Nasreddin Hoca’mız ve siyasi hayatımız
22 Haziran (1284) Nasreddin Hoca’mızın vefat yıldönümüydü. Pek kimse hatırlamadı. Bendeniz de, dünya ile ahret arasındaki ince çizgide dünyanın envai çeşit gündemi ile uğraşırken, ıskalamışım. Oysa Hoca Nasreddin hatırlanması, anılması, ders alınması gereken biri...
Bir millet bir kişiyi başının üzerinde taşıyor ve 725 sene (2009 itibariyle) sonra bile ondan bahsedip hayatından kesitler veriyor, söylemlerinden kendine dersler çıkarıyorsa, o kişi bilin ki “dolu kişi”dir.
Çünkü bir millet boş bir kişiyi 725 sana başının üzerinde taşımaz! Bu yüzden Nasreddin Hoca’yı hem filozof, hem din alimi, hem de sosyolog olarak düşünmek lazım...
Öncelikle Hoca, bilge bir kişidir. Devrinin ilimlerinden haberdardır. Nasıl bilmem, ama kendini çok iyi yetiştirmiştir.
Buna rağmen tam bir cemiyet insanıdır ki, bilgelikle halka dönük yaşamayı birlikte taşımak çok zordur. Cemiyet insanı olmak kalabalıklarda yaşamak anlamına gelirken, bilgelik içe kapanıp çalışmayı gerektirir. Aralarındaki denge son derece iyi kurulamazsa, biri diğerini ezer geçer.
Hoca ikisi arasında iyi bir denge kurmuş, cemiyetin içinde bilgeliğini yaşayabilmiştir.
Bu son derece nadir rastlanabilen bir meziyettir.
Ömrünü medrese, dergâh ya da cami ile sınırlamamış, hayatı “hayatın içinde” yaşamıştır. O kadar iyi gözlemcidir ki, hayata ve insana ilişkin hiçbir ayrıntıyı kaçırmamıştır. Ve o kadar zekidir ki, her ayrıntının özündeki mizahı bulup çıkarmıştır.
Hoca aynı zamanda cemiyet hayatını, hayatın tüm zorluklarıyla birlikte isabetli analiz etme yeteneğine de sahiptir. İşgaller, istilalar ve bir kısmı bunlardan kaynaklanan yokluklar, yoksulluklar Hoca’nın üslubunda yumuşamış, gülümseten olgulara dönüşmüştür.
Timur’la arasında geçtiği varsayılan mülâkatın gülümseten yönleriyle birlikte düşündüren boyutlarını ıskalamak mümkün müdür?
Hikâye malum: Timur ile Hoca bir gün hamama gitmişler. Timur, konuşturmak için bir ara Hoca’ya sormuş: “Hoca, bunca beldeler fethetmiş, ülkelere diz çöktürmüş bir hükümdarım; bu vasıflarımla birlikte bana kaç akçe değer biçersin?”
Hoca Timur’u şöyle alıcı gözüyle süzdükten sonra, basmış cevabı: “En fazla on beş akçe veririm!”
Bu fiyat Timur’u sinirlendirmiş: “Be hey insafsız, ne yaptın? Sadece belimdeki peştamal bile o kadar eder.”
Hoca anında taşı gediğine koymuş: “Ben de zaten peştamala değer biçmiştim!”
Sırf yüksek mevkileri işgal ettikleri ya da paralı oldukları için kendilerini “adam” zanneden gurur abidelerine ithaf olunur!
¥
Hoca, toplumsal yapıyı çok iyi gözlemleyen ve sonuçlar çıkaran bir “feraset”e sahiptir. Haklıyı haksızı ayırmakta da müthiş titizlik gösterir...
Gelişmeler ne kadar olumsuz olursa olsun, Hoca güler yüzle karşılamayı bilen bir “tevekkül” insanıdır. Pek çok ekonomik sıkıntıyla birlikte sürekli istilalara maruz kalan acılı bir sosyal yapının parçası olduğu halde güler yüzlülüğü elden bırakmaması, Peygamberimizin gülümsemeyle ilgili tavsiyesini içsellediğini gösteriyor. Demek ki Hoca iyi bir Müslüman, sünnetin iyi bir takipçisidir.
Bazılarının sandığı gibi o salt “komik bir adam” olmamış, nükteleriyle sadece hayat yükünü hafifletmeyi amaçlamıştır.
Nükteleri de “tefekkür” boyutludur. Kur’an’la birlikte, o da insanları düşünmeye çağırmaktadır. Ama bunu kaba-saba bir yaklaşımla değil, müthiş bir incelik içinde yapmaktadtır. Bizim “Nasreddin Hoca fıkrası” deyip geçtiğimiz bir ambalaj içinde sunmaktadır...
Bakın Allah’ın “takdir” hakkını nasıl düşündürüyor?
¥
Hoca, bir gün bostana gider. Büyük bir ceviz ağacının altına uzanır. Kocaman ağacın meyveleri küçücük cevizlerdir. “Allahallah” diye mırıldanır, “Kocaman ağaçta küçücük meyveler var!..”
Sonra gözleri bal kabaklarına ilişir. İncecik urgan gibi bitkilerde kocaman kabaklar... Cevizlere tekrar bakar: “Bu işte bir terslik olmalı” diye geçirir içinden, “aslında kabağın yerinde ceviz, cevizin yerinde kabak olmalıydı.”
Düşünüp dururken, cevizlerden biri ağaçtan kopup başına düşer. Acıyla yerinden sıçrayan Hoca’nın gözleri yine kabaklara ilişir. Hatasını anlar. Açar ellerini semaya: “Allahım! Sen sakın bana aldırma. Yine bildiğin gibi yap. Eğer benim düşündüğüm gibi yapsaydın, şimdi çoktan ahirette olurdum. Çünkü kabak kafamı param parça ederdi.”
Zamanımızın “hoca”larının Nasreddin Hoca’dan öğrenecekleri çok şey var.
¥
Nasreddin Hoca’nın göle yoğurt çalma hikâyesi başlı başına bir hayat felsefesidir. Şahsen çok istifade ettiğimi söyleyebilirim.
Çünkü Hoca bize o hareketiyle önemli bir mesaj veriyor.”Ya tutarsa...” diyerek insanlığa önemli bir mesaj veriyor.
“Denemekten korkmayın” demeye getiriyor, “en olmaz gibi görünen işleri bile deneyin, belki biri tutar ve siz başarılı bir insan olursunuz.”
725. vefat yıldönümünde (22 Haziran 1284) Hoca’mıza “uzun ömürler” diliyorum!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.