D-8’lerin 13. yılına ayak basış
Geçtiğimiz C.tesi günü Osmanlı vakıf anlayışının yıkılmaz bir eseri olan 4. Vakıf İş Hanı, şimdi ortadan kaldırılmış Eminönü İlçemizde Sirkeci semtinde ve 1. Abdülhamid, diğer deyimle “Hamid-i evvel”in mütevazi türbesinin karşısında ve de şimdilerde İstanbul asliye hukuk mahkemelerinin bazılarının bulunmakta olduğu Sansaryan Han’ın yanı başındaki Osmanlı Oteli, târihi bir toplantıya mekân oldu. Geniş salonlarıyla, pırıl pırıl temizliğiyle, nezaketli personeliyle toplantıya katılanların sorunlarına çâre olma gayretleri elbette ki takdire değerdi.
Sevgili Mustafa Hasan Öz ve Selim Akduman ile otelin kapısında karşılaştık, kucaklaştık ve hep birlikte döner kapının girdabına kendimizi bıraktığımızda oniki yıldır süren ve 13’üne girecek olan D-8’lerin toplantısına duhul ediyoruz. Geniş bir lobide, ülkemiz için hayatlarının gençlik günlerinden beri Milli Görüş zaviyesinden hayatı mütalaa edip, bu tek ve milletin kurtuluş yolu olan görüş mensuplarının haylicesi, ak-pak olmuş saçları, mütebessim ve târik-i müstakimde olmanın bahtiyarlığının verdiği inşirah içinde, birbirlerini kucaklıyorlar idi.
Başta Muhterem Recai Kutan Beyefendiyle selamlaşıp, hürmetlerimizi arz ediyoruz. Eski bakanlardan Ahmet Cemil Tunç, Lütfü Esengün, Cevat Ayhan beyefendiler, Fethullah Erbaş, M. Hasan Öz ile Kıbrıs üzerine konuşuyoruz. Annan plânına hayır oyu verilmesine kampanya ile katılan Milli Görüş mensuplarının gayretlerini ve Türk Barış Kuvvetler Komutanlığı’nın; bir ihbar üzerine, Kıbrıs polisince gözaltına alınmış bir mebusemizi derhal bıraktırmasını hatırlıyoruz.
Saat 10.45 ve ESAM Genel Sekreteri Prof. Dr. Arif Ersoy’un temiz Türkçesi ile programı veren sözlerinin akabinde, yanlış hatırlamıyorsam 1995 seçimlerinin Refah Partisi Aydın milletvekili olan Muhammed Polat kardeşimizin bir aşr-ı şerif okumasıyla, bir medeniyetin gereği olan D-8 toplantısı, şifa olan Kur’an âyetleriyle, o güzel sâda ile dünyanın tarla, ahret güzelliğinin ise hasat olduğunu hatırlattı haziruna.
D-8’lerin hayat bulmasından sonra bu oluşuma gönül verenlerin teşebbüsün inşa ve genişlemesine dâir görüş, beyan ve lüzumatına dâir gayret göstermelerinde atalet görülmesi elbette tasvip edilemez olup, sonraları gelişen yenilikçi-gelenekçi ayrışmasında bu sivil meslek ve toplum kuruluş yönetimlerinde yer alanlar bir kaç istisna hâriç D-8’in ehemmiyetinden inhirafa başlamışlardır. Şükranla söylerim ki; bunlara iştirak etmeyen kuruluşların şahidi olduğum YİM-DER İstanbul Şubesi A. Kenan Demirhan’ın riyasetinde olan kuruluştu. Hamdolsun bu kuruluşta biz de zaman zaman azimkâr davranıp dâvaya sadakat gerekir anlayışını nice sohbetlerimizde dile getirmişsek de her geçen gün etrafımızda var olanların seyrekleştiğini de müşahade ediyorduk. Çünkü, vücut bulan AKP ve onun 2002/3/Kasım’da iktidara el koyması, peşinden de 2004’te Belediye seçimlerinde bu iktidarı da ele geçirmesiyle, D-8’lerin bu mahfillerde konuşmalarının boğulduğu görülmüş bulunmaktadır.
Nitekim; C.tesi günkü Milli Gazete’de, Ekrem Kızıltaş’ın yazısında tarım ilaçlama uçakları projesinin ne olduğunu sorması, bu hususta çok sabırlı olan Milli Gazete yazarlarının da artık suskunluğu bozduğuna işarettir.
Ancak bu soruya benim gazete haberlerinden bilgilendiğim kadarıyla, bazı katkılarda bulunayım.
D-8’lerin belki de ilk siparişi tarım ilaçlama uçaklarıydı ve bu siparişi Türkiye’ye vermişlerdi. Çünkü okuduğuma göre yapılan örnek uçak, D-8 ülkelerinde denenmiş ve makbul görülmüştü. Siparişin verilmesinin sebebi beğeni olmasıydı. Ne var ki; 28/Şubat’ın ilk ürünü olan Bülent Ecevit başkanlığındaki azınlık hükümeti esnasında, 1500 tane söz konusu uçak siparişi gelmiş, ancak seçimle görevlendirilmiş olan söz konusu hükümet, APO’nun da tesliminin yapılmasıyla popülaritesini artırmış, dolayısıyla bu uçak siparişi dosyasına atfı nazar etmemişti.
1999 seçimlerinin getirdiği ve iktidar yaptığı; ANASOL-M hükümeti döneminde, sipariş 2500 adet uçağa iblağ olunmuş, daha sonraları da 2002/3/Kasım’ının getirdiği tek başına AKP iktidarı da, kabinesini kurmanın akabinde, ülkemize bin uçak daha sipariş almışsa da, söz konusu sipariş dosyasına, selefleri hükümetler gibi hangi sâiklerin bilinmemesi hasebiyle göz atılmamıştır. Bu siparişin 2500 adet olduğu dönemde imâline girişilip teslim olunsaydı, devletin 150 milyar dolar kâr edeceği ifade edilmişti, meselenin teknik ve parasal durumlarından anlayanlarınca. O sırada AKP hükümeti ise ülkenin borçlarını, 300 milyar dolara yükseltmişti. Fakat 150 milyar kâr getirme bir yana, uçak sanayiimize tecrübe ve istihdam kazandıracak, ayrıca D-8’lerin mühim bir uygulaması da gerçekleşmiş olacaktı. Ömürlerinin otuz yılını; tank, uçak, harp gemisi yapmalıyız sözlerini millete anlatmakta kendini paralayan arkadaşlara ne olmuştu böyle ki, gençliklerinin son dönemlerinde söylemlerinin gerçekleşmesi demek olan bu sipariş dosyalarını reâlize etmiyor, edemiyorlardı. Bu irâde neydi? Bu sorunun cevabı evvelâ bu arkadaşlardadır. Devlet politikası içinde yer almış bulunan D-8’lerin, devletin hükümeti tarafından göz ardı edilmesi kabullenilecek husustan olamaz. Ne var ki; yalancı hedefler peşinde koşturulan toplum, bu faydalı ve kazançlı işin yapılması hususunda bir irade beyanında bulunmamakla kendine ve ülkenin geleceğine ihanet etmiş demektir. Hele hele Milli Görüş anlayışı istikametinde vücut bulmuş kuruluşlarımızın, hiss-i milliye sahiplerinin geleceği karartacak tatbikatlara itiraz sesi yükseltmesi gerekirken, sessizliğe bürünmüş olması, Hakk’ı hak bilen, bâtıl’ı batıl bilen ve niyazında Rabbimiz, bize Hakk’ı hak, bâtılı bâtıl olarak göster diye inleyen bir kalbî duanın sahibinin, bu yanlışı yapanlara susması duanın samimiyetine nâkise getirmez mi? Bu vurdumduymazlık elbette vazgeçilmesi gereken bir davranıştır. Bu davranışa son vermeye en kısa zamanda karar vermeliyiz. Üretimin geliştirilmesi elbette ki alan el olmamızdan ziyade veren el olmamızı getirir ki, mensubu olduğumuz din-i mübin-i İslâm, bizden bunu istemektedir ve veren elin, alandan üstün olduğunu geçmişte de, şimdi de, gelecekte de haykırmıştır. Haykırıyor. Haykıracaktır.
Yazımızın şurasında bizi de tesiri altına alan ekonomik krizin, ASKON’un “ABD KRİZİNE TÜRKİYE’DE DİRENMEK” adıyla neşretmiş olduğu broşürden dikkatimi çeken dört maddeyle yazımı süslemek istiyorum: “Krizde yapılması gerekenler: a) Hükümetin yapması gerekenler: 1) Fâizsiz kredilere imkân tanınmalı, masraflar da azaltılmalı 2) Borçlar yapılandırılmalı, özellikle kamu borçları düzene sokulmalı 3) Bankalara kaynak desteği sağlanmalı, özellikle Merkez Bankası piyasada nakit darlığı yaşanmaması, bankaların likidite sıkışıklığına girmemesi için elinden geleni yapmalı 4) Hep konuşulan ama gerçekleşmesi istikametinde fazla adım atılamayan Körfez sermayesinin ülkemize çekilmesi için yeni tedbirler alınmalı (sukuk(?),tahvil. Vs..). Bir sivil toplum ve meslek kuruluşu olan ASKON’un broşürü elini taşın altına sokmasıdır, örnek olmasını dilerim. Fiemanillah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.