taraftar bulması mümkündü.
Bu sebeple, “Ekmeğimiz elden gidiyor” diyemediler. Bunun yerine “Şeriat elden gidiyor” dediler.
Sorgulama kültürünü henüz özümseyememiş halk tabakaları tarafından da desteklendiler. Sonuç olarak, matbaa ikiyüz elli yıl gecikti.
Cumhuriyet döneminde alışkanlıklar değişmedi, ancak içeriği değişti…
Değişmek zorundaydı, çünkü artık devlet laikti.
Laik devlet yapısında “Din elden gidiyor” şeklinde slogan üretmek imkânsızdı.
Zaten dolaylı olarak bu anlama gelebilen her çıkış şiddetle cezalandırılıyordu…
Bu yüzden, “Din elden gidiyor” çığlıkları, yerini çarnaçar, “Cumhuriyet elden gidiyor”, “Laiklik elden gidiyor”, “Atatürk ilkeleri elden gidiyor” çığlıklarına bıraktı.
Ardından ulusalcı sloganlar ortaya çıktı:
“Kıbrıs elden gidiyor!..”
“Bayrak elden gidiyor!..”
“Toprak elden gidiyor!..” (Yabancılar Türkiye’den toprak satın alıyorlar anlamında)
“Bağımsızlık elden gidiyor!”
Sanırsınız ki Türkiye yabancı bir devletin işgali altına girdi.
Gerçekte ise Türkiye son birkaç yıldır kimlik ve kişiliğini her platformda vurguluyor. Kendi bölgesinin belirleyicisi olma yolunda dev adımlar atıyor.
özal döneminden bu yana Türkiye kendine güvenmeyi yeniden öğreniyor. Silik soluk iktidarlar devri kapandı, şimdikiler daha cesur, daha atak, daha gözüpek yönetiyor ülkeyi. Dolayısıyla daha kalıcı sonuçlar alınıyor.
Amerika bu yeni Türkiye’yi zar-zor hazmetmiş görünüyor.
Batı da bu Türkiye’yi hazmetmek zorunda olduğunu hızla idrak ediyor.
PKK konusunda Türkiye’nin ABD’den gördüğü destek ile AB’nin bu konuda Türkiye’ye gösterdiği anlayış, Türkiye’nin yeni konumunu belirliyor.
Türkiye daha güçlü, daha istikrarlı, daha kararlı bir şekilde yoluna devam ediyor.
Vaktiyle ite-kaka götürmeye çalıştıkları ve tüm firelerine rağmen göklere çıkardıkları Ecevit dönemi ile bu iktidar dönemini karşılaştırmanın dahi imkânsız olduğunu onlar da görüyor.
Bu yüzden artık “Enflasyon yükseldi” diyemiyorlar…
“Ekonomi çöktü” diyemiyorlar…
“Paramız pul oldu” diyemiyorlar…
“Başbakan hasta” diyemiyorlar…
“Cumhurbaşkanı çankaya sınırlarının dışına çıkmıyor” diye eleştiremiyorlar…
Geriye kala kala, yeniçeri mantığıyla çığlık atmak kalıyor:
“Laiklik elden gidiyor!..”
“Türkiye dindarlaşıyor!...”
“İktidardan güç alan çevreler zorla başımızı örtecekler!”
İnanır mısın, bazı televizyon kanallarındaki programlarda bu vurgu üst üste ısrarla yapılıyor:
“İktidardan güç alan çevreler, tüm kadınlara türbanı dayatırlarsa, Türkiye’nin hali ne olacak?”
“Şimdiki gibi be dostlar” diyesi geliyor insanın, “siz baş açmayı dayatırken ne oluyorsa, aynen o olacak!”
Ama hayır! Ortada böyle bir niyet, halet, emare (belirti), vaziyet ve güç yok.
Bugünün sorunu zorla baş açtırmak.
Ama aslında bütün bunlar bahane, öyle değil mi? Asıl mesele, laikliğin filan elden gitmesi değil, seçkinci aydının elinden iktidarın gitmesi.
Ama bu kaçınılmaz. Türkiye geri döndürülemez bir sürece çoktan girdi. Artık herkes milletin tercihine şapka çıkaracak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.